27 Mayıs 2013 Pazartesi

Pirinç Şehriyeli Tavuk (Chicken with Rice Vermicelli)


Büyük bir hız ve hevesle Kore lezzetlerine devam =)

Her zaman söylerim ön yargılı olmanın iyi olmadığını. Ancak yaşadıkça, aslında benim de bazı konularda ön yargılı olduğumu fark ediyorum. Ve zamanla anlıyorum ki, ön yargılar aslında insana çok şey kaybettirirmiş. Kore lezzetleri de böyle. Mesela nasipse ilerideki günlerde tarifini paylaşacağım ramen şu an en favori lezzetlerimden. Oysa düne kadar bana sorsanız bu yenir mi diye düşünürdüm. Fakat deneyince gördüm ki "bu yenir mi!" düşüncesi şöyle dursun, bu her gün yapılıp yense bıkılmayacak bir lezzetmiş. İşte ramen için markete noodle almaya gittiğimde sürekli gördüğüm rice vermicelli yani pirinç şehriyesini de merak ediyordum. Bir gün aldım deneyim diye ancak nasıl pişirildiğini, nerelerde kullanıldığını bile bilmiyorum. İnternetten biraz araştırdım. Hem çorbalarda hem de yemeklerde/kızartmalarda filan kullanılıyormuş. Ben de kendi tarifimi oluşturdum ramen tarifimden esinlenerek. Ve ortaya gerçekten güzel bir lezzet çıktı. İlk yaptığım rice vermicelli varken tevafuken arkadaşım Hatice abla da bize yemeğe geldi. Tek kelimeyle ifade edeyim, bayıldı =) Bana içinde neler olduğunu sordu. Hal böyle olunca çok sevindim tabi =) Üstelik ilk denememde Korelilerin yapış stiline uymadığım için şehriyeler kırılmış, tel şehriyeye dönüşmüştü. Kendime göre güya kırmayayım diye kalın ahşap spatula ile karıştırmış ve tencereye fazla kaşık sokmayarak tencerenin kapağını örtüp sallamak suretiyle karıştırmıştım. Ancak buna rağmen kırıldı şehriyeler. Yani görünüm karmaşıktı biraz. Böyle olduğu halde beğenilince çok sevindim. İkinci denememi Koreliler gibi yaptım ve şehriyeleri hiç kırmadan tabağa almayı başarabildim =) Bu defa görünümü de daha güzel oldu. Neticede anladım ki, Korelilerin rice vermicelli'yi böyle pişirirken bir bildikleri varmış =) 

Bir diğer ön yargım ise yemek yeme çubuklarına yani chopstick'lere idi. İnsanlar kaşık ve çatal dururken niçin bunu kullanıp kendilerine eziyet ederler diye düşünürdüm. Ancak hiç de eziyet değil, aksine büyük bir keyifmiş. Chopstick ile yediğim ilk yemek ramen idi. Ablamlarda ramen pişirmiş ve eniştemin Çin'den getirdiği chopstick'leri kullanmıştım yerken. Bu ise ikinci denemem ve bunda sevgili arkadaşım Songül'ün Vietnam'dan getirdiği ancak kullanmaya kıyamadığım için yıllardır dolap bekleyen harika chopstick'leri kullandım. Doğrusu bunlarla yemenin keyfi bir başkaymış. Şimdiye dek kullanmadığım için pişman oldum. Nasıl kullanılacağını bilmememe rağmen dizilerde filmlerde gördüğüm gibi tutup başladım ve yemek bitene kadar çatal-kaşık kullanmadım. Çok keyifliydi doğrusu =)

Şimdi kendi uydurduğum tarife geçelim:

Malzemeler:
* 2 adet salçalık (kapya) biber (ben derin dondurucudaki biberlerimden kullandım)
* 2 adet yeşil biber
* 1 adet soğan
* 2 diş sarımsak
* 80 gr rice vermicelli (pirinç şehriyesi)
* 1 küçük çorba tası dolusu didiklenmiş tavuk
* 1 çay kaşığı kimyon
* 1 çay kaşığı kekik
* 1 çay kaşığı reyhan
* 1 çay kaşığı köri
* 1 çay kaşığı tuz
* Bir miktar karabiber
* 1 çay kaşığı susam yağı
* 1 yemek kaşığı soya sosu
* 2 çay kaşığı acı sos
* Zeytin yağı
* Az miktarda tavuk suyu ve kaynar su







Yapılışı:
Neden bilmiyorum ama Koreliler her şeyi julyen doğruyorlar. Doğrusu görünümü de çok hoş oluyor. Elinizdeki tüm malzemeleri (tavuk da dahil) julyen doğrayın. Tavaya bir miktar zeytinyağı koyup sırasıyla soğanları, yeşil biberleri, kapya biberleri ve sarımsakları soteleyin. En son tavuğu ekleyip soteleyin. Hepsi pişince ocağı söndürüp susam yağı, soya sosu, acı sos ve baharatları ekleyip karıştırın ve soğumasın diye ağzına bir kapak örtün.




