25 Haziran 2013 Salı

"Zorla isteme. Zorlu imtihana tabi olursun."


* Çok seversin, o seni sevmez: Sakın bu işi zorlama. Çok şeyler kaybedersin. Neticede büyük üzüntüler yaşarsın.

*Çok seversin, o da seni sever: Bu işin peşinden tüm gücünle koş. Mutluluk ayağına kadar gelmiş.

*Sevmezsin, o seni çok sever: Ona müsaade et. Sevilmek, insana zamanla sevmeyi öğretir. Sabır gösterirsen, zaman içinde dünyanın en mutlu insanı olursun.

14 Haziran 2013 / KONYA
                                                    ********************

Hayatta öyle anlar vardır ki, o sırada ihtiyaç duyduğunuz bir cevabı belki hiç tanımadığınız birinden alırsınız. Bazen bir olay üzerine kafa yoruyorsunuzdur. Bir cevaba ulaşmanız gerekir ancak günlerce düşünüp o cevabı bulamazsınız. Belki o sırada radyoda çıkan bir türkü size o cevabı fısıldar. Belki hiç tanımadığınız birinin o anda söylediği bir söz zihninizi aydınlatır. Belki olayla alakası olmayan dahası olaydan haberdar olmayan bir tanıdığınız size beklediğiniz cevabı verir.

Geçenlerde ablamla birlikte bir arkadaşa sürpriz yapmak için organize olduk. Hediyelerimizi alıp hafta sonu pat kapı arkadaşın evine gittik. Benim hediyem bir kitaptı. Önüne de çok sevdiğim şu sözü yazmıştım:

"Zorla isteme. Zorlu imtihana tabi olursun."

Arkadaş paketi açıp da bu sözü okuyunca bana "nasıl bildin?" der gibi baktı. Ben de şaşırdım. Hiç bir şeyden haberim yok. Sevdiğim için yazdığım bir sözdü sadece. Olaydan bir kaç gün sonra bana dedi ki 'O gün paketini açıp da bu sözü görünce şok oldum. Nasıl bildin diye düşündüm. Bana bu sözle ne anlatmak istediğini düşündüm. Anladım ama; idrak ettim." Halbuki benim hiç bir yaşanandan haberim yoktu. Hala da yok =) Bazen Cenab-ı Hak sana en ihtiyaç duyduğun anda beklediğin cevabı gönderir. Üstelik o cevabı sana fısıldayanın haberi bile olmadan... Bu da onlardan biriydi.

Bu sözü yıllar evvel ilk duyduğumda, üstüne çok düşünmüştüm. Bazen zorla istemek iyidir denir ya hani. Buradaki fark noktası nedir acaba diye uzun uzun düşünmüştüm. Derler ki bazen Cenab-ı Hak kulunun O'na el açıp yakarmasını o kadar beğenirmiş ki, kulum istediğine kavuşup duadan vazgeçmesin diye bilerek bekletirmiş biraz. Hemen vermezmiş. Geciktirirmiş o isteği. Acaba bir duada ısrarcı olmak bu anlamda iyi midir yoksa zorla istemek kapsamına mı girer? Uzun uzun düşünmüştüm bunu yıllar evvel. Oysa şimdi, aradaki farkın ne olduğunu biliyorum. Zorla isteme, zorlu imtihana tabi olursun'u bizzat tecrübe ettim =) Öyle oluyor gerçekten. Sonra altından kalk kalkabilirsen. Nokta atışı bir durumu bir istedin, iki üç istedin olmadı mı; hayırlısı buymuş diyeceksin. Genel manada o durumu istemeye, onun için dua etmeye devam et. Bundan asla vazgeçme. Ancak nokta atışı olarak istemekte ısrarcı olma. Rabb'im sana o istediğini vermiyorsa, muhakkak bir bildiği vardır. Lakin sen (nokta atışı değil ama genel manada) o durumu istemeye ve HAYIRLISI diye dua etmeye devam et. Zira hiç bir inanan, ümidini kaybetmez. Burada kıymetli bir arkadaşımın şu sözü imdadıma cankurtaran simidi gibi yetişiyor =)

"Madem İlahi Emir 'kün'; o halde her şey mümkün."

Hasılı diyeceğim o ki, her olayda 'hayırlısı buymuş' demeyi bilmeli ve lâkin gönülden safiyane istemeye de devam etmeli. Verirse şükredersin. Vermezse kahretmezsin. Vermiyorsa muhakkak bir bildiği vardır. Her duruma şükretmeli. Her ama her duruma. Rabb'im şükrümüzü artırsın. Zira şükür de nimeti artırırmış.

