27 Şubat 2010 Cumartesi

KEREVİZ KIZARTMASI


Biraz yoğunluk biraz yorgunluk derken arşivimde tarifler birikti. Bunlardan bir kaçını bari yayınlayayım dedim. Kereviz kızartmasını sevgili iç ses'te görmüştüm. Açık konuşmak gerekirse "kokar herhalde, güzel olmaz" diye düşünüyordum. Ama merak ettim ve denedim. O akşam babam yemekte ne var diye sordu. "Kereviz kızartması" deyince (Allah günah yazmasın) yüzü ekşidi çünkü kereviz kokuyor diye önyargılıydı =) Sonra sofraya bir oturduk ki babam ard arda götürmeye başladı =) Ben yerken yoğurt da aldım yanına. Belki limon sıkarak da güzel olabilir. Karnabahar kızartmasını andıyordu ve kokmuyordu. "Immmm vazgeçilmez bir tat" demesem de "oooo beklediğimden çok daha güzel olmuş" dedim. Deneyin zararlı çıkmazsınız. Sevgili iç ses'e teşekkürlerimle işte tarifimiz:


Malzemeler:

* 1,5 küçük boy kereviz
* Kızartmak için yağ


Hamuru için:

* 1 yumurta
* 1 çay bardağı süt
* biraz tuz
* Çay kaşığının ucuyla karbonat
* Un (kek hamurundan biraz daha akışkan bir hamur olacak)

Kerevizleri temizledikten sonra yarım santim incelikte yuvarlak yada yarım ay şeklinde dilimleyin. Hazırladığınız hamura bulayın ve kızartın. Afiyet olsun.

LAZANYA


İlk lazanya denemem Sevgili Handenur'un beşamel sos ve Sevgili Naile'nin iç harç tarifi ile oldu. Ailece çok sevdik çok beğendik. İşte tarifimiz:

Malzemeler:
* 12 yaprak lazanya (sayı pişirme kabınızın büyüklüğüne göre değişebilir, ben Barilla lasagne kullandım).
* 1 su bardağı kaşar peyniri

Beşamel sos için:
* 2 yemek kaşığı tereyağı
* 4 yemek kaşığı kadar un (azar azar ekleyin, topaklanır fazla gelirse eklemeyi kesin)
* 3 su bardağı kadar süt (ayrandan biraz daha koyu kıvamda olacak, lazanyayı yumuşatması için normal beşamel sostan biraz daha sıvı olmalı)
* tuz, 1 tatlı kaşığı karabiber

Kıymalı harç:
* 300 gr. kıyma
* 1 büyük soğan
* 2 diş sarımsak
* 1 silme yemek kaşığı domates salçası
* 2 domates (ben kullanmadım, bunun yerine biraz biber salçası koydum)
* tuz, karabiber,pulbiber,sıvıyağ


Yapılışı:
Kıymayı biraz yağ ile kavurmaya başlayın. Suyunu bırakıp yarısını çektikten sonra yemeklik doğradığınız soğanları ekleyin. Soğanlar solduktan sonra salçasını ekleyip kavurun. Sarımsağını ekleyin. Küp küp doğradığınız domatesleri ekleyip domatesler pişene kadar ağzını kapatıp bekleyin. Domatesler piştikten sonra altını kapatın.

Aynı anda beşamel sosu da hazırlayın. Tereyağını eritip çırpma teli ile karıştırarak unu ekleyip kısa bir süre kavurun. Un topak topak olursa sütü eklediğinizde de çözülmez, tereyağının içinde erimiş sıvı bir un kütlesi olması gerekir. Karıştırmaya devam ederek sütü azar azar ekleyin. Göz göz olana dek karıştırarak pişirin. Tuz ve karabiberi de ekleyin. Soğumaya başladıkça katılaşacağını da hesaba katarak çok koyu kıvamlı olmayan sosunuzu hazırlayın.

Beşamel sos ve kıymalı iç sıcakken yemeğimizi hazırlayacağız ki lazanyalar yumuşasın, çünkü lazanyaları haşlamadan kullanacağız.

Ben dikdörtgen borcam kullandım. Diklemesine yan yana üç lazanya tam sığdı. Borcama bir kepçe beşamel sostan yayıp bir kat lazanya serin. Lazanyanın üzerine kıymalı içten ince bir kat olacak şekilde eşit olarak yayın. Onun üzerine tekrar bir kepçe kadar beşamel sostan dökün. Tekrar lazanya koyarak iç harç bitene kadar bu sırayla işlemleri tekrar edin. En üste bir kat lazanya serip sadece beşamel sosun kalanını dökün. Üzerine rendelenmiş kaşar peyniri serpiştirip fırına verin. Kaşarlar kızarana kadar pişirin. Afiyet olsun.

Naile ve Handenur'a teşekkürler.

SOSLU KIZARMIŞ BALIK


Balığı çok severim ama sulu pişmiş ya da buğulama tarzı balıkları (kokudan dolayı) yiyemiyorum. Balığın kıtır kıtır olanı makbuldür bence. Son zamanlarda ailece somon balığını çok yemeye başladık. Genellikle ya tost makinasında ya da teflon pilav tenceresinde hiç yağsız olarak nar gibi kızartıp yerdik. Ve balığı tuzlayıp zerdeçal serperek yapıyorum bu tarifi. Un vs... yok.


Batı Karadeniz turuna katıldığımda Amasra'da yediğim o enfes balığın tadını hâlâ unutamadım. Balıktan ziyade börek gibiydi adeta :) Bir harca bulayıp kızartmışlardı. Bu harcın neler olabileceğine dair çok araştırma yaptım internetten. Ancak bulamadım. Eğer böyle bir tarif bilen varsa bunu paylaşırsa sevinirim.


Soslu balık tarifi ararken oburkedi diye bir site buldum. Oradaki tarifle somonları kızarttım. Çıtır çıtır güzel bir balık oldu. Her zamanki gibi gün ışığından mahrum bir saatte yapılınca, fotoğrafları da güzel çıkmadı. Orijinal tarife buradan ulaşabilirsiniz. İşte tarifimiz:
Malzemeler:
* 8 parça (yaklaşık yarım kilo) kılçıksız beyaz balık

Hamur için
* 1/2 bardak un
* 2 çorba kaşığı mısır unu
* 1 çay kaşığı kırmızı toz biber
* 1 çay kaşığı köri (ben kullanmadım)
* 1/2 bardak su
* Kızartmak için yağ
Yapılışı:

Balıkları istediğiniz büyüklükte kare ya da diktörtgen parçalara ayırın. Sirkeli tuzlu suda yarım saat kadar dinlendirin. Hamur malzemelerinin hepsini karışıtırın. Balıkları sirkeli sudan alıp yıkayın, suyunu süzüp hamurun içerisinde 5-10 dakika kadar bekletin. (Benimki tam bir gün bekledi. Ama buna rağmen çok güzel oldu). Derince bir kapta yağı kızdırıp balık parçalarını kızartın. Limon eşliğinde sıcak sıcak servis yapın.

25 Şubat 2010 Perşembe

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)


Yaklaşık 14,5 asır evvel bu gün, Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) dünyaya geldi. Doğumuyla yeryüzünde pek çok değişiklik görüldü. Mecusilerin bin yıldır yanan ateşi söndü. Kisra'nın sarayındaki sütunlar yıkıldı. Sâve Gölü kurudu. Kâbe'deki putlar yıkıldı. Bütün âlem adeta O'nun (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) doğduğunu müjdeliyordu. O (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) ise yeni doğmuş bir bebekken bile bizi düşünüyor ve "ümmetî ümmetî" diye sesleniyordu. Ananın-babanın evladından, evladın ana-babasından, dostun dosttan, karı kocanın birbirinden, kısaca dünyadayken en sevgili olanların birbirinden hak talep edeceği o mahşer gününde herkes "nefsî nefsî" diye inlerken, sadece O (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) "ümmetî ümmetî" diyecek. Bu dünyadaki en büyük hazinemin, O'na ümmet olarak doğmak olduğunu düşünüyorum. Umuyorum ki 14,5 asır evvel kâinatı şereflendirdiği gibi, bu gün de gönüllerimize yeniden doğsun. Her türlü fitne fesat riya yalan, O'nun (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) Mübarek Nûruyla sönsün, son bulsun. Lütfen beni de dualarınıza dahil edin. Vesselam.