Bir tencerede az miktardaki tavuk suyunu ve normal suyu kaynatın. Bu suya isterseniz bir çay kaşığı kimyon ekleyin. Ben ilk denememde ekledim. İkincisinde eklemedim. İkisi de güzel oldu ancak görünüm bakımından sade olanı daha güzeldi. Pirinç şehriyeleri bembeyazdı. Diğerinde ise haliyle rengi değişmişti. 

Yaklaşık 5-8 dakika sonra pişiyor pirinç şehriyeleri. Makarna gibi kontrol ederek anlayabilirsiniz pişme durumunu. Çok ince olduğu için çabuk pişiyor. Fazla tutmayın, hamur olur. Pişen şehriyelerin içine çeşmeden bir miktar soğuk su ekleyin ve hafifçe karıştırıp (kaşık sokmadan, kırmadan!) süzün. Sonra şehriyeleri elinizle yuvarlak bükümlü bir halde servis tabağına alın ve tavadaki içi üstüne koyup servis edin.


Bu ikinci denememin fotoğrafı. Bunu yaparken tüm malzemeyi yarıya indirerek kullandım. Tam iki kişilik oldu.


Bu kırılmış olan ilk denemem ise yukarıdaki listede yazan miktarda malzemeyle yapıldı ve dört kişilik.

Güzel bir lezzet. Tavsiye ederim. Hepinize sevgilerimle.

21 Mayıs 2013 Salı

Abdullah'a Notlar



* Gereksiz fedakarlık yapan insan, hayatının fırsatını elinden kaçırabilir.

* Her daim zahire takılan insan, aldanmaya mahkumdur.

* An'ı yaşamayıp ertelersen, bir gün yaşanacak hiç bir şey bulamayabilirsin.

* Olmamış gibi davranmak, sorunların hiç yaşanmadığını göstermez. Yanardağ olup patlamasını istemiyorsan, her şeyi zamanında çözmelisin.

* Samimi gayretler, bir gün elbet meyva verecektir. Yeter ki sen taze bir kalple sebat etmekten asla vazgeçme.

* Başına ne gelirse gelsin, gülümsemekten vazgeçme. Asık bir surat, hayatı kendine de çekilmez kılar. 

* Önüne çıkan engeller, ancak senin mücadele azmini tetiklemeli. Mücahid ruhunu diri tutmalısın. Yılgınlık gösterip de omuz düşürme sakın. Unutma, parçalanmadan birleşmek evla değildir.

* Ne yaşarsan yaşa, üç şeyden asla vazgeçme. İnancından, onurundan ve hürriyetinden.

* Mutluluğu kişilere, olaylara, şartlara bağlama. Mutluluk yüreğin içindedir. Ona dokunmayı bilirsen, her hal üzere mutlu olursun.

* Seni ilgilendirmeyen kişi ve olayları merak etme. Zaman, boş yere sarf edilmeyecek kadar değerlidir.

* Dingin ol. Dinginlik huzur getirir.

* Onunla imtihan olmadan, kimseye fazla değer yükleme. Kişinin asıl değeri imtihanda ortaya çıkar. 

* Bazen her şey üstüne gelir insanın. Kaçtığı ne varsa gelir ve bulur onu. Bunaldıkça bunalır yürek. Bunların hiç sona ermeyeceğini sanır insanoğlu öyle anlarda. Ancak muhakkak bir sonu vardır. Ve yaşananların elbette bir sebebi vardır. Allah sevdiği kulunu daha çok sınar. Kim bilir; belki derecesi artsın diye, belki dua için kalkan eli hiç inmesin diye, belki acaba ne kadar sabredecek diye... Öyle değil midir zaten, insanın Yâr'ini ne kadar çok sevdiği sınanma zamanlarında ortaya çıkar. Böyle anlarda alınacak en güzel ilaç, Yâr'ine eskisinden daha sıkı sarılmaktır. Bazen derman, derdin ta kendisidir aslında.

