30 Ağustos 2010 Pazartesi

SENDEN UZAHTA

Hee biliyem,
Her şeyde bir hayır vardır,
Feket göynüm lafdan aynamiy ki,
Çok özlemişem,
İnsanoglı gözünün bebesine kıyabilir mi?
Ondan ayrı kalabilir mi?
Elbet kalamaz,
Sen de benim gözümün bebesisin,
Ömrümün yârısın,
Göynümün şu êlemdeki en büyük kârısın,
Bir gün görmesem resmini,
İçime daral basiy,
Bir gün duymasam ismini,
Ruhuma keder doliy,
Ah benim Biricigim,
Siye gelemeyecegam, öyle görüniy,
Vallah çok özlemişem, perperişanım, cümle êlem biliy,
De hele ne edek bu hâlı?
Ömrümün Biricik yârı.

Biliysen,
Dün yani 29 Agustos dogum günümdü,
Yeni yaşıma Sen'den uzahtaaa,
Göynüm bi dolı tuzahta girdim,
Düşüniyem düşüniyem,
Ne etsem de gavuşsak acep deyi,
Bir çıkar yol bulamiyem.
Madem aramdaki yol kapanmiy cisminle,
Avudiyem gendimi resminle, isminle.

Olsun Gülüm olsun,
Yine de, buna da şükrolsun,
Sen biye dua et hemi,
Tez şifaya gavuşam ve ardından siye,
İşte o zaman görsün kâinat,
Görsün âşıklardaki cemi,
Ben siye dutkın,
Sen biye sevdalı,
Ömrümün yârı, gönlümün kârı, ruhumun sultanı,
Yaktiy içimi ki ne yaktiy!
Canım, Biricigim, Urfam,
Şu göynüm içten içe siye sevdalı...

KOCASİNAN

30 Ağustos 2010 / 12.05 / KONYA

20 Ağustos 2010 Cuma

KORTİZON KULLANAN VAR MI?

Hastalığımın teşhisi konduğunda doktorum kortizon kullanmam gerektiğini ve yan etkilerini ifade etti. Kortizonun masum bir madde olmadığını biliyordum ama bu derece yan etkisi olduğunu da bilmiyordum. Elbette kullanmak istemedim başta. Ancak doktorum bu hastalığın başka bir tedavisi olmadığını, kullanmazsam mazaAllah işin böbrek yetmezliğine ve diyalize kadar gidebileceğini söyledi. "Size tedavi gücü en yüksek, yan etkisi en az ilacı veriyorum. Dua edin ki vücudunuz bu ilaca cevap versin. Aksi takdirde vereceğim diğer ilacın yan etkileri çok daha fazla olacak." dediğini dün gibi hatırlıyorum. Şimdi düşünüyorum da, yan etkisi az olan bu ilaç bile nasıl değişikliklere sebep oldu. Daha ağırı nasıldır kim bilir...
Kortizona başlaması da bırakması da bir dert. Kortizon kullanırken tuz yemeniz yasak. Ekmeğiniz bile sıfır tuzlu olacak. Aksi takdirde vücut şişiyor. İyileştikten sonra da birdenbire bırakamıyorsunuz ilacı. O zaman da vücut şişiyor. Yarımşar yarımşar azaltılıyor ancak. Tuza dikkat etseniz bile, bir yan etki olarak özellikle surat bölgesinde şişlik yapıyor. Böylece kilonuz aynı olsa bile yüzünüzü görenler sizi şişmanlamış zannedebiliyorlar ve aile arasında tombik diye sevilmeye başlıyorsunuz =)
Katarakt, şeker hastalığı, kolesterol, tansiyon yükselmesi, mide sıkıntıları, vücut yırtıkları, surat şişmesi, aşırının da üstünde terleme, halsizlik, tüylenme, sivilcelenme, dizlerde vücudu taşıyamama hissi gibi yan etkiler olabiliyor. Bir taraftan hastalığınızın geçmesi için kortizon kullanıyor, bir taraftan da bu yan etkilerden kurtulmak için poşet poşet ilaç içiyorsunuz; mide koruyucu, tansiyon düzenleyici, kolesterol düşürücü gibi...
Kortizon kullanımınız son 30 yılın en sıcak zamanını yaşayan Türkiye'ye denk geldiyse yelpazeyle arkadaş olmanız kaçınılmaz.
Kortizon alan vücut genişlemeye çalışıyor. Yüz ve sırt bölgesi vücutla aynı oranda genişleyemeyeceği için oralarda aşırı sivilce ile patlak veriyor madde. Vücudun muhtelif yerlerinde mor renkli büyük yırtıklar oluşuyor. İlk gördüğünüzde şoka girdiğiniz "Aman Allah'ım, bunlar da nesi!" dediğiniz yırtıklar. Benim bildiğim doğum-kilo alma gibi sebeplerden dolayı oluşan yırtıklar kalıcıdır. Ama doktorumun ifadesine göre kortizon yırtıkları ilacı bırakınca geçiyormuş. Hele bir de yüzmeye giderseniz, daha çabuk geçiyormuş.
Daha önce kortizon kullanan arkadaşlarımdan öğrendiğime göre, bu tip yan etkilerden kurtulmaları ilacı bıraktıktan sonra yaklaşık bir beş aylarını almış. Bu konuda tecrübesi-bilgisi olan arkadaşlar varsa görüşlerini paylaşırlarsa sevinirim. Kortizondan en az seviyede etkilenmek ve yan etkilerini çabuk atmak için neler yaptınız? Hoş ben hala kullanıyorum, keşke hayırlısıyla iş düzelip de ilacı bırakarak yan etkilerini atmama kalsa. O günleri de görürüm inşaAllah.
Hepinize sağlıklı hayırlı günler diler, dualarınızı beklerim.