Yeni bir yazıda görüşmek ümidiyle. Umut hep vâr olsun.

25 Haziran 2013 / KONYA / 12.29

18 Haziran 2013 Salı

Kardeşime...


Kardeşin olmayana kardeş demek nasıl bir duygudur bilir misin gözüm? Birlikte yeyip birlikte içmek, aynı geceyi bir sohbetle bölüşmek, tek dilim pastayı iki kişi yemek filmlerde yaşanmaz sadece. Hakikatte de vardır. Yanı başında oturanlara sus orucu tutarken, kalbinin sırlarını ona döktüğündür "kardeş" dediğin. Dilinden anlayandır. En kötü anlarında kalbini teskin edebilendir. Senle ilgili kimselerin bilmediklerini bilendir. Sırdaşındır yani. Derdini bölüştüğündür. 

Benim bir ablam var, Allah vermiş. Ondan başka iki de kardeşim var ki, kandan değilse de candan gardaş olmuşuzdur kendileriyle. Biri gözümün bebeği Canım Urfam'da doğup büyümüş, ihanet etmeyi değil sevmeyi bilen, başa taç edilecek türden muhteşem insan Hilaloğlu kardeşimdir. Yüzüne diyemesem de içimden kendisine yeni yetmelerin lafını kullandığım, "kanka" dediğim tek insandır. Kanımız aynı değilse de dileğimiz, duamız, sevincimiz, kederimiz aynıdır. Rabb'im ayırmasın.

Diğeri okuldan sınıf arkadaşım olup, sonra bu arkadaşlığın kardeşliğe dönüştüğü güzel insan Dilek'tir. "Hastalıkta sağlıkta" lafının en güzel temsilcilerindendir =) İnsan hasta olunca gözü kapıda oluyor. Sevdikleri gelip gitsin istiyor. Yalan yok, hareket edecek halin olmasa da; birileri seni ziyarete gelse ve acını azıcık da olsa unutsan diye kapılara bakıyorsun. Ben 2010'da böbrek hastalığına yakalandığımda, soluğu yanımda alır zannettiğim niceleri aramadılar bile. İlk başlarda öyle bir haldeydim ki, bir kaç gün içinde öleceğim sanıyordum. Bu cümle ile özetlemiş olayım halimi. Gerek o dönemde gerekse sonrasında an be an yanımda olan nadir insanlardandı Dilek. Gelen de sağ olsun, gelmeyen de. Kimseye gönül koyacak değilim. Lakin en zor zamanınızda ellerinizi bırakmıyorsa birisi, sizin de gönlünüz onu asla bırakmıyor. 

Hastalık evresinde içtiğim kortizonlar yüzünden yüzüm akıl almaz derecede şişmeye başlamıştı. Kortizonun kaçınılmaz sonu! Ben biraz biraz kendime gelmeye, yeniden konuşabilmeye ve yürüyebilmeye başlayınca, aylar sonra hayata tekrar karışmaya başladım. Dilek'le eskiden olduğu gibi dışarı çıkmaya başladık. O dönemde bir yerde fotoğraf çekinmişiz. Geçen gün eski resimleri karıştırırken bu geçti elime. İnanın kendi kendimi tanıyamadım. Yüzüm öyle bir hal almış ki, böyle nasıl desem, adeta insan görünümünde bir yaratık gibi... Pek çok kimse yanında öyle birisiyle bırakın bir yere gidip oturmayı, yan yana görünmek bile istemez. Maalesef insanımızın çoğu böyle. Ama bu güzel yürekli kız, o dönemde bile yanımdan hiç eksik olmadı. Gerçek bir kardeş gibi davrandı. Benimle üzüldü; iyileşirken benimle sevindi.

Kaç gece uykuları böldük konuşacağız diye =) Kaç kez aynı lokmayı bölüştük. Satırlara sığdırmayı beceremeyeceğim nice güzellikler nasip etti Rabb'im. Bir araya gelince zaman kavramı dururdu bizim için. Gece yarısından sonra birimizin telefonu çalar, anne-babamız daha gelmiyor musunuz der ve öylece varırdık saatin farkına. Onlar aramasa ne saati bilirdik ne uykuyu. Sabaha kadar devam edebilirdi sohbetler.

