29 Aralık 2010 Çarşamba

İki Güzel Firmaya Teşekkür



Merhaba Arkadaşlar,

Bir tüketici olarak en sevdiğim durum, fikirlerimin önemsendiğini görmek. Bugün sizlere bunu yapan iki güzel firmadan bahsetmek istiyorum. Seha Yapı ve Afia Gıda.

Cahide Abla ile uzun süredir krem şanti içeriklerini araştırmaya çalışıyorduk. Bu süreçte pek çok firmaya mail ve telefon yoluyla ulaştım. Benim iletişime geçtiklerim büyük ve orta ölçekli firmalardı hep, hani şu isimleri en bilinenlerden =) Ama e-postama cevap vermeyenleri mi ararsınız, telefonuma geri dönüş yapmayanları mı? Yoksa "Kusura bakmayın ISO denetimimiz var, çok yoğunuz. Onu atlatınca size cevap yazacağız" deyip de üstünden aylar geçenleri mi=) Hani ISO'cu olmasam bilmeyeceğim bir denetimin ne kadar süreceğini. İşte bunlar gibi pek çok ilginçlik karşısında şaşırırken, dün nihayet bu konuyla ilgili güzel bir haber aldım. Helal gıda ürettiğini söyleyen ve bunu çeşitli yollarla belgeleyen Afia Gıda'dan daha önce bahsetmiştim. Aylar önce kendilerine e-posta gönderip, bir tüketici olarak krem şanti üretmelerini istediğimizi yazmıştım. Siteye üye olduğum için her tür yeniliği bildiren e-postalar alıyorum. Dün firmadan aldığım bir mailde krem şantinin satışa çıktığı yazıyordu =) Bunda benim müşteri talebim ne derece etkili oldu bilinmez ama netice olarak müşteri isteğinin yerine getirilmiş olması çok güzel.

İkinci teşekkürüm ise Seha Yapı firmasına. Ablamlar Konyamız'da yükselişini sürdüren bu kurumun yaptığı evlerden bir tane alıp ona taşınmışlardı, bir yılı geçiyor. Seha Yapı'nın çalışma stilinden ve yaptığı evlerden memnun kaldık. Ancak gördüğümüz bir kaç olumsuzluk vardı. Evde kullanılan malzemelere, bahçe düzenlemesine vs... yönelik. Firmaya bir sonraki projelerinde bu konulara dikkat etmelerini bildirir bir e-posta gönderdim ve önerilerimi sıraladım. Bir kaç saat sonra firmanın Kurumsal Pazarlama Müdürü'nden bir cevap geldi. Önerilerimin değerlendirilmek üzere gerekli mercilere iletildiğini bildiriyor ve teşekkür ediyordu. Bundan birkaç gün sonra da işyerime Kurumsal Pazarlama Müdürü'nün bizzat kendisi geldi =) Ajanda, takvim, kalem gibi şeylerden oluşan şirin bir hediye paketi ile teşekkür ziyaretine gelmiş. O kadar memnun oldum ki. "Evlerimizi kullananlar hanımlar olduğu için onların önerileri bizim için çok mühim. Hepsini inceleyip değerlendiriyoruz." dedi. "Paramı aldım işim bitti" mantığıyla değil, "müşteri önerisi bizim için bir ışıktır" yaklaşımıyla çalışan bu güzel firmöaya hayranlığım bir kat daha arttı.

Yazımda bahsi geçen her iki firmaya da teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum. Sizlere de acizane bir önerim var. "Benim fikrimden ne olacak ki, zaten kimse önemsemez" demeyin. İçinizden geçenleri paylaşmaktan çekinmeyin. Bırakın hizmet aldığınız firmaları sizin fikirleriniz yönlendirsin. Hepinize sevgilerimle.

27 Aralık 2010 Pazartesi

Evimizdeki Lezzetler Sürprizi :)


Merhaba Arkadaşlar,

Havaların durumundan olsa gerek tam iyileşemeden yeniden şifayı kaptım :) Bu sebeple bloğumla da sizlerle de pek ilgilenemedim. Cumartesi günü iş çıkışı yapacağım her şeyi iptal edip (Allah'tan verilmiş bir sözüm yoktu) bir an evvel eve varmak ve dinlenmek istedim. Gider gitmez uzandım zaten. Bir süre sonra telefon çaldı. Yerimden kalkmaya dahi halim olmadığı için babam açtı. Arayan kargocuydu. Evimizi bulamamış, yol soruyordu. Babam tarif etti ve bahçeye inip kargocuyu buldu :) Paket bana geliyordu. Neydi acaba? Şaşırmıştım doğrusu. Heyecanla açtım ve Evimizdeki Lezzetler ekibinden Mihribancığım'ın bana hoş bir sürpriz yaptığını gördüm. Hiç beklemediğim anda üstelik hastalıktan fena olmuş bir halde yatarken aldığım bu sürpriz bana hem sevinç hem de moral oldu. Mihribancığım'a çok teşekkür ediyorum ve blog dünyasına girip birbirinden kıymetli insanlar tanımama izin verdiği için Allah'a hamd ediyorum.