17 Ağustos 2010 Salı

2009 AYINTAP-URFA GEZİM-11

Hepinize hayırlı Ramazanlar,
Bizleri bu aylara bu günlere eriştiren Rabb'imiz'e (celle celâluHu) hamd olsun.

Yazımın başlığına bakınca içim cızz ediyor. Her yıl Ramazan'dan sonra giderdik canım Urfam'a. 2010 Urfa zamanım gelmesine rağmen 2009 yazı dizisini bitiremedim henüz, malum sağlık arasından dolayı. Ve bu yıl yine çok çok özlemiş durumdayım, ama gidemeyeceğim gibi görünüyor. Tedavim devam ediyor ve sıfır tuz diyetim de. Yediğim ekmek bile özel tuzsuz ekmek. Urfa'da böyle bir imkanım olmayacağı için bu sene ara vermek durumundayım ne yazık ki. Hepinizden dualarınızı bekliyorum bir an evvel sağlığıma kavuşup normal yaşama dönmek için.

Bir önceki yazıda kaldığımız yerden Urfa'yı gezmeye devam edelim.

09 Ekim 2009 cuma günü gezimize Abide Meydanı'ndaki Abide Anıtı'nı inceleyerek ve fotoğraflayarak başladık. Dört yanında çeşmeler bulunan bu tarihi anıt Çanakkale şehitlerinin anısına yapılmış. Üzerinde ok işaretleri ile bazı yönler gösteriliyor. Yanında dev bir bayrak direği var. Urfam' a giderseniz görmeden geçmeyin derim.

Yola devam edip Eyüp Nebi Mahallesi'ne vardık. Bu dizinin 6 numaralı yazısında bahsettiğim gibi tekrar gelmiştik. Hazreti Eyüp'ün biiznİllah şifa bulduğu suda duş aldık. Bunca senedir gelir giderim, daha önce hiç duşa girmemiştik. Sadece içmekle yetinmiştik. Ne kadar yanlış yaptığımızı anladım bu defa yıkanınca. O kadar farklı bir su ki. İnsanın cildi adeta bebek gibi yumuşacık oluyor. Üzerinizde farklı bir rahatlama hissediyorsunuz. Duşun ardından çilehaneye ziyaretimizi gerçekleştirip Eyüp Nebi Mahallesi Parkı'na geçtik. Babamın cumadan çıkmasını annem ve halamla burada bekleyecektik. Belediye ne güzel bir park yapmış. Geniş bir mekan üzerine kurulu, yemyeşil. Eyüp Nebi Camisi'ne göre yolun hemen karşı tarafında kalıyor bu park. İçinde wc, çeşme, piknik masaları... her şey var.

Namazdan sonra tırnaklı ekmekler eşliğinde balcan ve isot söğürmelerimizi yeyip yola düştük yine. Üç yıldır istediğim, ama bir türlü göremediğim Deyr Yakup Manastırı ve Nemrut Tahtı'na gidiyorduk. Kolay bir yerde değildi. Dağın başında yolu izi olmayan bir bölgede. Mehmet Oymak'ın sunduğu Adım Adım Urfa programında izlediğim yol tarifine göre arayacaktık. Eyüp Nebi Camisi'ni sol kolumuza alıp devam edince bir yerden sağa döndük. Mahalle aralarından geçip dağ yoluna girdik. Bir süre gittikten sonra arabanın ilerlemeyeceği kısımlara geldik ve arabayı oraya park edip yürüyerek yola devam ettik. Biraz yürüdükten sonra babam "ben devam edemeyeceğim, siz gidin" dedi. Zira çok sıcaktı, yolumuz ise uzun ve bozuktu. Yani yol da denmez aslında. Sıra dağlara ine çıka gidiyorduk. Bir hayli ilerledik. İlk bakışta üç adet sıra dağ var gibi görünüyordu. Yan yana değil de ard arda dizildiği için, tam saymak mümkün değildi. Bu üç dağı aştık, ardından bir kaç tane daha. Onu da aştık biraz daha... Bitecek gibi değildi. Yolun belli bir yerinde mola verdik ve serinleyelim diye yanımıza aldığımız sodaları içtik. Annem taşımıştı sağolsun. Ben o sıcakta kendimi zor taşıyordum =) Anneler ne fedakâr oluyorlar değil mi, Allah (celle celâluHu) onları başımızdan eksik etmesin. Bu moladan sonra halam da "ben devam edemeyeceğim" dedi ve annemle ikimiz yola düştük. Benim için de hiç kolay değildi. Ama üç yıldır istiyordum görmeyi ve bu kadar yaklaşmışken geri dönmek olmazdı. Git git git yol bitmek bilmedi derken nihayet varabildik tepeye. Aman Allah'ım, bu ne güzel manzara! Nemrut Tahtı'nı nereye kuracağını çok iyi seçmiş doğrusu. Orada müthiş bir rüzgâr ve esinti var. Güneş tam tepenizde olmasına rağmen yanmıyor ve serinliyorsunuz. Birbiri içine açılan odacıklar dağlara oyulmuş durumda. Suyun akması için su yolları yapılmış ve sarnıç da var. O zamanki insanların çok uzun boylu olduğu söylenir. Taştan oyulmuş basamaklar da bunu doğrular yöndeydi. Merdivenin bir basamağının boyu neredeyse 1,5 metreye yakındı. Düşünün artık.