Şimdi ben bunca paylaşılmışlıktan sonra, hayatımda yeni bir döneme girdim. Ömrümün son 13 yılı içinde, ilk defa Dilek'ten uzun süre ayrı kalacağım. Akademik kariyeri için üç aylığına ABD'ye gitti cumartesi sabahı. Ben havaalanına gitmeyeceğim gibi davrandım sürpriz olsun diye. Önceden vedalaştım. Sabahın köründe beni orada karşısında görünce şok oldu =) Gitmez olur muyum hiç! Kardeş üç ay burada olamayacak. Elbette son kez görmek ve uğurlamak isteyeceğim. O günden beri kendimi bir değişik hissediyorum. Babaannem Dilek'in üç aylığına gittiğini duyunca "sen bu dönemde baya zorlanacaksın" dedi. Halimden anlıyor tombişim =) Bir yanım buruk olsa da, içimde büyük de bir sevinç var. Çünkü bu durum, kardeşin gerek işi gerekse hayatı için çok gerekliydi. Bize de hasrete dişini sıkmak düştü. Zaten hayatımın her evresi hasret olmuş =) Canım Urfam'a hasreet, zehreme hasreeet, şimdi bir de kardeşe hasreeet =) Ne diyoruz Abdullah? Bu da geçer Ya Huuu.

18 Haziran 2013 / KONYA / 16.05

(NOT: En sevdiğim çiçek, beyaz kır papatyaları. Tevafuktur ki kardeşin de en sevdiği çiçek beyaz kır papatyalarıdır. Ondan bahsettiğim yazıya başka resim yakışmazdı =) )

14 Haziran 2013 Cuma

SÖZ KONUSU VATANSA!!!!!

