Manolya ile son görüşmesinde ona tek kelime etmeden çekip giden Ahmet, o günden beri bu hadiseyi düşünüyordu. Manolyası onun kalbini çok ama çok kırmıştı. Bir süre sonra hiç bir şey olmamış gibi geri gelmiş ve kaldığı yerden devam etmek istemişti. Tamam, Ahmet erkekti. Bazı şeyleri alttan alması gereken taraftı. Ama neticede o da insandı ve incinmişti. Zaten onun aklı gece gündüz Manolyasındaydı. Lakin Ayla'dan şöyle ağız dolusu bir özür duyamamış, bu da acısına acı katmıştı. Kendisini önemsenmeyen biri gibi hissediyor ve üzüldükçe üzülüyordu. O gün markette Manolya'yı tanımaz gibi davranması da bundandı zaten. Kalbi koşup ona sarılmak istese bile bilinçaltı bunu reddediyor ve olmaz diyordu. "Sen neden bu kadar cesaretsizsin ki Manolyam?" diye düşündü Ahmet. "Onu tanımadığımı gösterdim ve hemen geri adım attı. Oysa en başından beri biliyorum onun benim Manolyam olduğunu. Niçin bunu anlamadı ki? Niçin cesaretle bir daha gelmiyor bana? Manolyamsın Sen, anlasana işte!" diye söylendi.
Gözünü açtığında Ayla'yı görmüştü. Onu sevmiş, onun tarafından sevilmişti. Ayla ilk sevdiğiydi Ahmet'in. Ve sonuncusu da o olsun istiyordu. Yanında bir başkasını hayal dahi edemiyordu. Manolyayı böyle içten severken başkasıyla nasıl olacaktı ki?
Gözünü açtığında Ayla'yı görmüştü. Onu sevmiş, onun tarafından sevilmişti. Ayla ilk sevdiğiydi Ahmet'in. Ve sonuncusu da o olsun istiyordu. Yanında bir başkasını hayal dahi edemiyordu. Manolyayı böyle içten severken başkasıyla nasıl olacaktı ki?
Bu düşüncelerdeyken yine kendisi için terapi yani kağıt-kalem zamanının geldiğini düşündü ve masaya geçti. Çekmecesinden çıkardığı o süslü kağıdı, bu sahibini arayan mektupları yazmak için özel olarak almıştı. En yaldızlı ve hoş kalemini seçip yazmaya başladı. Lakin bu defa başlamasıyla bitirmesi bir oldu. Zira mektup üç cümleden oluşuyordu. Ahmet, uzun yazamayacak kadar yorgundu çünkü. Gönül yorgunu...
Nice mektuplar yazmış, bir tanesini bile postaya verememişti. Okunmayacağını bile bile yazıp çekmecesine atıyor, postalamadığı halde Ayla'dan cevap bekliyordu. Çünkü kalpten kalbe bir yol vardı. Ve Ayla onu hâlâ seviyorsa bunları hissetmeli, yapıcı bir adım atmalıydı. Ahmet, o süslü kağıdına işte şu üç cümleyi yazmıştı:
"Çok sevdim ben seni. Görüp görebileceğinden de çok. Ondan bu hırçınlığım..."
Başı, sonu, hitabı, selamı, vedası olmayan bir mektuptu bu. Nasıl olsa okunmayacaktı. Ne önemi vardı ki kuralların? Yüreğinden geldiği gibi davranmaktı aslolan. Zira insan, ancak yüreğinden geldiği gibi davranınca rahatlıyordu.
Sonra bir cümle döküldü Ahmet'in dudaklarından. Mırıldanarak dua eder gibiydi adeta:
"Ben seni senden değil, seni Rabb'im'den diliyorum Manolyam" dedi.Cenab-ı Hak Kendisi'ne müracaat edenleri cevapsız bırakmazdı zira. Ahmet, Rabb'in'den onu hayırlısıyla diliyor ve dua ettikçe ruhunu derin bir huzur kaplıyordu...
Sonra bir cümle döküldü Ahmet'in dudaklarından. Mırıldanarak dua eder gibiydi adeta:
"Ben seni senden değil, seni Rabb'im'den diliyorum Manolyam" dedi.Cenab-ı Hak Kendisi'ne müracaat edenleri cevapsız bırakmazdı zira. Ahmet, Rabb'in'den onu hayırlısıyla diliyor ve dua ettikçe ruhunu derin bir huzur kaplıyordu...
18 Kasım 2015 / 02.35 / KONYA
TÜM MANOLYA SERİSİ YAZILARI:
1. İçimdeki Boşluk2. Hayallerim ve Sen
3. Güllerin Kurudu Kaldı Ellerimde
4. Neden Manolyam?
Şu koskoca dünya alem
YanıtlaSilİçindeki neşe elem
Yazımızı yazan kalem
Anladımki hepsi yalan
Yalan yalan yalan yalan
Şu yaşama hevesinin
İnsanların cümlesinin
Aldığımız nefeslerin
Anladımki hepsi yalan yalan
Hayat rüya dünya yalan yalan
Çok sevipte taptığımız
Başlara taç yaptığımız
Gerçek olan bir tanrımız
Gerisinin hepsi yalan
Yalan yalan yalan yalan
Bitmeyecek sandığımız
Rüyasına daldığımız
Bile bile kandığımız
Ölüm gerçek ömür yalan yalan
Hayat rüya dünya yalan yalan
son mektubu yazan kader anladımki hepsi yalan
YanıtlaSil