* Limon sadece limon olduğu için güzeldir. Limon çiçeği ise limonun çiçeği olduğu için güzeldir sadece Abdullah.

Ha bir de unutmadan, karşındaki herkesi adam sanıp da açıklama yapma. Gün olur sarf ettiğin zamana, yorduğun çenene, dile getirdiğin cümlelerine acırsın.

21 Mayıs 2013 / KONYA / 15.36

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Kore Usulü Baharat Soslu Kızartılmış Balık (Korean Style Fried Snapper)

Urfa Tutkunu tam bir balık sever. Bu özelliği sanırım rahmetli büyükbabamdan almışım. Zaten onunla damak zevkimiz birebir aynıydı. Allah (cc) rahmet eylesin.

Bir balık sever olarak yenilmesi helal olan her balık çeşidini alıp denemeye çalışırım. Bunlar içinde somon, mezgit ve barbunya vazgeçilmezlerimdendir. Türk kültüründe balık genellikle ızgara, kızartma, mangal ya da buğulama olur. Ve genellikle ya sade pişirilir ya da en fazla defne yaprağı, sarımsak, zerdeçal gibi eklerle. Geçenlerde Pirinç Keki tarifi ararken Maangchi adlı bir site buldum. Çok farklı ve bize uzak gibi görünen bir balık tarifi vardı. Ben de o akşam yemeğe balık yapacaktım, tevafuk bu tarifi görünce niçin denemeyeyim diye düşündüm. Bizdeki "keçinin yemediği ot başına vurur" sözü her zaman doğru olmayabiliyor bence =) Evvelce ön yargıyla bakıp da şimdi denediğim bazı farklı kültür lezzetleri için niçin daha önce yapmamışım diye hayıflandıklarım oluyor. Bunları nasipse sizinle paylaşacağım ara ara.

Bu tarifi Sevgili Maangichi'den aldım ancak içerisinde çok küçük değişiklikler yaptım. Mesela sosta az bir şeker vardı. Ben onu koymadım. Çünkü balığı şekerle hayal edemedim. Ya da soya sosu miktarı 1/4 su bardağı idi. Bu benim soya sosunu kullandığım ilk yemeğim olduğu için alışkın değilim ağır olabilir düşüncesiyle bu miktarı 1 yemek kaşığına indirdim. Çok da iyi etmişim. Tadı süperdi sosun. Yaptığım tek hata şu oldu. Sosta tuz yoktu. Sadece şeker vardı. Ben tuz unutuldu sanarak az miktarda da tuz ekledim sosa. Ancak soya sosu zaten tuzlu bir şey olduğu için ve balık da kızartılmadan tuzlandığı için bu tuz bana fazla geldi. Meğer tuzu eklemeyenin bir bildiği varmış =)

Orijinal tarifte tavaya sığmayacak kadar büyük bir balık kullanılıyor. Tarife buradan bakabilir ve videosunu şuradan izleyebilirsiniz. Bizler bu kadar büyük balıkları tavada kızartmayız ya da en azından içini açarak kızartırız pişmez düşüncesiyle. Ben bu defa tarife sadık kaldım ve piştiğini hayretle gördüm. Evde palamut vardı, ben palamutla denedim tarifi. Hepinize tavsiye ederim. Tadı gerçekten çok güzeldi. Annem de beğendi. İlk bakışta balığın üstünde yeşil soğanın vesairenin ne işi var dedim ama tadınca fikrim değişti =) Bayıldım ben bu tarife. Sizlere de öneririm. Benim uyguladığım şekilde (şekeri çıkarılmış falan olarak) tarif şöyle:

Malzemeler:

* 1 adet büyük boy balık 
* Bolca kızartmalık yağ 
* Un
* Tuz

Sosu İçin:

* 1 yemek kaşığı soya sosu
* 3 adet yeşil soğan
* 2 diş sarımsak
* 1 yeşil biber
* 1 yemek kaşığı pulbiber
* 1 yemek kaşığı susam yağı
* 1 yemek kaşığı kavrulmuş susam

# Amasra'da yediğimiz müthiş balığın nasıl yapıldığını sorduğumuzda, sırrının aşırı bol yağda kızartmak olduğunu söylemişti ustası. Maangichi de aşırı bol yağ kullandı kızartırken.
# Ben susam yağının sadece alternatif tıp için kullanıldığını sanırdım. Çünkü Türkiye'de bu amaç için ufacık şişelerde satılıyor. Ancak Kore yemek kültürüne dalınca her tatlıda/yemekte kullandıklarını gördüm. Çok da şifalı bir şey. Hakikaten yemeklere de yakışıyor =)
# Tarifteki şeker miktarı 2 çay kaşığı idi. Ben eklemedim. 