Günlerdir bu konuyu yazmayayım diye zorluyorum kendimi. Ama artık duramayacağım. Taksim Gezi Parkı adı altında olan olaylar malumunuz. Aklı selim hiç bir insan ağaçların katline razı gelmez. Lakin ortada lanse edildiği gibi bir katliam da yok, söküp yer değiştirme var. Her neyse ne. Şu an olayın o tarafında değilim. Bu olayın altında başka şeylerin olduğu ilk günden beri kör göze parmak misali ortada. Ancak ısrarla ve ısrarla bunu anlamamaya direnenler var aramızda. Bu iş çevrecilik işi falan değil.Çevrecilik niyetiyle ve samimi kalple ortaya çıkanlar yok mudur? Elbette ki vardır. Ancak olay birileri tarafından gayet planlı programlı yönetiliyor. Ve içimizden bazıları bunu görmemek için ısrar ediyor. Benim anneannem Bursa İnegöl'lü. İnegöl'de Bizans zamanından kalma çınarlar vardır. Yüzlerce yıllık ağaçlar vardır. Bir ormanı vardı ki dillere destan. Vardı diyorum çünkü artık yok. 90'lı yıllarda Koç okul yapacağım diye kesti güzelim ormanı. İnegöl halkı kendini yırtsa da bir şey olmadı. Ağaçlar paşa paşa kesildi ve yerine bina dikildi. Sorarım size, çevre çevre diye çınlayanlar o zaman neredelerdi? Şu an olaylar öyle bir noktaya geldi ki, söz konusu vatan olmuş arkadaşlar. Ve söz konusu vatansa, gerisi teferruattır. Yok hükümet şunu demiş, yok başbakan bunu demiş... Kim ne derse desin. Vatan elden gidiyor. Kimin ne dediğini çekiştirmenin sırası mı? Bu nasıl bir hürriyet anlayışıdır ki güya ağaçları savunma bahanesiyle ellerde tencere tava gece gündüz çınlıyor bilhassa Ankara sokakları. Hastası olan var, yaşlısı olan var, bebeği olan var. Sizin özgürlük anlayışınız kendinizden başka herkesi rahatsız etmek mi? Kamu malına zarar veriliyor. Belediye otobüsleri yakılıyor. Özel mala zarar veriliyor. Esnafın zararı had safhada. Bu mu sizin özgürlük anlayışınız!!! Hiç bir güç bana, devletin malına/tüyü bitmedik yetimin malına zarar vermenin haklı bir gerekçesi olduğunu kabul ettiremez. Hükümeti sevmiyorsun ve yaptığını onaylamıyorsun diye devletin malına göz dikilmez. Hükümetler gelir geçer, kişiler gelir geçer. Ancak devlet bâkidir. Hükümete bir lafın varsa, sözünü sandıkta söylersin. Olayları bu noktaya getirmek de neyin nesi? Dünya basını bizi ülkelerine barbar/cani olarak anlatıyor. Kendi memleketini yakıp yıkan bir toplum... Avrupa Topluluğu hakkımızda karara varıyor. Hadlerine neyse!!! Polisler ve eylemciler tatlı tatlı konuşup anlaşmaya varmak üzereyken yüzü peçeli birisi molotof atıyor polise. Ortalık karışıyor. Haberciler araştırıyor ki o molotofu atan ya örgüt üyesi çıkıyor ya yabancı uyruklu bir ajan. Bu kadar mı kör olunur be kardeşim! Bu kadar mı odak noktası şaşırılır, pes!!! Bloglarından, sosyal medya hesaplarından ve bilhassa twitter'dan savaş çığırtkanlığı yapanlar! "Ayaklanın, ağaçlara sahip çıkın" falan filan diyenler. Siz bu işin ağaç işi olmaktan çıktığını ve aslında baştan beri öyle olmadığını hala göremiyor musunuz? Ben bunu bilir bunu söylerim ki SÖZ KONUSU VATANSA, GERİSİ TEFERRUATTIR! Bu memleketi biz yakıp yıkalım diye kurmadı ecdadımız. Binlerce insan bu yüzden şehit olmadı. Ecdadın kanıyla kurduğu, o kanın herpimizi bir araya toplayan bayrağımızı oluşturduğu şu cennet vatanı, kendi ellerimizle cehenneme çevirmeyelim.Rica ediyorum, rica ediyorum uyanalım artık. Sosyal medyayı da yalan yanlış haberlerle ortalığı bulandırmak için kullanmayalım. Emin olunmayan bir haberi ortaya atıyor birisi. Herkes paylaşıyor, çığ gibi büyüyor. Nefret körükleniyor. Kısa bir süre sonra o işin öyle olmadığı ortaya çıkıyor. Bir resim paylaşılıyor, yıllar evvelinden farklı bir ülkede çekilmiş. Resimlerdeki polislerin sırtında "police" yazıyor. Ancak bizim gözlerimiz kinden nefretten öylesine körleşmiş ki, bu yazıyı bile göremiyoruz. Başlıyoruz veryansın edip birbirimizi körüklemeye. Mesele, ağaç mağaç olmaktan çıkıp memleket meselesine dönüştü arkadaşlar. Lütfen aklımızı başımıza devşirelim. Titreyip kendimize gelelim ve bu vatanda gözü olan şer odaklarının ekmeklerine yağ sürmeyelim. Her kim ki memleketimin başına iş getirmeye çalışıyorsa, dilerim Rabb'im onlara fırsat vermesin. O fırsatçılara bilmeden dahi yardım ve yataklık eden içimizdeki safları da uyandırsın. Rabb'im bizi böldürtmesin. Bölmek isteyenlere fırsat vermesin. Uyanalım. Lütfen, rica ediyorum, uyanalım artık!...

14 Haziran 2013 / KONYA / 01.42

10 Haziran 2013 Pazartesi

Abdullah'a Notlar-3


* Bir işin alt yapısını hazırlamadan, hitamında elde etmeyi umduğun neticelerden de bahsetme. Atalarımız "vakitsiz öten horozun başını keserler" demiş.

*Hiç kimseyi küçümseme. Bazen ufacık bir çocuk dahi zor durumlardan çıkmana vesile olabilir.

* İşler çıkmaza girdikten sonra kendini savunmak için ne söylesen de boştur. Yanlış anlaşılır. Doğru olan, hadiseler büyümeden işin doğrusunu muhatabına anlatmandır. Türk filmindeymiş gibi susman bazen sonunu hazırlayabilir.

* Dünyevi meselelerde hiç bir şeye "ne yaparsam yapayım değişmez" diye körü körüne inanma. Bazen kader zannettiğin şey, senin yanlış yönlendirdiğin irade-i cüziyenden başkası değildir. Bakış açını değiştirmen, hadiseleri farklı görüp irade kuvvetiyle yönlerini değiştirmene yardımcı olur. Ancak neticede, kader diye bir gerçeğin olduğunu da asla unutma. Sadece, elinden geleni yap ve tevekkül et Abdullah.

* Bir işin nasıl yapıldığını öğrenmeden ve bu konuda kendini geliştirmeden, ortaya atlayıp da yapabileceğini iddia etme. Yetenek de bir yere kadardır.