23 Şubat 2010 Salı

BİSMİLLAH HER HAYRIN BAŞIDIR ve SEBZELİ BUĞDAY ÇORBASI



"Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız." der Üstad Hazretleri.

Kur-an'ı Kerim'de 114 Sûre vardır. Bu 114 Sûre'den 113'ünün başında Besmele geçmektedir. Sadece Tevbe Sûresi'nin başında yoktur. Bu nedenle bazı âlimler "Tevbe Sûresi, Enfal Sûresi'nin devamıdır" derler. Ancak Tevbe'nin başında Besmele geçmemesinin sebebi hikmeti, Sûre'nin kâfirlere hitaben başlamasıdır. Besmele'de eman ve emniyet vardır. Oysa bu Sûre kâfirlere ciddi tehditler ihtiva etmektedir.

Bunun yanında Neml Sûresi'nin hem başında hem de ortasında Besmele geçmektedir. 30 ve 31. Ayetlerin mealinde:
# Mektup Süleyman’dandır ve “Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla” diye başlayıp:
“Bana karşı kibirlenmeyin, itaat ve teslimiyet göstererek yanıma gelin!” diye devam etmektedir.# denmektedir. Dolayısıyla Yüce Kitabımız’da toplam 114 defa Besmele geçmektedir.

Bismillah, bir anahtardır. Nasıl ki kapalı kapıları anahtarsız açamayız, aynen onun gibi Besmele anahtarı olmadan da kapılar açılmaz. Yazın yolda yürürken kaldırım ve asfaltın birleşim yerlerinden ipek gibi incecik otların çıktığını görür de hayret ederiz. Mantıken anlayamayız o zarif otçuğun koskoca taşı-kayayı nasıl yarıp çıktığını. Ya da özellikle Karadeniz’de dağlara baktığımızda (mesela Maçka yolunda) kayaları yarıp da küçük ağaçların çıktığını görürüz. İşte bu, Bismillah anahtarının açtığı kapıdır. O nazik ot-kök toprakta ilerler. Kayalar gibi bir engele rast gelince “Bismillah” der. Rahman’ın adıyla kapıya anahtarı sokup çevirir adeta. Ve o kayalar o minik otun emrine musahhar olur. Adeta şakk-ı kamer gibi yarılır. Üstad Hazretleri bu konuyu çok güzel açıklamaktadır.

Konyamız’ da çok güzel bir adet vardır. İnsanlar Besmele’yi ağızlarına pelesenk etmişlerdir. Özellikle otobüse-minibüse binerken teyzelerin mırıltıyla Besmele çektiğini duyarsınız :) Bu bilinci yayabilsek ne güzel olur.

Şimdi Bismillah deyip tarifimize geçelim:

SEBZELİ BUĞDAY ÇORBASI


Sevgili rumma’ dan aldığım bu tarifi bir iki küçük farkla uyguladım. Tadı güzeldi, ben sevdim. Ama kerevizli ve fazla taneli çorbaya alışkın olmayan anne ve babam biraz garipsediler :) Tarifi, orijinal miktarları yarıya indirerek yaptım. Çünkü okuyunca “bu çorba bize çok gelir” diye düşünmüştüm. Yarı malzemelerle uyguladığım halde bir tencere dolusu çorba oldu.
Bakliyatların bir gün önceden ıslatılması gerekmekteydi ancak ben aniden karar verip iş dönüşü aceleyle yapınca ıslatamadım tabi. Düdüklüde haşladım bakliyatları. Başka bir tencerede de çorbayı pişirdim. Sonra ikisini birleştirip bir müddet de öyle pişirdim. Gayet hoş oldu.

Çorbada yaptığım bir diğer değişiklik ise, tavuk eti yerine tavuk bulyon kullanmak oldu. Bence en iyisi tavuğu haşlayıp suyunu kalıplarda dondurmak ve bulyon olarak kullanmak. Ama evde eskiden kalma Bim yapımı bulyon vardı, iki adet ondan attım çorbaya.

Ben bu çorbayı sevdim. Ve özellikle çocuklar için çok besleyici olduğunu düşünüyorum. Çorba severlere önerir, rumma’cığıma da teşekkür ederim :)

Tarifi burada. Sevgilerimle.

20 Şubat 2010 Cumartesi

ÇOCUKLUK MİMİ

Sarmaşık Eczanesi Sevgili Handenur bana çocukluk mimi göndermiş. Mimleri okumak çok keyifli cevaplamaksa çok zor gelir bana. Ama bu şimdiye dek aldığım en rahat cevaplanabilecek mim. Eski günlerimi yâd ettim okurken de cevaplarken de. İşte benim cevaplarım:

1. Sizi mimleyen kişinin linkini verin: Sarmaşık Eczanesi

2. Çocukluğunuzda anne ve babanızla (yada aile büyükleri) yaptığınız ve sizi siz yapan şeylere katkısı olan bir olay veya bir aktivite...ve hangi yönünüze katkısı oldu?

Kurban Bayramı’nda iki halam ve biz babaannemlerin bahçeli evinde toplanır, bayramı birlikte geçirirdik. Sabah namazıyla uyanır ve Rahmetli büyükbabamın camiden gelmesini kapılarda beklerdik. Kış olsa, çat çat soğuk olsa bile muhakkak hepimiz bahçeye çıkardık. O gelir gelmez kurbanı keserdi ve en küçüğünden en büyüğümüze kadar hepimiz işe girişir, kurbanın bir ucundan tutardık. Bizler diğer işleri yaparken annem hemen mangalda cızbız yapardı ve etler hazır olunca sofra kurulur, kahvaltı edilirdi. Kurbanda et pişene kadar ağzımıza hiçbir şey koymazdık. Rahmetli büyükbabam “orucumuzu kurbanla açalım” derdi. Bu adet bizim için çok önemliydi. Sonra da birbirimizle bayramlaşır ve kurban işine kaldığımız yerden devam ederdik. Babaannem de her bayram büyükbabamın elini öperdi. Bu bayramlar benim aile yönüme katkıda bulundu. Ailenin bir arada toplanması, aile büyüğünün heyecanla beklenmesi, hanımın beye-küçüğün büyüğe gösterdiği saygı, sofraya dağınık değil ailece oturmak, sevgi dolu etkinlikler… Allah gördüğümüzden geri koymasın ama şimdi en çok neyi özlüyorsun derseniz, kapının arkasında büyükbabamın camiden gelişini beklemeyi özlüyorum.

3. Çocukken oynamayı en sevdiğiniz oyun ve oyun aparatı neydi?

Hımbıl, isim şehir ve bahçeli evde oyun. Hımbıl ve isim şehirden dolayı kâğıt ve kalem. Bahçeli evde oyunda ise halamın çocuklarıyla bahçede bakkal, ev sahibi, misafir gibi rollere bürünür; kayısı ağacının yapraklarından para yapardık. Kiraz ağacının tepesine çıkar kiraz yerdik. Bir de salıncağımızda sallanırdık.

4. Çocukluğunuz veya ilk gençliğinizle ilgili keşke daha farklı olsaydı dediğiniz bir durum?

Kendimi bildim bileli “keşke bir ağabeyim olsaydı” demişimdir. O kadar ki herkes “Cennet’te şunu ver bunu ver Allah’ım” diye dua ederken, ben “bana hayırlı bir abi ver” diye dua ederim :)

5. Sokakta oynar mıydınız? Neler oynardınız?

Evet oynardık. Saklambaç, yakan top, çelik çomak ve yedi kiremit en gözde oyunlarımızdı.

6. Çocukluk veya ilk gençlikle ilgili iyi ki böyle olmuş dediğiniz bir olay?

