Yusuf o gün işten döndüğünde kapıda kendisi için bırakılmış bir zarf gördü. Üzerinde isim yoktu. Acaba kimden geliyordu bu zarf? Bir tahmini vardı elbet ancak yine de emin olamıyordu. Büyük bir merak ve aceleyle içeri girdi. Bir an evvel zarfı açıp içindeki mektubu okumak istiyordu. Ancak diğer yandan da adeta kendisini daha da heyecanlandırmak istermiş gibi davranıyordu. Önce mutfağa gitti. Kendisine güzel bir kahve yaptı. O an açlığını falan unutmuştu. Aklında sadece mektup vardı. Kahvesini ve mektubunu alarak camın önündeki koltuğa geçti. Kahveyi fiskos masasına bırakıp büyük bir özenle zarfı açtı. Adeta mektubu incitmek istemiyor, açarken azami dikkat gösteriyordu. Sanki kimden geldiğini bilir gibiydi...
"Merhaba Yusuf,
Sözlerime başlarken kim olduğumu yazmayacağım. Biliyorum merak ediyorsun. Ama sen zaten kim olduğumu biliyorsun...
Her ne kadar sen benim farketmediğimi zannetsen de, ben her şeyin farkındayım. Her akşam iş çıkışıma gelişini, evime varana kadar arkamdan sessizce beni izleyişini, izin günlerimde beni görebilmek umuduyla saat 23ü vururken penceremin altında bekleyişini, hafta sonları kapıma kırmızı güller bırakışını, ama tüm bunlara rağmen sessiz kalışını biliyorum. Şu an nasıl şaşırdığını tahmin edebiliyorum. Bunlardan habersiz olduğumu zannediyordun değil mi? Oysa şairin dediğini unutuyorsun: 'Kalpten kalbe bir yol vardır'.
'Adımın Yusuf olduğunu da nereden çıkardın?' dediğini duyar gibiyim. Evet haklısın, adını bilmiyorum. Yusuf yüzlüsün ya, o yüzden kendimce sana Yusuf adını verdim."
Yusuf mektubu hayret ve heyecanla okumaya devam ederken, bu son cümleyle adeta sarsıldı. O sevdiceğinin her şeyden habersiz olduğunu sanırken, sevdiceği onun adını bile doğru bilmişti. Tevafuk dedikleri bu olsa gerekti. Yusuf heyecanla okumaya devam etti:
"Şimdi sana 'beni anlıyor musun?' diye sorsam, evet dersin. Halbuki anlayamazsın, ikimiz de biliyoruz bunu. Sen böyle gölge gibi davranırken neler hissettiğimi anlayamazsın Yusuf. Şu hayatta en muzdarip olduğum davranış biçimi -mış gibi yapmaktır. Oysa güzel günlere erişmek varken niçin oyalanır insanoğlu? Ya da hislerinden emin değilse niçin seviyormuş gibi yapar? Umut en güzel ekmeğidir garip ruhların. Ve umutla oynamak en zalimce davranıştır. Sen hiç umutlarını yitirme noktasına geldin mi Yusuf? Sen hiç vazgeçtin mi her şeyden? Hiç debelendin mi karanlık odalarda tek başına? Hiç ruhunla baş başa ıstırap çektin mi? Hiç 'neden?' diye sordun mu kendine? Ve sonra vazgeçtin mi hiç nedenleri düşünmekten? Bilemezsin Yusuf, anlayamazsın. Neler yaşadığımı, neler hissettiğimi anlayamazsın.
Tüm bunlara rağmen, hayata umutla bakmaya çalışıyorum ben. Nasıl zor bu bir bilsen... Ancak çaresizim. İki yol yok önümde. Tek seçeneğim var. Her şeyden vazgeçmek uymaz bana. Çünkü Müslüman'ım. Rabb'im yasak etmiş bunu. Ve kalan tek seçenek; herkese ve her şeye rağmen umut beslemem. Umutsuz yaşanmıyor çünkü. Senden rica ediyorum Yusuf, lütfen benim umudumla oynama. Zor imtihanlardan geçtim ben. Sırtıma bir tane daha yük bindirme. Ya gel ya git. Gölge olma. Güzel günlere kavuşmak dururken bu eziyet neden? Sakın Şems'im olma benim Yusuf. Ben sana Kimya olmaya hazırken, beni kendine Mevlana etme..."
