11 Kasım 2011 Cuma

ölüyorum


Aşkı bilmeyen aşıkın hâlinden ne anlasın a gözüm? Hiç tatmayanlar aşkı, deli derler aşık olana. Sen ki kavuşamayınca yanar yanar kavrulursun. Tandıra yapışmış ekmek gibi imil imil pişer, iç çekersin yavaştan. İki gözünün nurundan biri gelse o vakit, "üstünde sevdiğimin kokusu vardır" diye koşup gidesin gelir yanına. Bir duvarı seversin, bir çakıl taşını ya da mor oyalı bir yazmayı... Sevdiğimdedir, sevdiğimdendir der, basarsın bağrına. Alay ederler gözüm. Yanmayı bilmeyenin aşktan anladığıdır alay.

Orada, her zamanki yerinde duruyordur da sevdiğin; bir türlü aşıp gidemezsin engelleri, bir türlü varamazsın sürme gözlüne. Zaman akar yavaş yavaş. Özlem büyür kudurmuş bir kuş misali. Duvarlardan duvarlara atılasın, mor zincirlere bağlanıp savrulasın gelir. Sen ölürsün yavaş yavaş. Kimse görmez, göremez. Görenler bilemez, anlayamaz. Öğütülmektedir ruhun dirhem dirhem. Ne bir tek kelâm çıkar o dem bu femden ne ufak bir ışıltı yanar erik gözlerinde. Her şey sona yaklaşır ve sondaki başa kalmıştır bütün kavuşmalar.

Belirsizlik kül eder cancağızını. Yalnızlıktan şikayet etsen de, ölümsüz bir bağla bağlısındır ona. Bir an kurtulmak istersin dünyanın bütün yalnızlıklarından, kim kimse bulamazsın etrafında. Sonra bir vakit yalnız kalmak istersin, bırakmazlar. Bu cihan zıtlıklarla mı vücud bulmuştur diye hayıflanırsın.

Gözünün içine duru papatyalar gibi bakarsın da anlamaz. Mavi bir taşın sonsuz ışınlarına yüklersin kefene sarılmış gelini. Sen beklersin. O da bir yerlerde beklemektedir. Bir türlü buluşamazsın. Dünya gözü değmemiş baharlara kalır yasemin kokulu saf kavuşmalar. Ne olacak hâlim der, bir zaman sonra onu demekten dahi vazgeçersin. Dilinde takatin mi bitmiştir? Hayır. Gönlünde coşkusu sönenin dili ne yana dönse de boştur. Ne bir tek ses çıkar ondan ne bir tatlı söz.

Bilmek istersin sadece. Duvarlar ardındakileri değil. Kapalı kapılar arkasında ne olduğunu değil. Hiç bir yere sığamayıp da bir kulun gönlüne sığan Yüce Rabb'in var ya, işte O'nun sığdığı bir gönülde neler olup bittiğini. Samimiyeti, dürüstlüğü, saflığı, duru olmayı ve katalizör bekleyen bir kalbin ne kadar başarılı olabileceğini. Ahh bir bilebilsen, belki de tüm bu eziyet sona erecektir.

Aynalar her zaman doğruyu mu yansıtır gözüm? Her baktığında gördüğün sen, sen midir sahiden? Araya zaman girmiş. Zaman değiştirir mi bazı şeyleri? Zaman değiştirir mi seni? Gerçekten inanarak diyebilir misin "bence sence de bence" diye? Bir desen duracaktır tüm saatler. Bitmeyen bir zamana atacaksın adımını o vakit. Sonsuzluk ufkunda süzülen bir hiç olacaksın. Fırat kadar hoyrat, Şeyh Şamil kadar dik, Hazreti Osman kadar utangaç, Ebu Hureyre gibi sevgi dolu ve Ağrı Dağı gibi sapasağlam...

Hiçlikte yitilmez, unutmayasın. Dile düşmemiş bir Mecnunluğun adıdır hiç olmak. Mecnundan daha da fazla kavrulursun ya, ilan edemezsin onun gibi. Çöllere düşemezsin. Haykıramazsın ağız dolusu. Hepi topu hiçsindir işte. Hiç...

Sona varmak için başlangıçta beklenmez.
Hiç olacaksan öl önce.
Öl ki dile gelsin kırık dökük bu günce...

11.11.11 / KONYA / 12.25

2 yorum:

  1. YÜREĞİNE SAĞLIK YÜREĞİ GÜZELİM...
    GÖZLERİM DOLDU YÜREĞİM SIZLADI NEDENSE...

    YanıtlaSil
  2. Yazarken bana da aynısı oldu Mintim...

    YanıtlaSil

Hayatın kendisi bir yorumdur aslında. Özgün ol, kendi hikayeni yaşa.
Yorumlarınızla mutlu oluyorum. Hepinize teşekkürler.