Hayatımın ilk altı yılını babaanne ve büyükbabamlarla geçirdim. O zaman evimiz yapılıyordu, bitmemişti. Ev bitene kadar onlarla beraber yaşadık. Babaanne-büyükbaba sevgisi, saygı, Konya kültürü, aile değerlerini öğrenmek gibi açılardan bu durumun bana çok katkısı oldu.

7. Varsa çocukluk dönemine ait bugünü etkileyen bir olay veya anı.

Daha ufacık bir çocukken ve okula gitmezken öğretmen olmak isterdim. Yakınlarım bilirler, öğretmenlik, ömrüm boyunca hayallerimi süsleyen bir tutku olmuştur. Hâlâ da öyledir. O yaşlarda bir çocukken, doğuya atanan öğretmenlerin "terör/mahrumiyet bölgesi/vs..." gibi nedenlerle tayin edildikleri yere gitmemelerine üzülür, "Orası da bizim memleketimiz, doğulu çocuklar da bizim çocuklarımız. Neden gitmiyorlar ki? O çocuklar neden boynu bükük kalsın? Ben öğretmen olacağım ve gönüllü olarak doğuya gideceğim." derdim. Kendimi, dışlanmış bir doğu çocuğu gibi hissederdim. Şimdi düşününce hayret ederim, henüz beş ya da altı yaşındaydım o zaman, ne kadar da idealistmişim! Fakat üniversiteye girmeme 3 yıl kala eğitim sistemimizde yapılan bir değişiklik öğretmenlik tercih etmeme mani oldu, nasipmiş mühendis oldum. Hala da beklerim o aksaklık giderilse de tekrar okuyup öğretmen olsam diye. Büyük hayalim bu çünkü... İlkokulda öğretmen bir işi çıktığında sınıfı bana bırakıp giderdi :) Bu isteğimden olsa gerek, her ne kadar şu an mühendis olsam da, çok zaman öğretmen muamelesi görürüm. İşyerinde ya da aile çevresinde bir ders verilecek ise bana başvurur ve “haydi eğitim müdürü, derse” derler :)
Ben de şu arkadaşlarımı mimliyor ve cevaplarını merakla bekliyorum:

19 Şubat 2010 Cuma

CUMA

Hayırlı Cumalar Arkadaşlar,
Hayat koşuşturmacasında zaman zaman sıkıntılar, badireler atlattığımız oluyor. Dünya dâr-ı imtihan değil mi zaten? Arkamıza dönüp baktığımızda "böyle boş bir mesele için mi üzmüşüm kendimi?" ya da "anlamayacak olana neden konuştum ki" dediğimiz anlar oluyor. Zaman ilerledikçe insan daha iyi anlıyor ki bu dünyada Allah'tan (c.c.) gayrı her şey gerçekten boş. Hayatın faniliğini düşününce saçma sapan olduğunu daha iyi kavradığım bazı meselelere üzüldüğüm zaman, kendi kendime hep "üzüleceksen bir Allah'a kul olamadığına üzül, ağlayacksan bir bunu için ağla" derim. Her durumda yanımızda bir tek O var, asla terketmeyen, asla vefasızlık etmeyen...

"Ne sen varsın,ne ben,ne yâr,ne kimse; O var!
Bütün sevdiklerin elden gittiyse; O var!
Yıkılmaz dayanak,kırılmaz destek; O var!"

Son zamanlarda değişik düşüncelere kapılan bazı kimselerin çeşitli bahanelerle cuma namazını terkettiğine üzülerek şahit oluyoruz. Neden kılmadıkları sorulduğunda "Burası İslam devleti değil. Böyle yerde kılınmaz. Hocamız öyle dedi." gibi cevaplar veriyorlar. Bunca âlimin bilemediğini!! onlar biliyorlar demek ki. Ancak gözden kaçırdıkları bir nokta var. Cuma namazının farziyeti, bir hükümdür. Bu kişilerin söyledikleri ise bir yorumdur. Yorum mu üstündür hüküm mü, bunu anlayamıyorlar. Ya da işlerine öyle geliyor. Birileri inançları farklı noktalara çekmeye çalışıyor, birileri de bu tuzağa düşüyor ne yazık ki. Bu konuda Kütüb-ü Sitte'de geçen bir Hadis-i Şerif'i aşağıda verdim. Mümkün olduğu kadar e-posta vb yollarla duyurabilirsek belki bir iki kişinin dahi olsa uyanışına vesile oluruz. Gayret bizden, hidayet Allah'tan. Hepinize hayırlı cumalar dilerim.

CUMANIN FARZİYYETİ 6272 - Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) bize hitap etti ve dedi ki: "Ey insanlar! Ölmezden önce Allah'a tevbe edin. (Musibet hastalık, yaşlılık gibi) ağır meşguliyetlere düşmezden önce salih ameller işlemede acele edin. Çok zikir ederek, gizli ve açık çok sadaka vererek Allah'a karşı üzerinizdeki borcu ödeyin ki bol rızka, ilahi nusrete ve ıslah-ı hale mazhar olasınız. Bilesiniz Allah, benim içinde bulunduğum şu makamda, şu günde, şu ayda, bu yıldan Kıyamet'e kadar devam etmek üzere Cum'a namazını farz kıldı. Kim bunu, benim sağlığımda veya ölümümden sonra adil veya zalim bir imam oldukça, istihfaf ederek veya inkar ederek terkedecek olursa Allah onun iki yakasını biraraya getirmesin, işine bereket vermesin. Haberiniz olsun! O kimsenin tevbe etmedikçe ne namazı, ne zekatı, ne haccı, ne orucu, ne de makbul bir iyiliği vardır. Kim de tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder. Haberiniz olsun! Bir kadın bir erkeğe imamlık yapamaz. Bir bedevi de muhacire imamlık yapamaz. Facir de mü'mine imamlık yapamaz. Ancak fasık zor kullanır mü'min de onun kılıncından ve kamçısından korkarsa bu durumda imama uyar."

15 Şubat 2010 Pazartesi

YAKIŞIKLI BÖREK

Bu böreği, tariflerini denemeyi çok sevdiğim Yapraksarma Ablam'da gördüm. Ondan aldığım diğer tüm tarifler gibi bu da tuttu. Merkezdeki bir iki sırayı ben açtım. Kalanını sağolsun annem açtı. Sonuç gerçekten güzeldi. Orijinal tarifini bu adresten görebilirsiniz.
İşte tarifimiz:
* 1su bardağı süt
* 1 çay bardağı sıvıyağ
* 1 çay kaşığı tuz
* 2 yumurta(sarısının birisi yüzüne)
* 1 paket kabartma tozu
* aldığı kadar un
İçi için:
* 1 demet maydonoz
* 1 kalıp beyaz peynir
Tüm malzeme ile yumuşak bir hamur elde edin. Hamuru 7-8 bezeye bölüp açabildiğiniz kadar ince açın. Daha sonra açtığınız hamurun uç tarafına peynirli harçtan koyup rulo sarın. Ben ilk bezelere böyle yaptım ama annem içi yaymanın daha iyi olacağını söyledi. Sonraki bezelere yayıp yaptık. Daha sonra yağladığınız tepsinin ortasından başlayarak rulo sardığımız hamuru gül böreği gibi ard arda dizin. En son üzerine yumurta sarısı sürüp çörek otu atarak ısınmış fırında üzeri kızarana kadar pişirin. Tariflerde her nedense hep "ısıtılmış fırın" deniyor. Ben genellikle hep soğuk fırında pişiriyorum ve çok güzel de oluyor. Benim çocukluğumda hep soğuk fırına konurdu. Bu ısıtılmış fırtın hikâyesi sanki israf olacak gibi düşünüyorum =) Deneyenlerinize afiyet olsun. Sevgilerimle.



