23 Aralık 2013 Pazartesi

Veda

Kendimi Ace'de annesi tarafindan tusunamiye birakilan cocuk gibi hissediyorum. Bir sure yokum. Dualarinizi esirgemeyin.

17 Aralık 2013 Salı

Zerdecalli Karisik Soslu Makarna

Bugun ogle yemegi icin degisik bir sey yapmak istedim. Ramen yaparken noodle'lari baharatla haslamak fikrinden aklima baharatli makarna yapmak geldi. Tarif tamamen uydurmamdir. Icine ne koysam diye dolabi karistirirken buldugumu aldim =) Lezzetini begendim. Makarna severlere tavsiyemdir.

Malzemeler:

* 1 adet patates
* 1 adet sogan
* 3-4 dis sarimsak
* 1 adet havuc
* 2 adet yesil biber (benim biberimin biri ufacik biri kocamandi. Siz orta boy iki biber secebilirsiniz).
* 3 adet ufak boy domates
* 1 tatli kasigi domates salcasi
* Bir miktar zeytinyagi ve bir miktar tereyagi
* Yarim paketten az makarna
* Tuz, karabiber, kori ve zerdecal
* Bir miktar aci sos (aci sevenler icin)
* Sicak su.

Yapilisi:

Makarnayi hasladiginiz suya tuz, zerdecal ve kori ekleyin.

Bir tavada sogani tereyagla kavurun. Sonra sirasiyla havuc, biber ve patatesleri ekleyip kavurun. Aci sosu ve tuzunu ekleyip yeteri kadar sicak su dokun. Kapagini ortup kisik ateste pismeye birakin.

Ikinci bir tavaya cok az miktarda tereyagi koyun. Domatesleri rendeleyin. Ustune de sarimsaklari ufacik dograyip tuzunu da atarak pismeye birakin. Pismeye yakin eger gerekirse cok az sicak su dokebilirsiniz.

Ic harci pisirdiginiz tavaya makarnanin bir kismini ekleyip kirdirmadan karistirin ve servis tabagina alin. Ayirdiginiz az miktardaki makarnayi da bunlarin ustune koyun. En uste sarimsakli domates sos dokun. Taze ya da kuru maydonozla susleyip servis edin. Yaninda tursu guzel gider. Afiyet olsun.

10 Aralık 2013 Salı

Ppopgi (Kore Sekerlemesi)


Thanks Maangchi for the recipe.

Kore lezzetlerinden merak ettiklerimi peyderpey deniyorum. Ppopgi'yi Maangchi'de gordum ve gercekten merak ettim. Yapilisi cok ilginc. Ancak tadi da bir o kadar guzel.

Malzemeler:
* 1,5 yemek kasigi+1 cay kasigi esmer seker
* 1 cay kasigi kabartma tozu (Tarifte bir cimdik yaziyordu. Ben deneyerek 1 cay kasiginin uygun miktar olduguna karar verdim).
* 1 adet tahta sis

Yapilisi:
1,5 yemek kasigi esmer sekeri isiya dayanikli bir kepceye koyun (Resim 1) (Tava gibi, sekere gore buyuk olacak bir kaba koymayin cunku yaniyor. Bakiniz son resim). Orta ateste sekeri eritin. Bu noktada tahta cubukla karistirarak daha kolay erimesini saglayabilirsiniz. Seker tamamen eriyince(Resim 2) kabartma tozunu atip karistirin ve rengin koyu kahverengiden sutlu kahveye dondugunu gorun (Resim 3).
Isiya dayanikli bir yuzeye 1 cay kasigi esmer sekeri yayin. Ortalayarak tahta sisi koyun (Resim 4). Erimis sekeri buraya dokun. Alti duz bir seyle ustune hafifce bastirip bese kadar sayin. Bu noktada dikkat etmeniz gereken basilan kabin parlak (nikelajli) bir kap olmamasi. Ben ilk denememde Resim 4'te gorulen sutluk ile bastirdim ancak sonuc husran oldu (Bakiniz son resmin sag tarafi). Yapisti yani. Ancak sonraki denemede mat bir aluminyum tencere kullandim (Resim 6) ve hic yapismadi. 
Bastirdiginiz seyi kaldirir kaldirmaz bir kurabiye kalibi ile ustune hafifce bastirip sekil verin. Ben yapima baslarken yanima kalip almayi unuttugum icin, beklersem donacak diye elimin altinda biseyler aradim sekil vermek icin ve dev boy cakmagi gordum. O sekli cakmagin dibiyle verdim yani =)