Ve hasret kalanlar için bir müjde, Mihriban bugün evine dönüyor inşaAllah. Tahmin ediyorum yol yorgunluğunu attığında yeniden bizlerle olacaktır.

Hepinizi seviyorum sevgili arkadaşlarım. İyi ki varsınız...



17 Aralık 2010 Cuma

ŞEB-İ ARUS (HAZRETİ PİR'İN ANISINA)


Hoş geldin Hazreti Pir, şehrimize hoş geldin,
Işık saçtın etrafa, hanemize hoş geldin!

Yıllarca Sen bu şehri ve onda insanları,
İrşat ettin de sonra Sen’ i dünya tanıdı.

Asırlar evvel bu gün, Sen’ i yolcu eyledik,
Aşkından tutuştuğun Rabb’ e gönderiverdik.

Tasa etme Sen Pirim, ardından ağlamadık,
İsteklerini bizzat yerinde uyguladık.

Bildik ki o gün Sen’ in düğün ettiğin gündü,
Ah vaha bulanmadık, sözün ruhta düğümdü.

Yine geldi bir yeni Şeb-i Arus gecesi,
Anarız Sen’i Pirim, tüm dünya yine geldi.

Sen öyle sıcaktın ki, her milleti ısıttın,
Vefatında da sürer saçtığın o ışığın.

Her milletten insanlar Konyamız’ a doluştu,
Sen’ i anmak için ki yüreklerimiz coştu.

Ne büyük bir değersin, çok şükür ki burdasın,
Sıkışan ruhlarımız nurunla aydınlansın!

Sana olan sevgimiz anlatmakla bitemez,
Başımızın tacısın, kimseler indiremez.

Ne olur bu biçare Konyalı’ yı unutma,
Şefaat et Ey Pirim, sakın beni bırakma.

Dua et ki olalım Sana layık torunlar,
Ayrılmadık dünyada, ahrette de bizi sar!

17.12.07 / KONYA / 10.31

Kocasinan

16 Aralık 2010 Perşembe

YİNE AŞURE, YİNE KERBELÂ

Merhaba Arkadaşlar,

Bugün Muharrem'in 10'u. Yani Aşure Günü. Yani hem pek mübarek durumların olduğuna sevindiğimiz (Hazreti Adem ve Hazreti Havva'nın dualarının kabul edilişi gibi) hem de Kerbelâ olayından dolayı parelendiğimiz bir gün. Cenab-ı Hak cümlemizi bu günden hakkıyla istifade edenlerden eylesin. Bu özel günde ben de dualarınıza talibim.

Kerbelâ olayı için “ciğersûz hadise” denir. Hakikaten de öyle değil midir? Hangimizin ciğeri yanmaz ki Hazreti Hüseyin deyince? Hangimizin gözleri dolmaz ki Kerbelâ deyince?

Bu olay bize çok dersler vermektedir. Örneğin bir alimden bir zalim sözünü doğrulamaktadır. Hazreti Muaviye, Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) “her biri yıldızlar gibidir” diye adlandırdığı Sahabîlerinden birisidir. Ve oğlu Yezid’i, “başa geçince şu dört kişiyi sakın sana biat için zorlama” diye uyarmıştır. O dört kişiden birisi de Hazreti Hüseyin’dir. Ancak Yezid baba sözü dinlememiş, yemeden içmeden ilk iş bu dört kişiyle uğraşmıştır. Şimdiye kadar çok dinledim Kerbelâ olayını. Ancak geçen gün dinlediğim kadar muhteşemini hiç bir yerde duymamıştım. Olayın görüntüsünü bırakıp, hadisenin özüne inmiş. Her perşembe akşamı saat 20.00 gibi Hilal TV’de yayınlanan Suffa Mektebi adlı bir program var. Bu programın eski bölümleri de internetten izlenebiliyor (youtube,vs…). Ablam oradan Kerbelâ sohbetini açtı, beraber dinledik. Şimdiye kadar Kerbelâ’yı hiç böyle güzel anlamamıştım. Kesinlikle herkese tavsiye ederim o sohbeti bulup dinlemelerini. Meğer ne derinlikleri, ne geçmişi varmış bu olayın… Hatta Cahide Abla sağolsun bununla ilgili bir link eklemiş. İsterseniz aramayın, direkt buradan açın.