12 Şubat 2010 Cuma

HELÂLLİK


Merhaba Arkadaşlar,

Kısacık bir yazıyla (ya da bir dilekle diyelim) karşınızdayım. Burada tariflerimizi yayınlıyor ve bazılarını denenecekler listesine ekliyoruz. Sizlerin tariflerini deniyor ve izin almak kaydıyla sayfamda yayınlıyorum. Ama uzun bir süredir "bunu denemeliyim" dediğim tarifleri bir yere kaydetmediğim için sonradan unutuyorum. Hangisi kimdeydi, o çorbayı nerde görmüştüm? Sorular uzayıp gidiyor... Beğendiklerinizin anında çıktısını almak da uygun değil, zira bilgisayardan bakma imkânı varken, bir sürü kâğıt ve toner israf etmek doğru değil. Neticede denemek arzu ettiğim tarifleri bir word dosyasında toplamaya karar verdim. Aldığım her defterin başına web adresini altına da sizin anlatımınız ve resimlerinizle tariflerinizi kaydettim. Kendime bir çeşit blog yemek defteri yaptım. Listede Cahide Abla'nın Antep peynirinden Tuba'nın elmalı toplarına, Handenur'un sodalı böreğinden Mihriban'ın (evimizdekilezzetler) Fellah köftesine kadar pek çok tarif var. Her ne kadar bu benim şahsımda kullanacağım ve yapacağım zaman bilgisayarımdan açıp bakacağım bir word dosyası olsa da, sizlere söylemek istedim. Hakkınızı helâl edin. Yaptığım tarifler tuttukça onu aldığım kişi de dua alıyor belirteyim :)


NOT: Helal tavuk eti konusunda gösterdiğiniz hassasiyete ve yazımı paylaşmanıza çok sevindim. Gazozlar ya da bundan sonra paylaşacağım bu gibi başka yazıları sayfanızda paylaşabilirsiniz, linkimi ya da adımı verirseniz (emek bakımından) sevinirim. Maksat helal ve sağlıklı gıda bilincinin yayılması. Sevgilerimle.

10 Şubat 2010 Çarşamba

GAZOZLARDAKİ ALKOL


Aslında Urfa gezi notlarına devam etmeyi düşünüyordum. Ama sevgili yemekyapalım' ın bir sorusu üzerine bu yazıyı yayınlamaya karar verdim. Bundan bir kaç yıl önce gazozlarda alkol olduğu tartışması başlamıştı. Haberlerden hatırlarsınız. Bu tartışmaya Tübitak Raporu nokta koydu. İnsanların "güvenilir marka" olarak bildikleri firmaların ürünlerinde bile alkol görünüyordu bu rapora göre. Sonra Gıda Mühendisleri ve Kimyagerler işin doğrusunu açıkladılar. Konu ile ilgili arşivimde sakladığım bir yazıyı sizlerle paylaşıyorum. Ne yazık ki yazıyı aldığım kaynağı kaydetmemişim. Güvenilir bir haber sitesinde haber olarak çıkmıştı bu yazı ama hangi siteden hatırlayamadım. Google'den bakıp aynı haberi bazı haber sitelerinde buldum, burada alkol markalarını x olarak gizlemişler. Sonuçta araştırmalar her tür gazozda alkol olduğunu söylüyor. Markasının x ya da y olması farketmiyor bu durumda. Konuyla ilgili araştırma yaparken, Tüketiciler Birliği sitesinde yayınlanmış güzel bir yazı buldum. Okumanızı tavsiye ederim. Handenur'un anlattığı konuların çoğunu maddelemiş. Allah bilerek veya bilmeyerek haram yeyip içmekten cümlemizi muhafaza buyursun. Ve son bir not; bir akrabamın Yunanistan'da oturan bir arkadaşının 17-18 yaşındaki oğlunda bir takım değişiklikler görülmeye başlayınca, annesi delikanlıyı doktora götürmüş. Doktor fazla gazoz içmekten dolayı çocukta östrojen (kadınlık) hormonlarının fazla salgılandığını, farketmeyip de geç getirseler bazı şeyler için çok geç kalınabilecek olduğunu söylemiş. Hem kendimize hem çocuklarımıza ev yapımı tertemiz şerbetler, limonatalar, bitki çayları içirelim. İçimiz rahat olur böylece.
İşte yazımız:

Tüketiciler Birliği, alkolsüz diye içtiğimiz gazozlarda az da olsa alkol bulunduğunu açıkladı. Gazlı içecekler ile ilgili yapılan analiz sonuçlarını değerlendiren Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Av. M. Bülent Deniz; “Tüketicinin temel hakkı olan “bilgilenme hakkı” açık şekilde ihlâl edilmekte ve tüketiciler yanıltılmaktadır” dedi. Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Av. M. Bülent Deniz konu ile ilgili yaptığı basın toplantısında şu görüşlere yer verdi: “Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği ile ilgili olarak çıkarılan ve 30.10.1998 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 98/24 no’lu Alkolsüz İçecekler Tebliği’nin 5/k maddesinde; “Alkolsüz içeceklerde etil alkol miktarının en çok 5.0 g/l olabileceği” belirtilmektedir. Alkolsüz içeceklere ilişkin bir hukuki metinde, içecek içeriğinde alkol bulunmasına cevaz veren bu düzenleme dikkatimizi çekmiş ve konu ile ilgili olarak Tüketiciler Birliği tarafından bir çalışma başlatılmıştır.
Çalışma kapsamında:

Piyasada satılan gazoz ürünlerinin etiketleri üzerinde yapılan incelemelerde, içeriğinde alkol bulunduğuna ilişkin bir bilginin olmadığı, hatta bir üründe de, içerikte alkol ve çözeltisinin kullanılmadığına ilişkin bir bilginin olduğu tespit edilmiştir.Bunun üzerine çeşitli marketlerden satış fişi karşılığında on ayrı gazoz markasına ait birer şişe gazoz satın alınmıştır. Marka seçiminde pazarda yaygın olarak satılan markalar tercih edilmiştir. Satın alınan gazozların içeriğinde alkol olup olmadığının tespiti için Gebze’de bulunan TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’ne başvurulmuştur. Orijinal ambalajı içinde teslim edilen on adet gazoz şişesinde bulunan sıvı için “IFFJ modifiye rebelin metodu,1983” yöntemiyle etil alkol analizi yaptırılmış ve şu sonuçlara ulaşılmıştır:
Marka* Alkol Oranı
x1 ........ 1.56 g/l (Sensun)
x2........ 1.28 g/l (Almira)
x3........ 1.16 g/l (Uludağ)
x4....... 0.84 g/l (7UP)
x5.......... 0.76 g/l (Fruko)
x6........ 0.60 g/l (Sprite)
x7.......... 0.56 g/l (Çamlıca)
x8......... 0.48 g/l (Tansaş)
x9........ 0.44 g/l (Adesa)
x10.......0.20 g/l (Kipa)
Yapılan araştırmalar ve gıda mühendisliği, kimya mühendisliği ve tıp alanında uzmanlarla yapılan görüşmeler ile gazlı içecek olan gazozlarda, etil alkolün kullanım nedenleri ile ilgili olarak şu sonuçlara ulaşılmıştır:

Bütün gazozlarda tat ve koku verici esanslar kullanılmaktadır. Bu esanslar yağ cinsinden maddeler olup suda çözünmezler. Bu esansların suda çözünmeleri için hem su, hem de yağlarla tam karışabilen, çözünebilen “ara çözücü”lere ihtiyaç bulunmaktadır. Etil alkol gazlı içecek üretiminde bu işlevi yerine getirmek üzere kullanılan bir “ara çözücü”dür.
Gazlı içecek üretiminde tat ve koku verici maddeleri suda çözünür hale getirmek üzere kullanılan etil alkol üretim sürecinde kimyevî bir değişime uğramamakta ve aslî unsuru olan “alkol” olma özelliğini yitirmemektedir.Etil alkol, gazlı içecek üretiminde maliyeti düşük olması nedeniyle kullanılmaktadır. Etil alkol yerine aynı işlevi görmek üzere, örneğin propylen glycol maddesi kullanılması mümkündür. Ancak etil alkol yerine kullanılacak “ara çözücü” hangisi olursa olsun, üretim maliyeti artacaktır.