* Bir çıkmaza girdiğinde, kangren olan konuyu derhal kesip atmalısın. "Başka çarem yok" hesabı o duruma devam edersen, inan bana çok daha fena ve içinden çıkılamaz noktalara sürüklenirsin. Yürekli ol Abdullah. Yüzleşmekten korkma. 

* Kötülerin kötülükle beslenip giderek daha da büyüdüklerini görsen de, inanma. Bu sakın ola senin hayata olan inancını kırmasın. Emin ol o büyüme sabunun köpüğü gibidir. Er ya da geç bir muhalif rüzgar eser ve taşlar yerine oturur. Kötülük asla baki kalamaz Abdullah, unutma. Ve unutma, "Allah ihmal etmez, imhal eder."

* Hayallerinin peşinden git Abdullah. Hayatının hakikatine ancak hayallerinin peşinden giderek ulaşabilirsin.

* Kimseye yüzde yüz güvenilmeyeceğini öğren, Allah'tan başka. Lakin hangisine inanacağını bilmediğin zaman gözlere güveneceğini de öğren. Muhatabının dili yalana bulaşsa dahi, gözlerde yalan barınamaz,unutma.

* Dostun elinden ölüm şarabını içmek bile zevk verir insana. O dostu bulabildiysen eğer. Sonra o gider, ve sen tek yürekle iki kişilik yaşarsın.

* Hakikate sarıl Abdullah. Hayatını hakikat uğruna feda et. 

*Hayatta bedava gibi görünse de bedeli en ağır hazine nedir bilir misin? Sabır. Asla bırakma bu hazineyi. Onunla er ya da geç, kendi hayatının hakikatine ulaşacaksın. Unutma, hiç bir hayat boşuna değildir. Ne kadar anlamsız görünse de, hiç bir hayat boşuna değildir Abdullah.

10 Haziran 2013 / KONYA / 12,34

4 Haziran 2013 Salı

Abdullah'a Notlar-2


*Başına her ne gelirse gelsin, moralin ne kadar bozuk olursa olsun; bunu işine asla yansıtma ve işini bu yüzden ihmal etme.

* Her zaman yaptığın işin en iyisi ol.

* Geçmişte yaşanan bazı menfiliklerden dolayı bilinç altında oluşan noktaların, geleceğini etkilemesine izin verme. O noktalardan dolayı kişilere/mekanlara ön yargıyla yaklaşma.

* Ne kadar zorlarsan zorla, unutma, kader diye bir şey var. Bir amaç uğrunda tüm zamanını harcasan da, kaderin önüne geçemezsin. 

*Asla saplantılı olma. Bir şeye saplantıyla bağlandığında, gözünün önünde duran ondan daha iyisini göremezsin. Fırsatları kaçırma.

* Bazen zorla istemek, zor durumlara düşmenin kaçınılmaz sebebidir. Kendi hatalarının imtihanını oluşturmasına sebep olma. Bir denedin, iki-üç denedin, olmadı mı? Bırak öylece kalsın. Demek ki olmaması gerekiyormuş. Her zaman her şeyin hayırlısını iste.

* Allah (cc), insanı değerli kılmıştır. İnsan, insan olarak yaratıldığı için değerlidir. Ancak kendi değerinin farkında olmayana kimse değer göstermez. Önce değerli olduğunu fark et.

* Atacağın her adımda niyetini halis tut. Eğer niyetinde küçük de olsa bir bozukluk varsa, sonradan iyi hale dönsen bile bu bozuk niyetin bedelini ağır şekilde ödersin.

* Kendine küçük bir dünya kurmuş olsan dahi, dünyanın gerçeklerine gözlerini kapama. Gözlerini kapatmak hakikati değiştirmez. Sadece seni hayata geç bırakır.

* Bazen gereksiz katalizörlük yapmak işleri çıkmaza sokabilir.

* Bir hadiseye ilişkin fikrini beyan etmeden önce, iyice anla. Aceleci olma. Yanlış anlaşılmalar olayın seyrini beklenmedik şekilde değiştirebilir. 

* Öfke, hakikatin kabuğuna çekilmesine sebep olabilir. Ne olursa olsun, kontrolünü kaybetme ve öfkenin hayatın akışını değiştirmesine izin verme.

* Hataların, kusurların olabilir Abdullah. Ancak her koşulda iyi niyetini ve insanlığını muhafaza edersen, er ya da geç beklenmedik mutluluklarla karşılaşırsın.

04 Haziran 2013 / KONYA / 14,28