Nemrut Tahtı'ndan canım Urfam'ı kuşbakışı izlemek mümkün. Yeni yapılan Olimpik Stadı bile gördüm. Hemen arkasında ise Deyr Yakup Manastırı bütün ihtişamıyla salınmakta. Kültür Bakanlığı'nın tanıtım afişlerinde resmine rast gelmişsinizdir. Yuvarlak değişik bir yapısı var. Urfa'da gerçekten bir tarih yatıyor ama ah bir de hakkıyla değerlendirilebilse.

Bu zorlu yolculuğun bir de dönüşü vardı elbette ve işte artık vakit gelmişti. Sıcaktan ve yorgunluktan bitmiş bir halde kendimizi arabaya attık =) Mahalle arasında biraz duraklayıp etrafta oynayan güzel gözlü güzel yüzlü çocuklara şeker dağıttık annelerinin gülümseyen çehreleri arasında. İşte bu mutluluk herşeye değer...

Merkeze bu defa farklı bir yoldan indik yolda kocaman bir isot anıtı gördük. Sonra Belediye önünde düzenlenen Kültür Sanat Festivali'ni görünce biz de katıldık. Farklı yörelerden pek çok halk oyunu ekibi vardı. Coşkulu bir hava hakimdi. Halk oyunlarını izleyip katılımcıları fotoğrafladık. Burada daha önceki yazılarda bahsettiğim Balıklıgöl'de tanıştığımız Konyalı amca ile karşılaştık yine. Hani kendi bastırdığı tişörtü giyen. Müsadesini alıp resmini çektim.



Vakit akşama dönmeye başlamıştı ve yemek için Halepli Bahçe'nin yolunu tuttuk. Burada tanıştığımız Bereket Döner işletmecisi Hatice abla ve ailesinden bahsetmiştim. Onlar da balcan (patlıcan) tava yapmışlar, büfenin önüne sofrayı kurmuşlar tam yemeğe oturuyorlarmış. Bizi de buyur ettiler. Önce oturmak istemedim belki azdır insanların yemeğine mani olmayalım diye. Ama annem "davet çevrilmez, bir lokma da olsa alayım" düşüncesiyle oturmadan çömeldi. Onu görünce ben de bir lokma alayım dedim. Bizi görünce babam ve halam da geldi =) İlk lokmayı aldıktan sonra çömelmeden oturma pozisyonuna geçtik hepimiz =)) O kadar lezzetliydi ki anlatamam. Nasıl da acıkmışız. Baştan yok filan derken bir anda üç kişilik bir ailenin yemeğine ortak çıkıvermiştik. Öyle candan "hadi yeyin, buyurun" diyorlardı ki. Kendi tabaklarındaki yemekleri bile bize vermeye çalışıyorlardı. Yemeği İslim Teyze yapmış. Sordum, aslında yapılışı da pek değişik bir şey değildi. Ama elinin lezzetinden midir yoksa Urfa sebzelerinin güzelliğinden mi bilmem, enfes bir tadı vardı. Bu konuyu daha evvel Gaziantepli yapraksarma Zeynep Ablam'la da konuşmuştuk. Her yaz Mersin'e tatile gittiklerinde oranın domatesinde patlıcanında Antep'teki tadı bulamadığından bahsetmişti.


Bu enfes yemeği çayla ve hoş sohbetle taçlandırdıktan sonra Halil-Ur-Rahman Camisi'nde namazlarımızı eda ettik. Balıklıgöl'ün doyumsuz manzarasını akşam vakti izleyip Şurkav'ı biraz gezdik ve künefe için vazgeçilmez mekânımız olan Gümrük Hanı' na gittik. Künefenin ardından Hasan Paşa Camisi'ni ve Dergah Camisi'ni gece halleriyle fotoğrafladım ve Anzılha Çay Bahçesi'ne gittik. Semaver çayının tadını Anzılha Gölü'nü seyrederek çıkardık. Yoğun ve yorgun bir günün ardından otelin yolunu tuttuk. Ertesi gün Urfa taş konaklarını gezmeye devam edecektik.

Yeni bir yazıda görüşmek ümidiyle. Umut hep vâr olsun.