Buna göre analiz ettirdiğimiz on adet şişede yer alan gazoz sıvılarının tamamında, değişen oranlarda etil alkol bulunmuştur. Analiz ettirilen şişelerin üzerinde yer alan etiketlerin tamamında, içeriğinde etil alkol bulunduğuna ilişkin bir uyarı bulunmamaktadır.Elde edilen sonuçlar, Alkolsüz İçecekler Tebliği’nde belirtilen sınırın altında bulunmakla birlikte içeriğe ilişkin tüm bilgilerin eksiksiz olarak tüketiciye sunulması, tüketicinin temel ve evrensel haklarından biri olan bilgilenme hakkı gereğidir. Bu durumda içeriğe ilişkin yanıltıcı veya eksik bilgi verilmekle tüketicinin en temel hakkı ihlâl edilmektedir.Bu nedenle konu ile ilgili yetkili Tarım Bakanlığı ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından öncelikle Türk Standartları Enstitüsü’nün gazozlarla ile ilgili 4080 nolu standardı ve Alkolsüz İçecekler Tebliği’nde yer alan ve gazlı içeceklerde alkol kullanılmasına olanak tanıyan 5/k maddesi kaldırılarak, gazlı içeceklerde alkol kullanılmasını yasaklayan düzenleme getirilmeli, bu maddenin kaldırılmaması halinde tebliğin ismi değiştirilerek, isimde yer alan “alkolsüz içecekler” ibaresi kaldırılmalı ve gerekli denetimler en katı şekilde uygulanarak, tüketicinin bilgilenme hakkının ihlâlinin önüne geçilmelidir.

Öte yandan tüm gazlı içecek üreticisi firmalarını içeriğe ilişkin doğru ve eksiksiz bilgilerin etikette yer alması için gerekli düzenlemeleri en kısa sürede yapmaya çağırıyor ve alkolsüz içecekler konusunda Tüketiciler Birliği olarak gazlı içecekler konusunda tüketiciyi uyarıyoruz: “İçtiğiniz gazozda alkol var!” dedi.

9 Şubat 2010 Salı

TİRAMİSU


Çok sevdiğim tatlı türlerinden biridir tiramisu. Mascarpone'siz, kedi dili bisküvisiz olmaz deniyor. Hani bir söz vardır "Ben yaptım oldu" :) Dışarıdan tiramisu almak içime sinmiyor. Yağsız bir ürün olduğu halde (yani margarin ihtimali olmadığı halde) "ya içinde kötü bir katkı varsa" şüphesi geri durmanıza yetiyor zaten. En güzeli evde temiz temiz yapmak deyip tiramisu tarifini araştırdım ve mascarponesiz kedi dili bisküvisiz enfes tiramisu tarifi buldum. Tabi ki kendimce değiştirerek uyarladım :)


Tarifte kakaolu pasta keki kullanılacağı yazıyordu. İnternetten aldığım bir pandispanya tarifi ile yaptım. Tat gerçekten güzeldi. Sadece kreması birazcık fazla geldi. O da keki küçük boy yuvarlak borcamda yaptığım için olabilir. Zaten ben bol kremalı seviyorum. O yüzden hiç sıkıntı olmadı bu durum :)

İşte yiyenlerden tam not alan tiramisunun tarifi:

Pandispanya:

* 4 yumurta
* 1 su bardağı tozşeker
* 1,5 su bardağı un
* 1 paket kabartma tozu
* 1 paket vanilya
* Kakao (Orijinal tarifte kakao yoktu, göz kararı ekledim).

Ana Malzemeler:

* 1 kakaolu pasta keki
* 2 çorba kaşığı granül kahve (neskafe)
* 2 çorba kaşığı toz şeker
* 1.5 su bardağı sıcak su
Kreması için:
* 4 su bardağı süt
* 1 su bardağı toz şeker
* 1 çorba kaşığı nişasta
* 2 çorba kaşığı un
* 1 yumurta sarısı
* 1 paket labne peynir (Yoğun bir tat alamadığım için ben iki paketten biraz az koydum).
* 1 paket vanilya

Üzeri için:

* kakao

Yapılışı:

Bilinen sıraya göre hazırladığınız kek hamurunu pişirin. Soğuyup çıkarınca ortasından ikiye bölün. Pasta kekini ıslatmak için bir kaba 1.5 su barağı sıcak su , 2 çorba kaşığı kakao, 2 çorba kaşığı granül kahve ilave edin ve karıştırın. Ben sadece neskafe ve suyu karıştırdım. Kakao koymadım. Zaten yukarıdaki malzeme listesinde de yazmamış.

Kreması için tencereye 4 su bardağı sütü alın.Sütün üzerine 1 su bardağı toz şeker,1 çorba kaşığı nişasta, 2 çorba kaşığı un ve 1 adet yumurta sarısı ilave edin. İlk sıcaklığı çıkınca kremaya 1 paket labne ilave edin ve karıştırın (Ben iki pakete yakın ilave ettim ve kesilmesin diye mikserle çırparken ekledim).

2 katlı olan pasta kekini granül kavhe ile ıslatın.Üzerine kremanın yarsını dökün. Üzerine kekin üstünü kapatın.Tekrar ıslatın ve kalan kremayı ilave edin. Daha sonra üzerine kakao serpip servis edin. Afiyet olsun.

(Akşam yaptığım için fotoğraflarım çok net çıkmadı ışık yetersizliğinden. Kusura bakmayın).

5 Şubat 2010 Cuma

NİŞASTALI UN KURABİYESİ



Cumanız Mübarek olsun Arkadaşlar. Un kurabiyesini çok severim fakat içinde margarin olması ihtimali neredeyse yüzde yüze yakındır. Bu da margarin yemeyen bir insanın (hele de Handenur'un yazdıklarından sonra) bu güzel lezzetten uzak kalmasına sebep oluyor. Geçen gün bloglarda gezerken Sevgili Evimin Neşesi' nin nişastalı un kurabiyesini gördüm. Denemek için tarifi not ettim. Çocukluğumda karşı komşumuz Netice Teyze'nin o enfes un kurabiyesini nasıl yaptığını ve yağla şekeri yarım saate yakın nasıl da sıkılmadan yoğurduğunu sıkılarak izlerdim :) O izlemelerim işime yaradı, Sevgili Aleyna' nın tarifini uygularken uzuuun uzun yoğurdum. Gerçekten hoş bir sonuç ortaya çıktı. Kim demiş tereyağıyla kurabiye olmaz diye. Çıtır çıtır muhteşem bir kurabiye oldu. Bu günlerde dişlerinden tedavi gören ve bir iki haftadır doğru dürüst bir şey yiyemeyen annem bile, çayıyla birlikte bir sürü yedi. Un kurabiyesi severlere tavsiye ederim, deneyene afiyet olsun.
NOT: Bu gün aslında Urfa gezi hatıralarıma devam etmeyi düşünmüştüm ama Sevgili Anlayamazsın'ın tarifimi beklemesi üzerine bunu yayınladım. İnşaAllah beğenir :)

Malzemeler:

* 250 gr yumuşak tereyağı (orijinal tarifte margarin diyordu)
* 1 su bardağı pudra şekeri
* 1 su bardağı nişasta
* 1 paket vanilya
* Aldığı kadar un

Yapılışı:
Tereyağını elinizle on dakika yoğurun. Sonra şekerini de ekleyin ve en az 25 dakika yoğurun. Daha sonra nişasta ve unu yavaşça ekleyin. Sert bir hamur elde etmeniz gerekiyor. En son vanilyayı ekleyin. İşin sırrı çok uzun süre yoğurmak. Yoksa hamur çatlar.

İyice yoğurduktan sonra hamurunuzu rulo yapın ve bıçakla verevine kesin. Üzerine çizikler atın. Ben unuttuğum için çiziksiz oldu kurabiyelerim :) Çok kızgın olmayan fırında çok pişirmeden alın. Üzerine soğuyunca pudra şekeri serpin. Yerken nefes alınca uçuşuyor diye pudra şekeri serpmedim, öyle de yiyebilirsiniz. Hepinize afiyet olsun.