Bir de Canım Urfam’ın başarılı grubu Grup Dergah var. Onların seslendirdiği Kerbelâ İlahisini/ağıdını da dinlemenizi tavsiye ederim. İnsanın yüreğini söküp atıyor sanki o sözler…

Cenab-ı Hak rahmet eylesin Hazreti Hüseyinimiz’e ve diğer şehitlere. Bizleri de şefaatlerine nail etsin. Aminn.

13 Aralık 2010 Pazartesi

CİVCİV


Siz hiç korkutulmuş bir civciv gördünüz mü?
Ben gördüm,
Bahçede ardı sıra koşan bir kedinin elinden,
Ödü patlar civcivin, kurtulayım derken.
Kanama geçirir önce, şişer gider vücudu,
Titremektedir mütemadiyen, atamaz bir türlü korkuyu.
Çok geçmez, göçüp gider öte dünyaya,
Kedi muvaffak değildir ama yine de göçmüştür civciv bekaya.

O da böyleydi işte,
Ürkek bir civciv gibi çırpınıyordu minik kalbi,
“Ya insanları incitirsem”di bütün derdi,
Biliyordu ki dünya sonsuz değildi,
İncitirse nasıl, nasıl hesap verirdi?
Düşündükçe karardı günleri geceleri,
Öyle bir hal almıştı ki, adeta Sırat’ta gezinmekteydi,
İşte incitmekten korkan o ürkek civciv,
Her zaman incitilmeyi seçti,
“Olsun” dedi, “Ben yanarım”
“Yeter ki kırılmasın benim yüzümden kimsenin kalbi”.

Ah be ürkek yürekli,
Kaldı mı bu zamanda senin gibisi?
Ne kadar da ince eliyorsun böyle her şeyi,
Vazgeç,
Ne kendini daralt ne onu ez geç,
Sadece,
Sadece masumca yaşamayı seç,
Ama bunu yaparken,
Kendine de kalma geç…

13.12.10 / KONYA / 15.29

KOCASİNAN

12 Aralık 2010 Pazar

URFA TUTKUNU URFA'SINA GİDEMEZSE

Merhaba Arkadaşlar,

Her yıl ailemle yaptığımız Urfa seyahatlerine bu sene rahatsızlığım sebebiyle ara verdik mecburen. Bu durum benim için elbette ki çok zor oldu ama elden ne gelir. Burnumda tüttü Canım Urfam.

Bu özlemimden sonra dün Cenab-ı Hak bana çok güzel bir hediye verdi. Urfa Tutkunu Urfa'sına gidemezse, ona Urfa'dan iki misafir gelir ve az da olsa hasret giderir. Urfa'yı Neden Seviyorum adlı yazımı okuyanlar, Birecik 'in benim için çok özel olduğunu bilirler. Çünkü Birecik, Canım Urfam'a gözlerimi açtığım/adımımı attığım yerdir. Seyrine doyamadığım tarihi Birecik Köprüsü, yok olmaya yüz tutmuş kelaynak kuşları, bir türlü çıkmaya muvaffak olamadığım Birecik Kalesi ve anlatamadığım daha pek çok yönüyle gönlümde ayrı bir yeri vardır bu güzel ilçemizin.

Ben bu sene Urfam'a yine Birecik'ten giriş yapamadım ama, Allah bana Birecik'ten misafir gönderdi =) Cahide Abla'nın bloğundaki iki yazıdan dolayı tanıdık Zehra Teyze'yi. Aslında yaşlı değil ama ben teyze dedim =) Bende Urfa tutkusu onda da Urfalılık olunca, biz kendisi ile özelden de tanışmıştık. Dün ise çocuğunun işi için Konyamız'a gelmeleri gerekmiş. Buraya kadar gelmişken görüşüp hasbihal edelim istedik. Hazreti Mevlânâmız'da buluşacaktık onların vakitleri az olduğu için. Ama sonra burada bir kar kıyamet başladı ki, o soğukta dışarda buluşmak ne mümkün! Sağolsun Zehra Teyze bana kıyamadı, soğukta dışarı çıkmamı istemedi. Bize geldi. Oturduk, sohbet ettik. Çok hoş vakit geçirdik. Gelirken eli boş gelmemiş. Kendi elleriyle yaptığı o enfes isottan ve ince bir düşünce ile içine makası da koyulmuş fıstıktan getirmiş, sağolsun. Mahcup etti bizleri. Sonra Zehra Teyze'nin işini bitiren oğlu da geldi. Biraz daha oturup müsade aldılar. Annem, babam ve ben bu tanışmadan çok memnun kaldık.

Elhamdülİllah evime Urfa toprağından gelen iki kişinin ayağı değdi. Bu yıl gidemedim ama bu kadarına da şükür. Bu da olmayabilirdi. Zehra Teyze ile tanıştığım için çok mutluyum. Ve bana taaaaa Birecik'ten misafir gönderip evimizi bereketlendiren/şenlendiren Cenab-ı Hakk'a da sonsuz hamd olsun.

