<
"Ben sana mecburum bilemezsin"
Bugün öyle ihtiyacım var ki seninle konuşmaya... Ah benim varlığımdan haberdar olmayan sevgilim. Bu gece öyle yalnızım ki, az evvel gözüm fotoğrafına ilişti, ve kendimi yine seninle konuşurken buldum. "Bu diğer günlerden farklı bir durum değil, zaten hep benimle konuşuyorsun." dediğini duyar gibiyim. Ama bu gece gerçekten farklı. Yalnızlığı daha derin bir boyutta, çaresizliği daha farklı bir kapsamda hissediyorum. Nasıl tarif etsem sana, sıkışmış gibiyim adeta. İçim dolu dolu. Sadece yanına oturup saatlerce konuşmak ya da saatlerce susmak ihtiyacım var. Beni dinlemene ya da dinlemeden anlamana ihtiyacım var. Konuşmaya ya da yanında susmaya ihtiyacım var. Karmaşık gibi görünüyor değil mi? Aslında o kadar basit ki, sadece sana ve senin dostluğuna ihtiyacım var... Çok yalnızım be sevgilim. Biliyorum sen de yalnızsın. Şu dâr-ı dünyada neden iki yalnız buluşamıyor, bunu bilmiyorum işte...
Bu gece senin yüzündeki kederi bir elektrikli süpürge gibi çekebilecek gücüm yok. Bu gece sana üzülme geçecek diyecek gücüm yok. Bu defa ben senden istiyorum. Belki ilk kez belki de son kez bilmiyorum. Yaprakları hışırdayan bir ağacın altındaki bir banka oturup, rüzgarın sesi ile sussak sadece. Hiç konuşmasak. Ama ikimiz de geçeceğini bilsek. Bu sessizlik kalplerimize merhem olsa. Sadece susarak ve birlikte oturarak ilaç olsak birbirimize. Olur mu ne dersin? Keşke olsa, keşke olabilse. Dünyadaki her zorluğun bir sonu var biliyorum. Ama bazen gerçekten sanki geçmeyecekmiş bitmeyecekmiş gibi geliyor. Öyle durumlarda insan daha çok istiyor sevdiğini yanında. Zannediyor ki sanki O yanında olursa her şeyin üstesinden daha kolay gelinir. Hakikaten de öyle değil midir zaten? Ah be sevgilim, keşke bana ses verebilsen. Keşke beni gerçekten duyabilsen. Şu an çok şaşkınsın biliyorum. Hayatımda ilk defa sevgilim diyorum. Bu kelimeyi benden duymaya alışkın olmadığın için sana da bir garip geldi. Sevdiceğim mi dedi acaba diye anlamaya çalışıyorsun. Ama hayır, bu defa direkt Sevgilim dedim. İçimden öyle geldi. Bugün o kadar yalnızım ki, derdimi dökecek senden başka kimsem yok. Bir Rabb'im bir de sen. Ahh, 'ben sana mecburum bilemezsin.' Keşke yanımda olabilsen...
>
dedi ve kalemi elinden bıraktı. Öylesine yalnız hissediyordu ki biricik aşkının hayaliyle konuşmaktan başka yapabilecek bir şeyi olduğunu düşünmüyordu. Fakat bugün diğerlerinden gerçekten çok daha farklıydı ve onunla (hayalen de olsa) konuşmak dahi yetmiyordu. Müzik setinin kumandasına bastı ve yükselen ses şöyle diyordu:
"Burda çiçekler açmıyor,
Kuşlar süzülüp uçmuyor,
Yıldızlar ışık saçmıyor,
Geçmiyor günler geçmiyor..."
Içindeki garip halin ve duygusal karmaşanın mektubuna yansımasına mı üzülsün, yoksa radyoda tam kendi durumunu anlatan bir şarkı çıkmasına mı şaşırsın bilemiyordu. Bu düşünceler içerisindeyken ışığı söndürüp gaz lambasını yaktı. Adeta lambanın duvara yansıyan ışıklarıyla ve yandıkça etrafa saçtığı kokusuyla terapi olmak istiyordu. Fakat biliyordu son tahlilde; bu gece ne yapsa boş, ne yapsa nafile idi. Yaşadıkları gözünün önünden geçerken, gözlerinden süzülen sessiz yaşlarla aslında çığlık atıyordu. Dünyanın duymadığı kocaman bir çığlık.
"Burda çiçekler açmıyor!"...
27 Kasım 2024 / Konya /01.24
Yeni bir yazıda görüşmek ümidiyle. Umut hep vâr olsun.
gaz lambasııı, antikacıda gördüm, 250 tl idi :) bu yazı da nostaljik hüzünlü yine. sen seviyon hüznü :)
YanıtlaSilBen de severim gaz lambasını:) Hüzüne gelince, olmasa daha iyi olur sanki ama işte:)
Sil