3 Şubat 2010 Çarşamba

EZOGELİN ÇORBASI VE KENDİNİ TANIT MİMİ


Üç öğünde hiç bıkmadan çorba yiyebilen biri olarak (ki Hadis-i Şerif'te çorbanın şifa olarak geçtiğini öğrendikten sonra ona olan düşkünlüğüm sevinerek artmıştır) farklı çorbalar denemeyi seviyorum. Ezogelin, en sevdiğim çorbalardandır. Nasıl yapılacağını bilmiyordum. Kanserojen diye hazır çorba almadığımız halde, sadece ezogelini ara sıra alırdım. Fakat Handenur'daki monosodyumglutomat yazısını okuyunca ondan da vazgeçtik. O an bu sevdiğim çorbanın tarifini araştırıp Oktay Usta'dan buldum. Dar bir vakitte yapıp hemen yediğimiz için süslü bir fotoğraf çekemedim :) Kusuruma bakmayın. Zaten dikkatli baktığınızda çorbanın üzerindeki buharı göreceksiniz, dumanı üstünde yani :) Blogcuda güzel tariflerini bizlerle paylaşan Sevgili guljahan bu tarifi yayınlamamı bekliyordu. Taşınma vesaire derken biraz gecikti tarif, kusuruma bakmasın. İşte tarifimiz:
Malzemeler:

* 3 çorba k.kırmzı mercimek
* 3 çorba k.pirinç
* 3 çorba k.bulgur
* 1 soğan
* 3 çorba k.un
* 2 çorba k.salça
* 3 çorba k.tel şehriye
* 1 çorba k.tereyağı
* pulbiber
* nane
* su
* sıvıyağ

Yapılışı:

İlk olarak mercimek, pirinç ve bulgur ayrı bir kapta haşlanmaya alınır. Diğer tarafta tereyağı eritilir. Üzerine sıvıyağ ve doğranmış soğan eklenerek sotelenir. Daha sonra üzerine un ilave edilir. Bir süre sotelendikten sonra üzerine şehriye eklenir. Sonrasında içerisine nane ve salça ilave edilerek kavrulma işlemine devam edilir. İyice kavrulunca üzerine önce soğuk, sonra sıcak su verilerek kaynaması beklenir (Pirinç ve mercimeğin de içinde su olduğu hesap edilerek su eklenir). Kaynayınca üzerine haşlanmış pirinç, mercimek ve bulgur eklendikten sonra tuzu ve baharatı ayarlanarak pişmeye bırakılır.


İkinci konumuz ise mimler. Okurken rahat, cevaplarken sıkıntılı olduğum bir konu :) Sevgili Tuba ve ablam Hilal Timur beni mimlemişler. Tuba üç mimden istediğimizi seçmemizi söylemiş. İnsanın kendini anlatması zordur, bu yüzden blogla ilgili mimini seçmeyi düşünüyordum. Ancak ablam da aynı konudan mimleyince mecbur buna (Kendinizi yedi maddede tanıtınız) cevap vermek durumunda kaldım. İşte cevaplarımız:

1. İlk cevabımın ne olacağını aranızda bilmeyen yoktur sanırım :) Urfa Tutkunu'yum.

2. Kitap okumayı ve kitap kokusunu çok severim. Kitapsız bir hayat düşünemiyorum. Çok dar vakitlerde kalır ve okuyamazsam, en azından kapağını açar bir koklarım. O mis gibi kokuyu mutlaka duymam lazım.

3. Şüpheli şeylerden sakınmaya çalışırım. Bir şey (yiyecek-içecek) şüpheli ise benim için iş bitmiştir. Haram zaten haramdır, ona dikkat eder insan, göz göre göre yemez. Ama şüpheli ise, yemezse ölmez ama yerse ahiretini öldürebilir. Böyle şeylere dikkat ettiğim için "birlikte yaşanması zor bir insan" olduğum söylenir.

4. Kırmamak için kırılmayı seçerim. Bu yüzden de zarar gören taraf hep ben olurum (zahirde tabi bu zarar).

5. Bir insandan soğumam için yalan söylediğine şahit olmam yeter. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) bir Müslüman'ın her şeyi yapabileceğini, ama asla yalan söylemeyeceğini bildirmiş çünkü.

6. Evin derli toplu ve eşyaların simetrik olmasını önemserim. Dağınıklıkta resmen fenalık geçiririm :)

7. Limon ve sade kahve bağımlısıyım.

Bilmem açıklayıcı oldu mu ama yazabildiklerim bu kadar :)

2 Şubat 2010 Salı

BLOGSPOT'A MERHABA

03 Nisan 2008 tarihinde urfa63tutkunu.blogcu.com olarak başlayan blog yolculuğum, 29 Aralık 2009'dan itibaren urfatutkunu.blogcu.com 'a dönüşmüştü. Blogcuda artarak devam eden sorunların dışa nasıl yansıdığını, siz kıymetli arkadaşlarımın geri bildirimlerinden öğrendim. İlk göz ağrım olduğu için blogcuyu kapatmaya kıyamadım ama kendime bir de blogspot'tan adres aldım. Ve 01 Şubat 2010 tarihinden itibaren yazılarımı ekleyerek blogspot'a merhaba demiş oldum. İtiraf etmeliyim ki bu site blogcu ile karşılaştırılamayacak kadar kolaymış :)

Bundan sonra nasipse her ikisinden de paylaşımlarıma devam edeceğim ikiz blog olarak. Hangisini arzu ederseniz oradan okuyun.

GREYFURT REÇELİ

Hayatımın ilk reçel denemesini dün akşam yaptım. Tarif rumma'cığımdan. Oldukça basit ama bir kaç gününüzü alıyor. Tarifte greyfurt kabuklarının önce haşlanacağı daha sonra iki gün suda bekletileceği yazıyordu. Ben yanlışlıkla önce suda beklettim sonra haşladım. Ama yine de kötü olmadı tadı.
Açıkçası rumma'nın bu reçeli çok övmemesi dikkatimi çekmişti. Çünkü beğendiği tadlara daha farklı yazılar yazıyor :) Ama bugüne kadar ondan denediğim tariflerden tutmayanını görmedim. Bazı arkadaşlardan denemeler yaparken, tad güzel olduysa onun tariflerine devam ediyorum. "Eh işte" dediğim kişilerden ise bir daha pek deneme yapmıyorum :) Kısacası rumma bence bu konuda bir otorite {kendisi duymasın :)} İşte bu yüzden, çok merak ettiğim ve daha önce hiç denemediğim greyfurt reçelini yapmaya karar verdim. Farklı olarak uyguladığım şey iki gün suda bekletin demesine rağmen ben 4-5 gün beklettim. Çünkü annem sürekli portakal reçeli yapar ve o tecrübelerine göre "iki günden fazla tut suda. yoksa acılığı çıkmayabilir" demişti. En son tırtıl kurabiye vakasında annemin sözünü tutmadığım için başıma gelenlerden sonra, burada onun dediğine derhal uydum :) İyi de oldu.
Greyfurt kabuklarını suda beklettikten sonra rulo yapıp kalın bir iğne yardımıyla ipe dizdim. Sonra açılmasın diye ipin iki ucunu birbirine bağladım ve o şekilde haşladım. Daha sonra reçeli pişirp soğuduktan sonra ipi çıkardım ve greyfurt kabuklarını ince olacak şekilde kestim. Reçeli tadanlar beğendiklerini söylediler. Benim gibi limon, portakal tarzı tatları sevenlere duyurulur. İşte tarifimiz:

LÜTFEN TIKLAYIN
Not: Bu güzel resim düzenlemesinden dolayı Kelebek' ime teşekkür ederim :)
(İlk yayın tarihi: 28.01.2010)