Yusuf son satırları okurken gözlerinden boşanan yaşlara engel olamadı. Sevdiceğine nasıl zarar verdiğini şimdi daha iyi anlıyordu. Tek maksadı onu mutlu etmekken, bilmeden de olsa ona zarar vermişti. O gün sabahın ilk ışıklarını o sandalyede karşıladı Yusuf. Hiç kıpırdamadan, sürekli yolu izleyerek. Aklında mütemadiyen tek bir cümle:
"Ben sana Kimya olmaya hazırken, beni kendine Mevlana etme..."
26 Haziran 2015 / KONYA / 16.10
NOT: Fotoğraf alıntıdır.
Yusuf; u kaybettim Kenan ilinde
YanıtlaSilYusuf bulunur, Kenan bulunmaz
Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz
Bu ne yaredir ki çare bulunmaz
Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz
Yunus öldü deyu selan verirler
Ölen beden imiş, aşıklar ölmez
Hello.
YanıtlaSilIt is my joy to share your wonderful works.
And sweet message charms my heart.
I pray for your happiness and world peace.
Thank you World-wide LOVE, and your Support.
Have a good weekend. From Japan, ruma❃
Hi Ruma, dear friend,
SilYou said "I pray for your hapiness and world peace." This sentence is very important for me. Thank u dear friend.
Best wishes from Türkiye to Japan.
Aslıhan cım,
YanıtlaSilsitede mesajını okuyunca hemen koşup geldim :) her zamanki gibi anlamlı güzel yazını okudum, canım kardeşim hayırlı ramazanlar, sevgilerimle, ailene selamlar..
Ve aleykum selam ablam. Çok teşekkür ederim:) Hayırlı ramazanlar.
SilYaşamının diğer insanlarınkinden pek bir farkı olmayan ve onbeşinci yaş gününe girmeye hazırlanan Sofi okulden eve döndüğü sırada posta kendi adına bırakılmış ve kimden geldiği belli olmayan sarı bir zarf bulur. Şaşırmıştır. Çünkü kimden geldiği belli değildir ve pul yapıştırılmamıştır. Zarfı açtığında kendisi kadar küçük bir kağıt bulur ve kağıtta şöyle yazar:” Kimsin ?” bunun üzerine kim olduğu konusunda düşünmeye başlar. Belkide bu gizemli olay Sofi için sonun başlangıcı olacaktır.
YanıtlaSilBu esrarengiz mektup olayı tek bir zarfla kalmaz. İlerleyen günlerde Sofi her birinin içinde değişik ve düşündürücü soruların bulunduğu zarfları posta kutusunda bulmayabaşlar. Sofi artık iyice heyecanlanmıştır ve mektupların kimden geldiğini araştırmaya koyulur. Bir gün mektubu bir köpek tarafından posta kutusuna bırakıldığını görür ve tüm bu olaylar karşısındaki şaşkınlığı iyce artar.
Yeni gelen zarflarda sorularla beraber felsefenin başlangıcına ve ilk filozoflara dair bilgiler yer almaktadır. Sofi artık bunun bir oyun olmaktan öte sistemi, mekanı ve öğretmene ilginç ve bir o kadar da gizemli olan felsefe kursundan başka birşey olmadığın farkına varır.
Varoluş filozof olmanın sırları, mitler, doğu filozofları. Demokritos derken felşsefe kursunun kurucusu ve tek öğretmen olan Alberto Knox kimliğini SofiYe açıklar. Bu mektupları kader ,Sokrates ve ilk medeni kent olan Atina izler. Kimi zaman mektuplardaki ipuçlarından yola çıkarak Sofi değişik zaman ve yerlerde akıl almayacak olaylarla karşılaşır. Evinde kırmızı bir ipek eşarf, kolye ,bozuk para ve en önemlisi ilkj olmayacak yerlerde karşısınaçıkan “ Sofi Amundsen eliyle Hilde Möller Knag” yazılı doğumgünü davetiyeleri… Sofi, Atina’nın yer aldığı mektubu okurken yatağının altında bir video kasedi bulur. Hiç vakit kaybetmeden videoyu izlemeye başlar. İşte karşısındaki yaşlı ve sevimli adam Alberto Knox’dur. Adam Sofi’ye Atina’yı anlatmaya ve eski yapıtla-rı göstermeye başlar ama imkansız olan bir şey vardır. Nasıl oluyorda bu yapıtlar karşısında bu kadar yeni durabiliyor? Bunu yapamaya kimsenin parasının ve gücünü yetmyeceğini düşünür. Ardından hiç akıl almayacak bir şey olur ve Sofi bu esrarengiz filmin içöinde bulur. Alberto ile tanışır o da onu bir yere götürüp Platon’la tanıştırır. Sofi artık rüya mı değil mi diye düşünmeye başlar.