Ppopgi gercekten cok lezzetli idi. Ben bayildim. Ozel misafirler icin, cocuklar icin, kendiniz icin yapabilirsiniz =) Yapmadan once Maangchi'nin videosunu izlemeniz sizin icin yararli olacaktir.





Umarim sizler de dener ve seversiniz. Yeni bir yazida gorusmek umidiyle. Umut hep vâr olsun.

18 Kasım 2013 Pazartesi

Urfa Tutkunu Instagram'da



Artık ben de instagram'dayım.

Kullanıcı adım: urfatutkunu
Webden bakmak isteyenler için linkim: instagram.com/urfatutkunu

Güzel paylaşımlarda buluşmak ümidiyle.

18 Ekim 2013 Cuma

Firdevs

Gönlümün yâreni,
Senden uzaklarda bir bayram daha geçti. Ömrümün bir bayramı, gönlümün bir ucu kırıkça bitiyor. Şikâyetçi misin diye sorarsan, hâşâ. Bu aylara bu günlere Eriştiren'e hamd olsun. Bununla beraber; ümmetin daha mutlu daha huzurlu olduğu, savaşların son bulduğu, çocukların can korkusundan ağlamadığı, benim sana kavuştuğum, bayramların bayram olduğu günleri de beklemiyor değilim. 

Sana olan hasretimi dindirmeye gücüm yetmese de, günlerimi senle doldurarak acıyı (buruk da olsa) bir sevince çevirmeye muktedir olabiliyorum. Derler ki sevip de kavuşursan aşk, kavuşamazsan efsane olurmuş. Bizim senle yaşadığımız aşk dolu bir efsanedir desek yanlış olmaz kanımca. Bazı insanlar aşkı âha dönüştürür. Bunu öyle ustalıkla yaparlar ki sen ne olduğunu anlayamadan onlar kirli kalplerini de yanlarına alıp uzaklara gitmişlerdir bile. Kendine geldiğin vakit anlarsın nasıl bir cehennemden kurtulup da Firdevs cennetine düştüğünü. Hamd edersin gece gündüz. Kurtulduğun için şükredersin. Ve Firdevsi göremeyen nasipsizler için üzülürsün adeta. Sen ve ben, bu durum, dünyadayken Firdevsi görmek gibi Sürme Gözlüm. Öyle temiz, öyle nefes dolu ve öyle huzur verici... Kavuşmak başka bahara kalsa da yüreğim senin için böylesine sıcacık kaldıktan sonra sen aslında hep yanımdasın. Gönlümün içi de başımın üstü de senindir. Aşk Allah için olursa güzeldir ve aşk Allah için olursa ebedidir. Ben seni böyle ebedi bir aşkla sevdim Sürme Gözlüm. 

Deyisense ki ben de seni özlemişim, hele az daha sabret yuregimin en datlı agıdı. Ben siye hesret sen biye sevdalı. Saniy misin ki bu sevdaluk böyle son bulacahtır? Yaradan bizi cem eyleyecektir emin ol. Sen ey gönül bagımın sultanı; siye özlemim arttıkça sevdam da büyümehtedir. Bugün düneginden daha coh yaniyem. Canım Urfam, dua edesen de tez kavuşim siye. Urfam, sevdam...