Yeni bir yazıda görüşmek dileğiyle. Umut hep vâr olsun.

8 Aralık 2010 Çarşamba

HABERSİZ GİDENLER...

Uzun zamandır yazmak istiyorum bu yazıyı. Ama hep erteliyorum kendimi. Bile bile, "yazma" diye diye... Belki bir patlama anındayım. Belki içimi döküp rahatlamak istiyorum şimdi...

Neden habersiz gider ki bazıları? Hiç bir sebep yokken neden sessizce kayboluverirler? Bunu yaparken kul hakkına girdikleri hiç gelmez mi akıllarına? Sürekli görüştüğünüz bir arkadaşınızdır. Belki okuldan, belki blogdan, belki çevrenizden. Ya da bir tanıdığınızdır. Ortada ne bir sorun ne de bir sebep vardır. Bir gün aniden kaybolur, gider. Üstelik giderken bir "Allah'a ısmarladık" demeyi bile çok görmüştür. Düşünür durursunuz. Konduramazsınız önce. Yok canım, gitmemiştir. Gelecektir aslında. Ha bugün, ha yarın. Bütün iyi niyetinizi koyup heybenize, beklersiniz döneceği-tekrar ses edeceği günü. Ama ne gelen vardır ne giden. Sonra yine bir iyi niyetle "belki de hastadır. dur bakalım. vardır bir sebebi muhakkak" dersiniz. Başına bir iş mi geldi ki diye de merak etmektesinizdir. E-posta yollarsınız. SMS atarsınız. Varsa web sitesine yorum bırakıp "nasılsın-nerelerdesin" diye sorarsınız ama nafile. Hiç birine cevap gelmez. Sonra bir gün, giden sessiz tayyarenin blog şablonu değişir. Bir başka gün eskiden yazdığınız bir yorumu onaylar. Bunlardan anlarsınız ki o burada. Ölmemiş. Gitmemiş. Başına bir iş gelmemiş. Ama "nasılsın" yazan yorum onaylanmamıştır. Alay mı ediyordur acaba sizinle?

Diyelim ki çok kötü birisiniz. Diyelim ki ona çok kötü bişey yaptınız. Diyelim ki gitmekte gerçekten haklı. Ama bence en kötü insan bile bir hoşçakal'ı hak eder. Hiç bir zaman anlayamadım insanların neden sessiz sedasız ortadan kaybolduklarını. Geride kalanı ne halde bıraktıklarını hiç mi düşünmezler? Bu kul hakkına göz göre göre, gönül el vere vere nasıl girerler? Düşünür durursunuz artık "acaba ne yaptım" "acaba bişey mi yaptım" "acaba suçum ne" vs vs...

Herkesin bir imtihanı var işte. Benimki de budur belki. Aslında eskiden (yani hastalığımdan önce) ciddi anlamda takar ve gece gündüz düşünürdüm ne yaptım ki diye. Neden böyle oldu ki diye. "Yaptım" derken, bazen de genel anlamda gidişler oluyor aslında. Bir rüzgar gibi esen bir blogcu arkadaş aniden ortadan kaybolup, kendisini seven tüm bloggerları merakta bırakıyor mesela. Ne anlıyorlar ki böyle yapmaktan? Ben bunu hiç anlayamadım. Umarım da anlayamam. Çünkü bunu anladığım gün, onlara hak verdim demektir. Ki kul hakkına hak vermek istemem asla.

Neyse işte. Eskiden gerçekten çok takıyordum bu meseleyi. Şimdi ise sadece anlayamıyorum. Yazımı okuyup da "takmadığın halin buysa" dediğinizi duyar gibiyim =) Ama gerçekten öyle. O insanların birisinden sessizce gittiklerinden çok, bunu kendilerine yaptıkları için üzülüyorum. Çünkü er ya da geç anlayacaklar hatalarını. Ve belki o gün her şey için çok geç olacak. Hâsıl-ı kelâm; siz siz olun, sakın kimseden habersiz gitmeyin...

6 Aralık 2010 Pazartesi

Sevilen Blog Ödülü

Hayırlı sabahlar Arkadaşlar,

Daha önce Kemalpaşa Tatlısı Mine Abla'dan aldığım sevilen blog ödülünü bu kez de sevgili İç Ses vermiş. Aslında 28 Kasım'da vermiş ama bir haftadır raporlu yatıyordum evde. Bayramda şifayı kapmışım =) Düzelemeyince doktorum antibiyotik ve istirahat vermişti. O nedenle ancak bu gün yayınlayabildim. Sevgili İç Ses'e çok teşekkür ediyorum beni bu ödüle layık gördüğü için. Ben de kabul ederseniz hepinize yolluyorum bu güzel ödülü.

Sevgilerimle.