Felsefe kursunun iyice kabullenmiş ve olayları akışına bırakmıştır. Aristoteles,Helenizm , aydınlanma çağı, Darwin ve tüm bunları öğrenirken karşılaştığı değişik insanlar, konuşan hayvanlar, doğum günü kartları…
Yaşadığının bir rüya olmadığının fakat yaşamının bir rüyadan farklı olmadığının ve sanki birisi tarafından yönetiliyormuş olduğunun farkına varan talihsiz Sofi, Alberto ile bu işin içinden çıkılmaz duruma bir son vermeyi kararlaştırır. Bunun üzerine Alberto, Sofi’nin az da olsa tahmin edebileceği bir konuyu açıklığa kavuşturur.Kendilerinin aslında var olmadıklarını, tüm bu doğum günü kartlarını yazan binbaşının aklındaki elektromanyetik dalgalardan başka birşey olmadıklarını ve kızına doğum gününde verecek olduğu felsefe kitabının kahramanı olduklarını anlatır.
Sofinin dünyası
YanıtlaSil"Benzer insanların", yüzeysel bilgilerin geçerli olduğu çağımızda, "3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır" diyen Goethe'nin günübirlik insanlarından olmama yolunda ciddi bir adım.
15. yaşgününü kutlamaya hazırlanan Sofi, bir gün posta kutusunda "Kimsin" yazılı bir not bulur. Bu sorudan hareketle, bütün bir felsefe tarihinde sorulmuş soruları ve cevapları, sürükleyici bir roman kurgusu içinde anlatan Jostein Gaarder, Umberto Eco'nun "Gülün Adı"nda Ortaçağ teolojisini romanlaştırma gücünü bu kitabında felsefede gösteriyor.
Gaarder (1952) özellikle gençliğe yönelik kitaplarıyla tanınan Norveçli bir felsefe öğretmeni.
"Sofi'nin Dünyası" yayınlandığı 1991 yılından bu yana aralarında Korece, Rusça, Japonca, Arapça gibi diller de olmak üzere kırka yakın dile çevrilmiş ve yayınlandığı her ülkede en çok satan kitap olma başarısını elde etmiştir.
Canım çok güzel bir yazı olmuş yine. Büyük bir zevkle okudum. Sevgiler.
SilSağolasın:)
Silevet Kimsin sen
YanıtlaSilDiyorsun bana ama bende bilmiyorum ki,
kim olduğunu arayan bir Adsızım
Eline, diline sağlık, güzel bir anlatım olmuş. Devamını bekliyorum:)
YanıtlaSilTeşekkürler Melek'çiğim. İnş :)
Silçok güzeldi!
YanıtlaSilTeşekkürler:)
SilBir gece pervane böcekleri toplanıp bir mumu nasıl bulabileceklerini tartışırlar. İçlerinden biri, “Hepimiz birden gidip boşuna yorulmayalım. Birimiz bir mum bulsun, gelip bize haber versin” der
YanıtlaSilBir pervaneyi seçer gönderirler. Gönderdikleri pervane böceği uzakta bir köşk, köşkün içinde de apaydın bir mum görür, döner geri gelir. Gördüğü, anladığı kadarıyla mumu anlatmaya başlar.
Yaşlı bir pervane, “Senin mumdan haberin bile yok!” diyerek onu kınar.
İkinci bir pervaneyi gönderirler. Bu seferki, kendini muma şöyle bir atar, sonra dönüp geri gelir. Mumdan bahseder, ona nasıl kavuştuğunu, sıcaklığını anlatır.
Yaşlı pervane onun da sözünü kesip, “Senin bu anlattığın da mum değil. Sen de öbürüne benziyorsun, anlamadığın şeyi nasıl anlatabilirsin!” der.
Son gönderdikleri pervane ise mumu görünce adeta sarhoş olur. Sevinçle ateşe atılır, ateş onu tepeden tırnağa sarar. Bütün vücudu alev alır, kıpkırmızı olur.
Diğerlerini kınayan yaşlı pervane uzaktan mumun bu pervaneyi onurlandırıp kendi rengine boyadığını görünce, “İşte bu işi yalnız o başardı…” der. “Kim nereden bilsin… Mumdan yalnız onun haberi var.”
Bu dünyada gerçeği bulan; her şeyden vazgeçen, dünyadan bihaber kişidir. Sen de candan, cisimden uzaklaş ki, canana yaklaşasın…