YAĞLI KİFTE


İşte Canım Urfam'ın o muhteşem lezzetlerinden biri daha! "Kiftenin çiğ etlisini de yımırtalısını da yemem" diyenler için, ideal bir tarif. Daha evvel yımırtalı kifte başlıklı yazımda verdiğim tarifle uygulanıyor. Farkları ise şöyle:
* Bu tarifimizde yumurta ve tereyağı kullanılmıyor. Bunun yerine sıvıyağ kullanılıyor.
* Belirttiğim yazıda anlatılan şekliyle kiftenizi yoğurduktan sonra, tavada kızdırdığınız bir miktar sıvı yağı döküyor ve tekrar yoğuruyorsunuz. Sonra da şekil verip servis etmeye kalıyor iş. Ben servisi Urfa usulü değil, misafirlerimiz sıkma sevdiği için bu şekilde yaptım. Urfa usulü servisi merak edenler buraya tıklayarak görebilirler.
*Yağın kızdırılmasının sebebi, daha parlak görünmesini sağlamak. Fakat bizde vakit biraz dar olduğu için ben kızdırmadan döktüm. Öyle de güzel oldu. Denemek isteyenlere şimdiden afiyet olsun.
(İlk yayın tarihi: 26.01.2010)

SEN Yetiştin Her Zaman

Dedim:Çok yalnızım.
Dedin: ... فَإِنِّي قَرِيبٌ Ben ki sana çok yakınım.
Bakara-186

Dedim: Evet biliyorum Sen bana yakınsın ama ben Sen'den uzağım, keşke ben de Sana yakın olabilseydim.
Dedin: وَاذْكُر رَّبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَ دُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ Rabb'ini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret.
Araf-205

Dedim: Bu da Sen'in yardımını ister
Dedin: أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ ALLAH'ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?
Nur-22

Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.
Dedin: وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ(Öyleyse)Rabb'inizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabb'im, esirgeyendir, sevendir.
Hud-90

Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?
Dedin:أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ ALLAH'ın, kullarının tevbesini kabul edeceğini.. ve ALLAH'ın tevbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi?
Tevbe-104.

Dedim: Defalarca tevbe edip tevbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.
Dedin: اللَّهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (2) غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِِ ALLAH aziz ve bilendir, O günahları bağışlayan ve kullarının tevbesini kabul edendir.
Ğafir-2/3.

Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tevbesini yapayım?!
Dedin: إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًاALLAH bütün günahları bağışlayandır.
Zümer-53.

Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?
Dedin: وَ مَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُALLAH'tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur.
Ali İmran-135.

Dedim: Ne kadar güzelsin ALLAH'ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, Sen'i çok seviyorum.
Dedin: إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَ يُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ Şüphesiz ki ALLAH tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.Birden 'İlah'ım ve Rabb'im benim Sen'den başka kimim var' dedim. Sen de أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ 'ALLAH kuluna yetmez mi?'
(Zümer-36) dedin.

Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?
Dedin: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا (41) وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (42) هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا Ey inananlar! ALLAH'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. ALLAH, müminlere karşı çok merhametlidir.
Ahzap-41/43.

Kendi kendime dedim: ALLAH'ım Sen'i çok seviyorum.
Alıntı


(İlk yayın tarihi: 22.01.2010)

EV YAPIMI MAYONEZ

Seneler once televizyondan aldigim bu tarifi denemistim ve ilk denememde bile muhtesem olmustu. Hem temiz hem kolay. Tat, kivam ve renk olarak hazir mayonezlerden hic farki yok. Tavsiye ederim. Iste tarifimiz:

* 1 yumurta
* 1 yemek kasigi sirke
* 1 yemek kasigi limon suyu
* 1 tatli kasigindan biraz az tuz
* 1 orta boy cezve dolusu sivi yag

Yumurtayi robotta cirpin. Sonra tuz atip tekrar cirpin. Limonu ve sirkeyi ekleyip tekrar cirpin. Sonra yagi ip gibi sicim sicim ekleyerek mikserinizi KESINLIKLE hic kapatmadan surekli cirpin. Burasi biraz yorucu gelebilir. Ayakli mikseriniz varsa daha iyi olur. Zamanla koyuldugunu goreceksiniz. Afiyetle.
(İlk yayın tarihi: 21.01.2010)

Mantarlı Ispanak Salatası ve Tırtıl Kurabiye

Sarmaşık Eczanesi'nden (Handenur) aldığım iki tarifi sizlerle paylaşmak istiyorum. Mantarlı ıspanak salatası ilki. Ispanağı salatalarda farklı hallerde kullanmıştım ama bu tarifteki kadar büyük doğranıp da güzel olacağını tahmin etmezdim. Salataların bostana gibi aşırı ufak doğranmışını seven ve iri olursa asla yemeyen babam bile bu tarife bayıldı ve iştahla yedi maşaAllah. Sonra da kime yaptıysam her tadan beğendi. Mayonez yoğurda öyle bir yumuşaklık vermiş ki, tatmaya değerdi. İşte tarifimiz:
-1 demet veya yarım kilogram kadar ıspanağın yaprak kısımları-7-8 tane orta boy mantar-1 büyük kase yoğurt (ben süzme yoğurt kullandım)-1 yemek kaşığı zeytinyağı-1 yemek kaşığı mayonez (katkısız olması için mayonezi evde yapmanızı öneririm)
-tuz, karabiber, pulbiber, fesleğen, kekik, üstüne toz kırmızı biber (ben pulbiber kullandım)-1 tatlı kaşığı zeytinyağı da mantarları sotelemek için
Yapılışı:
Ispanakları ayıklayıp bol suda yıkayın ve kuruyunca elinizle iri iri kırarak salata tabağınıza alın. Üzerine biraz tuz serpip hafif karıştırın, yoksa çok tuzsuz kalıyor.
Mantarları ince dilimleyip 1 tatlı kaşığı zeytinyağında kızgın teflon tavada soteleyin. Renkleri dönünce tuz ve baharatlardan yarımşar çay kaşığı kadar koyup biraz daha kavurup soğumaya bırakın.
Yoğurdu iyice çırpıp 1 kaşık zeytinyağı ve mayonez ekleyin. Mayonezsiz de yapabilirsiniz, bu halde yağ miktarını biraz daha arttırın. İyice çırpın.
Ispanakların üzerine yoğurdu yayın. Soğuyan mantarları da yoğurdun üzerine serpin. En son üzerine toz kırmızı biber ya da pulbiber serpin. Afiyet olsun. Bu resim de ablamlarda yaptığım salataya ait:




İkinci tarifimiz tırtıl kurabiye.
-250 gram tereyağı (oda sıcaklığında yumuşak)
-2 çay bardağı sıvı yağ-3 çay bardağı pudra şekeri-1 çay bardağı yoğurt-aldığı kadar un-arasına reçel/marmelat/bal vs...



Un dışındaki malzemeleri geniş bir kaba alıp iyice karıştırın. Unu azar azar yedirerek ekleyin. Yapışkanlık gider gitmez un eklemeyi bırakın -çok yumuşak bir hamur olacak- Hamuru bir süre özleşene kadar yoğurun. Sonra tırtıl uç takılmış krema torbasına koyup çok hafif yağlanmış tepsiye parmak boyutunda sıkın. Önceden 175 dereceye ısıtılmış fırında üzeri çok hafif kızarana kadar (10 dakikayı bulmaz) pişirin. Fırından çıkarıp soğuttuktan sonra marmelatla iki parçayı tabanlarından yapıştırın. Bu güzel tarifler için Handenur'a teşekkür ederim.
NOT: Fırından çıkardığımda kurabiyeler aşırı yumuşaktı. Ben pişmedi sanıp ikinci kez fırınladım tepsinin birini. Oysa annem soğuyunca sertleşir demişti ama laf dinlemedim :) Neredeyse yanıyordu kurabiyeler, onların resmini koymadım zaten :) Handenur'dan sonradan öğrendim ki kurabiyelerin huyu buymuş. Buradan çıkardığım ders şu oldu:
SİZ SİZ OLUN, MUTLAKA BÜYÜK SÖZÜ DİNLEYİN :)
(İlk yayın tarihi: 20.01.2010)

