Merhaba sevgili blog dostları,
Geçen gün ablam Instagram'dan bana bu paylaşımı gönderip, altına "bu zor bir şey mi?" diye yazmış. Konunun uzmanı olduğumu bildiği için soruyu doğru kişiye sordu😉 Bu güzel ve önemli bir konu bence. Sadece yazışmalarımızda kalmasın ve sizlerle de paylaşayım istedim.
{Ola ki resmi göremeyenler olursa üzerinde şöyle yazıyor:
"Bir restoranda oturup tek başına yemek yeme veya bir sinema salonunda tek başına oturma gücüne sahipsen hayatta istediğin her şeyi başarırsın."
İşte ablam bana bu cümleyi gönderip bu zor bir şey mi diye sordu}.
Bizler birlikte yaşama kültüründe yaratılan varlıklar olduğumuz için genelde her güzelliği yanımızda bir başka insan ile yaşıyoruz. Evliler hanımları/beyleri ile, bekarlar anne babaları/ kardeşleri ya da arkadaşları ile gibi... Yanında güzellikleri paylaşacağın birisi olması hissiyatı yaratılışın bir gereği, tamam. Ama bunun ötesinde bir de mevzunun toplum dayatmasına dönüşmesi konusu var. Şöyle ki, hayat hepimiz için aşamalardan oluşuyor. Yapa yapa, göre göre, yaşaya yaşaya öğreniyoruz. Ve yolun başlarındayken herhangi bir etkinlik yapacağımızda mutlaka yanımızda birisi olmak zorunda gibi hissediyoruz. Zira yalnız insan toplumun gözünde acınan(!) insan oluyor. Burada etkinlikten kastım zorunlu mecburiyetler için yalnız kalanların yaptıkları değil. Yani işiniz gereği bir şehre gitmişsinizdir ya da yeni bir yere atanmışsınızdır. Orada öğle tatilinde yemeğe çıkmanız gerekir ve teksinizdir mesela. Bu değil söylediğim. Ki bunu bile tek başına yapamayan pek çok insan var orası da ayrı konu. Benim bahsettiğim; hobi olsun, etkinlik olsun, içimden geldi, öyle istiyorum diye yapılan şeylerin tek başına yapılması ya da yapılamaması. İnsan yemek yemeye ilk defa tek başına gittiğinde, sanki herkes ona acıyarak bakıyormuş gibi düşünülüyor. Belki gerçekten böyle bakanlar da oluyor. Halbuki ne alakası var acımak duygusunun burada? Evet gerçekten ama gerçekten o şekilde değerlendirenler, o şekilde bakanlar, hatta çekinmeden bunu suratınıza söyleyenler bile oluyor. Onlar size 'yalnızsın' diyerek acıyor ve acıyarak bakıyorlar. Siz ise 'Hayatta birçok şeyin farkına varmadan bu yaşına gelmiş' diye, onların size duyduğundan daha derin bir acıma hissediyorsunuz onlara karşı. Bu tarz toplumsal baskılardan dolayı olsa gerek, herhangi bir şeyi tek başınıza ilk yapmaya başladığınızda _ve bunu yapan kişi özellikle belli bir yaşın üzerinde olmasına rağmen hala bekar ise_ gerçekten kendisini bir tuhaf hissediyor ve zorlanıyor. Herkes ona bakıyor, herkes ona acıyor gibi düşünceler hücum ediyor belki zihnine. Fakat yukarıda da dedim ya, yaşayarak öğreniyoruz. Bugün endişe duyduğunuz bir şeye 3 yıl 5 yıl sonra dönüp baktığınızda, bunun için üzülmeme endişelenmeme ne gerek varmış diyorsunuz. Yalnızlığın acınılacak bir şey olmadığını belki sonradan anlıyorsunuz; kendinizi buldukça, durumun hiç de dışarıdan zannedildiği gibi olmadığını deneyimledikçe, ve yalnız yaşayıp kendinizle en iyi arkadaş olmayı öğrendikçe...
Acıyarak bakanların fark etmediği bir şey var. Yalnız insan her şeyi ya da birçok şeyi tek başına yapmak zorunda olduğu için, çok daha güçlü insan oluyor. Allah'ın izni ve yardımıyla sıkıntıların üstesinden tek başına nasıl geleceğini, başına ilk kez gelen bir olayı nasıl halledip o olayın içinden nasıl çıkacağını öğreniyor. Her işi başkası tarafından yapılanlar için akla gelmeyecek derecede kolay sanılan şeylerin bile aslında kolay olmadığını görüyor ve her şeyi kendisi düşünüp ayarlamak zorunda kaldığı için belki başlarda bir yorgunluk çöküyor omuzlarına ve yüreğine. Ama zamanla, kimseye minnet etmeden tek başına güçlü bir şekilde ayakta kalmanın nasıl bir haz olduğunun farkına varıyor. Gençlik yıllarının en başlarında bir sinemaya gideceğinde bile yanına illa bir eş ararken ve bulamadığı zaman üzülürken, gün gelip bunun ne kadar gereksiz bir üzüntü olduğunu ve aslında tek başına izlediği sinemaların en güzel ve en keyifli sinemalar olduğunu anlıyor.