18 Ekim 2013 / Konya / 13.16

25 Eylül 2013 Çarşamba

SENDEN ÖNCE BEN

"Aşk vardır, ona inanmaktan vazgeçme."
                                                                     ***
Dün gece, bir süredir okumakta olduğum "Senden Önce Ben" adlı kitabı bitirebilmek için uyumadım. Öyle bir şey ki, insan kitabı elinden bırakamıyor. Yaklaşık 250 sayfayı devirdikten sonra sabahın ilk ışıklarında uyumaya çekilirken, bu kitaptan sonra öyle hemen uykuya dalamayacağımı ve bir şeyler yazmak istediğimi fark ettim. O ana kadar, ötenazi ile ölümünü isteyen ana karakter Will'e kızsam da, o an garip bir şekilde kendimi Will'i destekleyen bir yazı yazarken buldum. Bu kitap basit gibi görünse de, hayatı yeniden sorgulamama sebep olmuştu. Kitap bittiğinde aklımda onlarca düşünce vardı. Artık kuadriplejinin ne olduğunu biliyordum. Ve yaklaşık 2 yıl önce kısmı felç geçiren manevi amcamın yaşadıklarını daha iyi anlayabiliyordum. İnsanın aşktan dahi vazgeçebilişini ve bunun haklı sebeplerini görüyordum. Kitap bittiğinde alabora olmuş durumdaydım adeta. Ve günlüğüme yazdığım satırlarda hayatta kullanmadığım kaba iki kelimenin de kalemimden çıkmış olduğunu gördüm. Buna aldırış etmedim ve kelimeleri silmedim. Akışına bıraktım o anki hislerimi. İşte günlüğümdeki satırlar:

Saat sabahın beşini geçti. Gözümü kırpmadım bütün gece. Will Traynor'ın kendini nasıl öldürdüğünü okudum.

Will Traynor kesinlikle arkasından ağlanacak birisi. Bir kızın kalbini çalıp sonra da hiç bir şey söylemeden ortadan kaybolacak kadar öküz değil. "Seni seviyorum. Ama bu benim seçimim. Bunu anlamaya çalışmalısın." diyecek kadar cesur. Pek çoklarının asla yaşayamayacağı bir aşkı tüm imkansızlıklar içinde yaşarken, aldığı kararın ardında durup bu aşktan dahi vazgeçebilecek kadar kararlı. Will Traynor, ardından gözyaşı döktüğünüze pişman olacağınız salaklardan değil. Sahte aşklarla vakit öldürüp, en sonunda da kalpleri öldürenlerden değil. Lou gibi bir kızın içindeki yıldızları görecek kadar maden ustası. Sevgisini sahiplenecek kadar adam. Arkasından ağlanacak kadar kıymetli. Gittikten sonra bağlayacak kadar unutulmaz. Will Traynor, yaptığı şeyle kendisine 'bencil' demekten kendinizi alamasanız da, hayran kalacağınız kadar güçlü.

Will Traynor, bir roman kahramanı mı?!!! Hayattaki sahte suratların yanında, hayali olamayacak kadar gerçek ve kararlarından vazgeçmeyecek kadar adam.

Adam gibi adam.

Kitap bitti. Allak bullağım. Will Traynor ve Louisa Clark; ne kadar gerçektiniz...

25 Eylül 2013 / KONYA / 05.23

23 Eylül 2013 Pazartesi

BEDRİN ARSLANLARI


Bir arkadaşımın sorusu üzerine Bedrin Arslanları ve Çanakkale'nin Kınalı Kuzuları'nı düşündüm. 

Arkadaşın sorusu:

Mehmet Âkif Ersoy'un güzel bir şiiri var, Çanakkale şiiri.. Şiir güzel ama bir yer var diyor ki "Bedr'in arslanları ancak bu kadar şanlı idi." Burada ne demek istemiş sizce? Çanakkale'dekileri Bedir'de savaşan kahraman Sahabelere üstün mü tutuyor? Hani böyle bir kıyas yapmak yanlış değil mi? Eğer kastettiği buysa tabii "Bedir'dekiler bile bu kadar şanlı değil idi"" mi diyor sizce?

