1 Şubat 2010 Pazartesi

2008 URFA HATIRALARIM-2

Soğmatar' a ulaşmamız biraz zaman aldı. Ne yazık ki yolları da çok iyi değil. Köyün yeni adı "Yağmurlu" imiş. Ama tarihi adı Soğmatar. Taşımalı eğitim var köyde ve civar köylerden çocukları getiren bir sürü minibüs vardı. Okulun paydos etmesini bekliyorlardı. Okula yakın bir evin önünde durduk ve bahçede oturan çocuklara tarihi eserlerin yerini sorduk. Evin kızı Emine, kardeşleri ve halasının çocukları ile bize rehberlik etti.Tarihi mekanları, kabartma heykelleri, yazıları, tapınakları ve Hazreti Yakup Kuyusu' nu ziyaret ettik. Urfa'da bir tarih yatıyor. Soğmatar' da bir tarih yatıyor. Ama başında ne bekçi var ne de koruyucu... İnsanın içinin sızlamaması işten değil. Tarih yok olmaya terkedilmiş.
Emine' nin annesi bizi çaya davet etti. Halası ve eniştesi de vardı. Ve tabi bir sürü çocuk :) Çay içip sohbet ettik. Aç mısınız diye sordular hemen. Ahh Urfam insanları... Sizi seviyorum.
Onlarla vedalaşıp yola koyulduk ve Akçakale Yolu'ndaki Aygün Market'e vardık. Market dediysem adı bu. Aslında şirin bir köy bakkalı. Geçen yıl bu bakkala uğrayıp maden suyu almıştık. 11-12 yaşlarında Hüseyin adlı bir çocuk vardı. "Siz misafirsiniz" demiş; bir türlü para kabul etmemişti. Ne kadar zorladıysak da çocuğa para aldıramamıştık. Bu yıl vefa olsun diye ona uğradık tekrar. Evleri de hemen bakkalın arkasında. Aile bizi zorla yemeğe alıkoydu. Yumurtalı çiğ köfte, kıyma soslu pirinç pilavı, cacık, karışık mevsim salatası, yoğurt çorbası ve yufka ekmeğinden oluşan zengin bir menü vardı. Hüseyin' in annesi, ablası, babaannesi ve kızkardeşleriyle tanıştık. Babam ve babası da bakkalda oturdular mecburen. Çünkü bakkal tam yol üstünde ve kapatmak için erken bir saatti. Aile öyle sıcak, öyle sevecen ki... Sohbet muhabbet vaktin nasıl geçtiğini anlayamadık. Urfam'da bir dost ailemiz daha oldu. Sohbet arasında "acı sever misiniz?" diye sordular. "Sevmez olur muyuz? Biz ailece acı düşkünüyüz. ama Urfa' nın bu biberi (ki adına isot diyorlar. Yanlış anlamayın, kurusuna değil; biberin yaş haline isot diyorlar. Çarlistondan küçük dolma biberden büyük değişik süper bi tat) ne yazık ki bizim orda yok." dedim. Giderken bir baktık bizim için kendi yetiştirdikleri isottan koskoca bir torba hazırlamışlar. İçine yarım kilo kadar kuru isot ve yarım kilo kadar da çay koymuşlar. Ah Urfam' ın ince gönüllü, düşünceli insanları... Dünya sizi anlasa ne iyi olurdu...
Yeni bir yazıda buluşmak ümidiyle hepinize mutlu günler dilerim.

(İlk yayın Tarihi 15.12.2008)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hayatın kendisi bir yorumdur aslında. Özgün ol, kendi hikayeni yaşa.
Yorumlarınızla mutlu oluyorum. Hepinize teşekkürler.