Çok yaygın bir söz vardır "Yalnızlık Allah'a mahsustur" diye. Doğrudur. Kesinlikle yalnızlık Allah'a mahsustur. Fakat hayat seçimlerden ve imtihanlardan ibaret. İster seçiminiz ister imtihanınız olarak yalnız iseniz, bununla başa çıkmayı da öğrenmeniz gerekiyor. Ve toplumun size yaptığı gibi oturup kendinize acıyacağınıza, kendinizle iyi arkadaş olmayı öğrenip hayattan tad alma mutluluğunu yakaladığınızda, artık her şeyi tek başınıza yapmak ister duruma geliyorsunuz. Demem o ki, ister isteyerek ister istemediği halde imtihanı olarak yalnız kalmak, çok da insanların zannettiği gibi acınacak bir şey değil. Yazımı hitama erdirirken, sorusu üzerine ablama Instagram'dan verdiğim cevabı da sizlerle paylaşmak isterim:
Cenab-ı Hakk yalnızların yalnızlığını bitirmeyi murad ettiyse, dilerim ki kıymet bilenlerle ve gönül yıkmayanlarla karşılaştırsın :) Yeni bir yazıda görüşmek ümidiyle. Umut hep vâr olsun.
22 Mayıs 2022 / KONYA / 13.07
Ben pek katilamiyorum.Evet sartlar bu sonucu dogurmussa kendimizi birseylerden mahrum etmek gerekmiyor ama o birseylerin cogunu biriyleriyle paylasabilmek daha guzel.
YanıtlaSilOkudugunuz bir kitabi, izlediginiz bir filmi ya da yasadiginiz bi seyi birine anlatirken daha iyi anliyorsunuz.Sadece dusunmek degil,ondan bahsetmek bile anlama kapasitesini arttiriyor sanki.
Gerci Ilber Hocamiz bizdeki entellektuel uretim duzeyinin dusuklugunu bizim yalniz kalamayan , konusmaya odakli bireylerden olusan bir toplum olmamiza bagliyor.
Evet paylaşmak güzel. Ama paylaşacak birileri yoksa hayata küsmek kötü. İlber Ortaylı mühim bir noktaya temas etmiş. Yalnızlık üretkenliğin artmasına da sebep oluyor, özellikle yazmak hususunda.
SilDeğerli yorumunuz için çok teşekkür ederim sevgili Adsız. Bloğuma her zaman beklerim :)
Bayadır yoktunuz. Tekrar yazmanıza sevindim. Aslında burada eksik parça da var. Yalnız olmayıp yalnızlığı yaşayanları atlamışsınız :(
YanıtlaSilGönlümüz de kalbimizde hep mezilde
Sanma ki Aslı ile Kerem gibi Hülyada
Gökyüzündeki yıldızlar hep yanımızda
Ufkumuz da umudumuzda Firdevste...
Anlık içimden geleni yazmak istedim
Teşekkür ederim değerli Adsız. Ben de sizlerin yorumlarını gördüğüme seviniyorum, eksik olmayın.
SilDeğerli katkınız için de çok teşekkür ederim. Kesinlikle haklısınız, aslında en zoru yalnız olmadığın halde yalnız olmak. İnsanoğlu hayatta daima kalbine mukabil bir kalp arar. Bazen bulduğunu kaybeder. Bazen buldum zannettiğinde yanılır. Görünürde yalnız olmamak, yanında suretlerin olması, ancak kalbinin içinde yalnız hissetmek gerçekten çok zor olsa gerek. Ve yazdığınız dörtlük şunları düşünmeme sebep oldu:
İnsan bazen taa yüreğinin içinde ışıyacak bir yıldız bulur. Sonra bulduğunu kendi eliyle kaybeder ve bulduğunu zannettiği başka bir sureti seçer. Ve görür ki artık dünya hayatındaki mutluluk ona yıldızlar kadar uzaktır. Beklediği ise Firdevs cennetinde kavuşacağı mutluluktur. Tabii tam bu noktada kaybedilen o yıldızın neler hissettiğini de düşünmek lazım...
Umarım her şey gönlünüze göre olsun. Ama dışarıda tek olmanın tadı da bi başka, söylemedi demeyin :)
YanıtlaSilYalnızlık tercih mi? Zorunlu sevme mi? Bilemiyorum ancak; bazen güzel, bazen çirkin… Her şey gibi hem olsun, hem olmasın… Sevgi ile…
YanıtlaSilMuhteşem tanımlama 🙂
SilYalnızlık tercih mi? Zorunlu sevme mi? Hala çözemedim… Bazen güzel bazen çekilmez oluyor… Her şey gibi hem olsun hem olmasın… Sevgi ile…
YanıtlaSil