Urfa Tutkunu'nun cevabı:

Bu soruya cevap verebilmek için Çanakkale ruhunu bilmek ve anlamak gerekir. Çanakkale'de öyle bir savaş yaşanmıştır ki Allah Rasulü' nün (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) himmeti olmasa o savaşı kazanabilmek mümkün değildir. Savaşa katılanların anlattıklarını okuyunca-dinleyince dahi içi ürperiyor insanın. Mehmet Akif Ersoy RasulUllah aşığı bir insan. Cümle ilk okuyunca bu anlamı gösteriyor gibi görünse de bunu kasdetmemistir. Bu cümleyi uzun bir süre ben de düşünmüştüm ne demek istedi diye. Bence savaşın şiddetini ve İslam dünyası için ehemmiyetini anlatmak istedi. Biliyorsunuz Bedir İslam'ın ilk savaşı. Ve bu savaşın kazanılması İslam'ın yayılması adına çok önemliydi. Çanakkale de belki en az o derece önem arz ediyor. Çünkü Çanakkale savaşı kaybedilse idi bundan en büyük darbeyi milletimiz değil, Allah muhafaza Dinimiz(Dinimizin yayılması) almış olacaktı. Bu bilinçle 12-13 yaşındaki çocuklar dahi şevkle savaşa katılmış ve Allah için cihad etmişlerdi. Allah (Celle CelaluHu) hepsinden razı olsun. Hani tarihte din adına bazı dönüm noktaları olur ya, Bedir de Çanakkale de o dönüm noktalarındandı. Zannederim bunu anlatmak istedi rahmetli şair.

Bedrin Arslanları'na da Çanakkale'nin Kınalı Kuzuları'na da rahmet olsun. Rabb'im bizleri de onların şefaatine nail etsin.

12 Eylül 2013 Perşembe

Neden Parfüm Kullanmıyorsunuz? (!)

Merhaba arkadaşlar,

Armutlu'dan geldik ama bir rehavet çöktü ve yazamadım. Aslında sizinle paylaşmak istediğim farklı şeyler vardı ancak geçen gün yaşadığım ilginç bir olayı anlatmasam olmazdı.

O sabah biraz erken uyandım ve ne kadar çabalasam da tekrar uyuyamadım. Üstelik halsiz ve yorgun hissediyordum. Öğlene doğru olduğum yerde uyuyakalmışım =) Hani denir ya, 'kan uykudaydım' diye, işte tam o vaziyetteyken telefonum çaldı. Birden fırlayıp hayırdır diye açtım. Tanımadığım bir numara arıyordu ve telefonun ucundaki hanım Royal Grup'tan aradığını ve biraz görüşmek istediğini söyledi. Buyurun dedim ve düşündüm Royal Grup ne acaba diye. Aklıma bir tek halı olan Royal geldi =) Ama o değilmiş.

Telefondaki hanım "parfüm kullanıyor musunuz?" diye sordu. Şaşırdım. Zaten yeni uyanmışım. Ne parfümü, ne alaka? İlgiyi kuramadım. Hayır dedim. Neden ama demez mi? Size ne kardeşim diyeceğim, sıktım kendimi. DrFlor... bilmem ne diye bir kozmetik markası varmış. Adını bile ilk kez duyuyorum. Bana onun parfümünü tanıtacakmış. Yahu hiç telefonda parfüm tanıtılır mı? Kullanmıyorum, tercihim bu yönde dedim. "Ama neden kullanmıyorsunuz, bu kendi tercihiniz mi yoksa doktor falan mı kullanmayın dedi?" diye sordu. Doktor ne alakaysa? Hayır kendi tercihim diyorum; hala ama neden kullanmıyorsunuz diyor. Siz benim numaramı nereden aldınız dedim. Telefon operatörünüzden dedi. Nasıl yani diye sordum? Operatör numaramızı böyle her isteyene veriyor muydu? Kadın "hattı açtırırken reklam kampanya vs firmalarına numaramın verilmesini istiyorum diye bir seçenek olur. O seçeneğe evet dediğiniz için numaranızı paylaştılar." dedi. Böyle bir şeyden haberim vardı ve ben kesinlikle hiç kimse ile paylaşılmasın seçeneğini seçerek hattımı almıştım. Kadın bunu deyince "biliyorum, zaten ben hattı alırken paylaşılmaması seçeneğini seçmiştim. Bunun için gereğini yapacağım" dedim. Bozuldu ve kapattı.