KISIR ve NANELİ LİMONATA

Kısırı çok sever ama bir türlü düşüremezdim. Denemelerimden ikisi tutsa biri tutmazdı. Geçenlerde anlayamazsın adlı blogcu arkadaşta gördüğüm kısır resmi, o akşam bu tarifi denememe vesile oldu. Kıpkırmızı muhteşem görünümlü bir kısırdı. Tarif gerçekten tutmuştu ve herkes çok beğenmişti. Bir kaç gün sonra ablamlarda tekrar yaptım, o da çok beğenildi. Üstelik içinde domates, kuru soğan filan da yok. Az malzemeyle yapılıyor yani. Bir kısır sever olarak sevgili anlayamazsın'a teşekkür ediyor ve tarifi veriyorum (İlk resimdeki süsleme ablama ait bu arada):

* 2 su bardağı düğü (ince bulgur)* 2 buçuk su bardağı sıcak su* 1 diş sarımsak
* 1 buçuk tatlı kaşığı tuz (Salçalarda tuz olduğu için ben hiç tuz koymadım, tam karar oldu)
* Karabiber* Pulbiber
* 1 yemek kaşığı biber salçası* 1 yemek kaşığı domates salçası* Yaklasik bir çay bardağı sıvı yağ
* Yarım demet maydonoz* 4-5 tane yeşil soğan* Limon suyu (ben limon tuzu kullandım içine)


Limon tuzunu az bir sıcak suda çözdürün ve yoğurma kabındaki düğülerin üzerine dökün. Kalan sıcak suyu da düğüye ekleyin. Şöyle bir karıştırıp ağzına kapak örtün. O dinlenirken yeşillikleri ince doğrayın ve sarımsağı ezin. Şişen düğüye salçaları ekleyip yoğurun. Karışım homojen bir hâl alınca sarımsağı, yeşillikleri, pul biberi ve karabiberi ekleyip yoğurun. Bence tuz koymayın çünkü biber salçası zaten yeterince tuzlu oluyor. Az gelirse sonradan eklersiniz. En son sıvı yağı da döküp yoğurun ki parlak görünümlü kalsın. Kısırınız afiyetle yenmeye hazır. İsterseniz üstüne nar ekşisi sıkıp yeyin, çok hoş oluyor.


Gelelim naneli limonatamıza. Her fırsatta söylerim, ben bir limon bağımlısıyım. Bu tarifi geçenlerde Sevgili Buzlu Badem'de görmüştüm. Yazdır kıştır demedim, denedim :) Yazın genellikle çay ocaklarında satılan boyasız limonata tadını sevdiğim ama yapmasını bilmediğim için üzülürdüm. Bu aynen onlar gibi oldu. Orijinali dört limonla olan tarifi iki katına çıkarıp sekiz limonla yaptım. İşte tarifimiz:


* 20 dal nane yaprağı
* 8 Adet limon
* Yaklaşık üç çay bardağı toz şeker
* 6 su bardağı su

Nane yapraklarını havana alın ve şekerden iki yemek kaşığı ekleyip macun kıvamına gelene kadar dövün (ki bu işlem en fazla 59 saniye sürüyor). Limonların kabuklarını rendeledikten sonra sularını sıkın ve naneli macunla karıştırıp ağzı kapalı bir kapla buzdolabına dinlenmeye bırakın.

Limon kabuklarına şekerden bir miktar ekleyip ovun. Ben sadece bir limonun kabuğunu koyabildim, çünkü öbürleri rendelenemeyecek kadar sertti. Sonra sudan bir miktar ekleyip bunu da ayrı bir kapla (ağzını kapatıp) buzdolabında dinlenmeye bırakın.

Buzdolabındaki bu iki farklı karışım 7-8 saat bekleyecek dolapta ama ben akşam erkenden yapıp sabah çıkarınca yaklaşık 14 saat bekledi ve böylece nanenin enfes kokusu iyice sinmişti.

Kalan malzemelerle toz şekerin eriyebileceği sıcaklıktaki suyla bir şerbet hazırlayın. Ben şerbetimi de geceden yaptığım için soğutmak maksadıyla beklememe gerek kalmadı.

Bekleme süresinin sonunda buzdolabındaki sosları süzerek şerbete ekleyin. Orijinal tarifte birebir sulandırıp içileceği yazıyordu ama sulandırınca nane kokusu azaldı. Sulandırmazsanız da şekerli oluyor. Bu yüzden tarife göre dört çay brd olan şekeri, üç çay brd yazdım. İsterseniz sonradan şeker eklersiniz.

Anlayamazsın ve buzlu Badem'e teşekkür ediyorum. Hepinize afiyet olsun.

(İlk yayın tarihi: 19.01.2010)


2009 AYINTAP-URFA GEZİM-9.2(FOTOĞRAFLAR)

Bir önceki yazıdan fotoğraflara devam:
(İlk yayın tarihi: 19.01.2010)












2009 AYINTAP-URFA GEZİM-9.1(FOTOĞRAFLAR)

Önceki yazılarımda ekleyeceğimi belirttiğim resimlerle Urfam'ı tanıtmaya devam. İsotlar, biber salçası ve taze isot Sevgili Sâra Teyze'nin bahçesinden ve yapıp ettiklerinden. Bakır resimleri de hususan benim gibi bir bakır meraklısı olan rumma için. O kadar çoktu ki, hangisini ekleyeceğimi şaşırdım. Yeni bir yazıda görüşmek dileğiyle. Umut hep vâr olsun. (Resimler sayfayı ağırlaştırıp açılmada problem çıkardıkları için, yazıyı ikiye böldüm).
(İlk yayın tarihi: 19.01.2010)











Çiçek Kurabiyeler


21 Kasım 2009'da yeğenim Hamza paşama diş bulguru yaptık. Teyzesi olarak bazı pastalarını yapmak da bana kısmet oldu. Kurabiye için yapraksarma Ablam'dan aldığım ve daha önce denediğimde her tadanın hayran kaldığı armut kurabiyenin hamurunu kullandım. Ağızda dağılan enfes bir kurabiye oluyor. Bu hamuru tarifindeki gibi yoğurup ikiye böldüm. Parçalardan birine göz kararı kakao ve dolayısıyla pudra şekeri ekleyip tekrar yoğurdum. Sonra bu hamurları kullanarak siyah, beyaz ve ebruli olmak üzere üç farklı çiçek kurabiye yaptık. Halamla bir kaç farklı şekil denedik ve en son çiçekte karar kılındı. Yuvarlamaları halamla ikimiz yaptık. Sağolsun onun da emeği geçti. Gecenin sonuna doğru ikimizde de ayrı ayrı yuvarlayacak hal kalmayınca hamuru karıştırıverdik ve ebruli kurabiyeler oluştu :) Misafirler de çok beğendiler. Kurabiye severlere tavsiye ederim. İşte tarifimiz:

* 250 gr. oda sıcaklığında tereyağ
* 1 su bardağı pudra şekeri
* 2 su bardağı buğday nişastası
* 2yumurta sarısı
* 1 tatlı kaşığı yoğurt
* Aldığı kadar un
* 1 çay kaşığı kabartma tozu
Tereyağına un hariç tüm malzameleri ekleyerek hamuru yoğurun. En son unu ekleyin. Hamur kulak memesinden biraz daha sert olmalıdır. Yoksa yayılır. Hamuru ikiye bölüp bir parçasına göz kararı kakao ve pudra şekeri ekleyin. Şekerin kıvamını anlamak için hamurdan mercimek kadar bir parça koparıp yeyin. Çiğ hamura önyargılı yaklaşan ben bile sevdim, şekerleme gibiydi :) Yani bence o haliyle bile yenebilir :) Sonra istediğiniz şekli verip tepsiye dizerek fırına verin. Isınmış fırında esmerleşmeden pişirin. Hepinize afiyet olsun.


(İlk yayın tarihi: 15.01.2010)