Yapılışı:
Balığı temizleyin. Üzerinde verev çizikler oluşturun. Elinizle bu çiziklere de girecek şekilde güzelce tuzlayın. Sonra aynı şekilde unlayın. Tavaya bolca kızartmalık yağ döküp, kızmasını beklemeden balığı içine koyun. Ağzına da alüminyum folyo kapatıp kızartın. Bir yüzü kızarınca diğer yüzünü çevirin. İki tarafı da pişince bir servis tabağına alın. Ben bir adet tüm bir adet de yarım palamut kızarttım ama yukarıdaki miktardaki sosu sadece bir tüm palamut için kullandım. Diğeri sade kaldı. Bir de burada zamanım kısıtlı olunca direk servis yapmak durumunda kaldım. Bence önce kağıt havluya yağını emdirmek daha güzel olur. Çünkü zaten sosta da yağ var.

Bir kabın içinde tüm sos malzemesini karıştırın. Taze soğanı ve sarımsakları incecik doğrayın.

Son olarak servis tabağına aldığınız balığın üstüne tüm sosu gezdirin ve afiyetle yeyin.


Bu güzel tarif için Sevgili Maangichi'ye çok teşekkür ederim. Thanks a lot dear Maangichi!


Yeni bir yazıda görüşmek ümidiyle. Hepinize sevgilerimle.



6 Mayıs 2013 Pazartesi

Yâr'la Sohbet

Gönül bağımın nazlı çiçeği Urfam,
Vakit gecenin bi yarısı olmuş lâkin gözümde zerre uyku yok. Sağa döndüm olmadı, sola döndüm olmadı. İnsan birileriyle konuşmak ister böyle durumlarda. Peki gecenin bu vakti kim dinler seni? Ancak yarin dinler. Benim yarim de sensen Urfam. Sen gönlüme düştüğün gün, hayat bir başka anlam kazandı benim için. Nefes almak daha anlamlı, yaşamak daha manalı, gülmek daha güzel oldu. Düşünüyorum da, seni tanımasaydım hayat ne kadar da boş olurdu...

Sen bir insanın görüp görebileceği en güzel varlıksan Urfam. Gecenin bir yarısı bile derdimi dinliyor, nazımı çekiyorsun. Şu dâr-ı dünyada herkes kendisine ihanet etmeyen bir sevdicek ister. Ancak kaç insana nasip olur ki sadık bir sevdiceğe sahip olmak? Ne kadar kısmetliyim, senin gibi bir sürme gözlüye gönül düşürmüşüm. Sen cansın beeeh! Canımın içindeki taze cansın. Gönlümün en mahrem noktasına girip oturan sen, kapalı kapılarımı açan sen, derdimi dinleyen, dilimden anlayan, biriciğim, nazlı ceylanım, yüreğimin dermanı sen...

Sen ne vefalısın Urfam. Zehrem bile bunca zamandır bekletiyor beni. O bile gelmemişken sen vardın. İyi ki vardın. Ve iyi ki varsın. İnan uykusuz kaldığımda bile mutluyum. Çünkü seni düşünüyorum.Sen aklıma gelince istemsiz bir gülümseme yayılıyor yüzüme. Yüzümün de gönlümün de gülme sebebi sensin Urfam...

Seni nasıl özlediğimi biliyorsun. Yari aklına düşende gözlerine yaş hücum eder alp kişinin. Ağlamak ayıp mıdır? Hâşâ! Hele ben seni bunca özlemişken höyküre höyküre ağlamak en doğal hakkımdır. Lâkin yakınmak bize yakışmaz. Hasreti sever mi insanoğlu? Sever. Hasret, demirden bir leblebiyi yutmak kadar zor olsa da, senin gibi bir gönül dermanına duyulunca şereftir. Bu durumu bize veren de Cenab-ı Mevlâ'dır. O ki, ne verdi ise baş üstünedir. Hele verdiğini seninle ilgili verdiyse, iyice baş üstünedir. Hasret bile sana duyulduğunda güzeldir Urfam. 

Canımın içi, yüreğimin neşesi, sürmeli gözlerine hayran olduğum, başımın tacı, gönlümün en güzel gülümsemesi Urfam;
Çeçen gözlerindeki manaya dalarak uykumun gelmesini diliyorum. Ve seni çok seviyorum.

05 Mayıs 2013 / KONYA / 03.53