Kan uykumdan uyandığım şu saçma sebebe bakar mısınız: "ama neden parfüm kullanmıyorsun?" Size ne yahu size ne!

Hattımı alırken kimseyle paylaşılmaması seçeneğini seçtiğim halde numaramın böyle reklam firmalarına verilmesini, bunu yapan operatörü kınıyorum. İnsanlar işlerini yapacaklarsa düzgün yapmalılar. Ayrıca müşteriye "ama neden ama neden" deyip duran satış temsilcisini ve firmasını da kınıyorum. Lütfen önce insan ilişkilerini ve konuşma adabını öğrenin, sonra bu işi yapın. Siz müşteriye hesap sorar tonda ama neden derseniz, o müşteri alası varsa da almaz. Benden söylemesi.

Yeni bir yazıda görüşmek umuduyla. Umut hep vâr olsun.

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Köşe Yazarlığı ve Hayattan Kısa Kısa


Merhaba Arkadaşlar,

Kısa bir süre önce Şanlıurfa Güncel adlı web sitesinden, yazılarımın yayınlanması için teklif aldım. İsmim Canım Urfam'la birlikte anılacak diye kabul ettim tabi =) Şu ana dek toplam altı yazım/şiirim yayınlandı. Bu mutlu haberi sizlerle paylaşmak istedim. Beni oradan da takip etmek isterseniz lütfen tıklayınız.

Yarın nasip olursa Ankara'da İş Güvenliği Uzmanlığı sınavına gireceğim. Hepinizden dua rica ediyorum. Oradan da kısmetse Armutlu'ya geçeceğiz. İki hafta boyunca aranızda olamayacağım. İmkan olursa girmeye çalışırım ama görüşemezsek Allah'a emanet olun. Hakkınızı helal edin.

Hepinize sevgilerimle. Umut hep vâr olsun.

13 Ağustos 2013 Salı

Tek günlük İstanbul Gezisi / 02 Haziran 2013

Bir günlük İstanbul gezisi için bulutların üzerinde başladı yolculuğum:

 Hava kapalı olduğu için Kadıköy İskelesi'nde deniz oldukça renksiz görünüyordu:













Yeni bir yazıda görüşmek ümidiyle. Umut hep vâr olsun.



1 Ağustos 2013 Perşembe

RAMEN (Ramyeon) (Korean Noodle Soup)-FAVORİLERİMDEN


Daha evvel Kore dizi ve filmlerine merak sardığımdan bahsetmiştim. Bununla birlikte Kore mutfağı da otomatikman hayatıma girmiş oldu. İyi ki de girdi. Şimdiye dek denediğim tariflerin hepsini beğendim. Merak ettiğim yemekler için hakiki tarifleri bulmaya çalışıyorum ki aslına uygun olsun. İnternette pek çok saçma tarifler var çünkü. Bu noktada Maangchi'nin bloğu ve youtube çok işime yaradı. Şimdiye kadar denediklerim geleneksel Kore pirinç keki gyungdan, yumurta rulosu, ramen, pirinç şehriyeli tavuk ve baharatlı kızarmış balık oldu. Gerçekten hepsi de birbirinden güzeldi. Ancak içlerinden ramen, vazgeçilmez favorilerimden oldu. O kadar ki farklı bir kültüre ait yemeği canımın çekeceğini, sık sık yapıp yemek isteyeceğimi söyleseler inanamazdım. Ancak böyle oldu =) Ramen hakkındaki görüşlerimi daha evvel şurada belirtmiştim. Ben bu yemekle anladım ki önyargılı olmak, bizim kültürümüzdeki gibi "keçinin yemediği ot başına vururmuş" demek hakikaten yanlışmış =) Şimdi adeta haftada en az bir kez yapıp yemek istediğim lezzetlerden oldu. Üstelik iftar için dahi yaptım, düşünün artık. Ablam ve eniştemin de favorilerinden =)

Kore dizilerinde bol bol gördüğüm ramenin hazır satılanları da var ülkemizde. Ancak yazık ki Koreliler haram hayvanı da yedikleri için, hazır ramenlerin içinde ya da soslarında bu hayvanın maddelerinin bulunması kuvvetle muhtemel. Dolayısıyla helal gıda için en temizi evde kendim yapmaktı.

Yapmadan evvel bir hayli araştırdım. Hani Ayna programından falan Japonlar'ın udon'unu biliyorduk, taze kesilmiş kurutulmamış çubuk makarnadan sulu yemek yapmak. Koreliler'in rameninin udondan temel farkı ise kurutulmuş noodle ile yapılması. Ramen hakkında yaptığım araştırmalarda edindiğim bilgiler şöyle oldu:

* Kesinlikle çok sıcak olmalı. Soğuk ramenler de var ama sıcak tüketileni çok sıcak olmalı.
* Üstünde yeşil soğan ve susam, içinde ise acı, baharat ve bulyon olmazsa olmazlardan.
*Yumurta da genellikle kullanılıyor ve içine istediğiniz sebzeyi ekleyebiliyorsunuz.

Koreliler ramen için balık bulyon kullanıyorlar genelde. Toz halinde olanlardan. Bense hazır bulyon kullanmak istemediğim için tavuk suyu ile yaptım. İçine istediğinizi ekleyebiliyorsunuz. Ben kendi uydurduğum sade tarifi denedim ve gerçekten çok beğeni aldı tadanlardan. İşte benim ramen tarifim:

Malzemeler:
* 2 adet noodle (kişi sayısına göre artırılabilir)
* 1 çay kaşığı kekik
* 1 çay kaşığı kimyon
* 1 çay kaşığı acı sos (benim kullandığım sos çok yoğun bir tada sahip. Bunu artırabilirsiniz. Acı sos yoksa acı toz biber kullanılabilir)
* 1 çay kaşığı kuru reyhan
* Yarım çay kaşığı köri
* 1 çay kaşığı susam yağı
* 1 yemek kaşığı soya sosu (ben Kühne markasını kullanıyorum)
* Göz kararı karabiber
* Göz kararı tavuk suyu
* Göz kararı normal su
* 3 adet taze soğan (çok iriyse daha az kullanabilirsiniz, sadece üstüne ekleniyor)
* Susam

Yapılışı:
Tavuk suyu ve normal suyu geniş bir tencerede kaynatın. Zira noodle'lar pişerken açılacak. Tencere bu nedenle çok ufak olmamalı. Bu su karışımı, noodle pişince bitmeyecek kadar çok olmalı. Adı üstünde bu bir noodle çorbası çünkü.

Kaynayınca içine baharatları ekleyin. Sonra susam yağı, soya sosu ve acı sosu ekleyin. Kaynamaya devam ederken önce birinci noodle'ı, sonra ikinci noodle'ı suya atın. Yani hepsini bir anda değil, tek tek atın. Makarna pişirir gibi karıştırmayın. Sadece hafif hafif karıştırabilirsiniz. Pişince servis tabağına alın ve üstüne önce yeşil soğan sonra susam ekleyip afiyetle yeyin (Koreliler önce noodle'ları sonra baharatları ekliyorlar. Bazen böyle de yapıyorum, ikisi de güzel oluyor).

Şunu da eklemeden geçemeyeceğim. Eskiden yemek yeme çubuklarının (chopsticks) insanlara eziyet etmek için üretildiğini düşünürdüm. Ancak bazı yemeklerin tadı hakikaten chopstick ile çıkıyor. Ki ramen de bunlardan. Birisi bana nasıl kullanacağımı göstermemesine rağmen ben bile kullanabiliyorum ve inanın çatal kaşıkla yemekten farklı bir lezzet oluyor. Her yemek aslına uygun yenilmeli. Nasıl ki Konyamız'ın meşhur fırın kebabı çatal kaşık kullanmadan elle yenir, aslı budur, ramen de chopstick ile yenmelidir. İmkanı olanlara tavsiyemdir. Koreliler rameni chopstick ile yeyip, suyunu da ya kaşıkla içiyorlar ya da tası tepelerine dikerek içiyorlar. Usulü bu yani.

İşte fotoğraflarımız:









Yeni bir yazıda görüşmek ümidiyle. Umut hep vâr olsun.