"Duyuyor musun anne? Yalnızım, çok yalnızım..." demişti şair. Derdini annesine yanıyordu ya, belki de bunca zaman yalnız kalışının tek suçlusu annesi idi.
Annesi aynı evin içinde susan bir silüetti sadece. Yanındaydı, ama değildi. Burdaydı, ama susuyordu mütemadiyen. Sorulan soruların, atılan lafların havada asılı kalması insanı nasıl da yaralıyordu oysa. Kendi anlatmak istediklerini anlatan, kendi istediği zaman konuşan, dinlemeyi bilmeyen bir anne idi işte onun annesi. Düşündü şair. Kimileri neler vermiyordu ki anne olmak için... Kimileri ise elindeki hazinenin farkında değildi. Şairin gönlünde kopan fırtınalardan bîhaber, üstüne üstlük onun yaralarını daha da kanatacak kantarsız bir dile sahipti annesi. "Sus" derdi bazen şair. Diliyle değil, gözleriyle "sus" derdi. Ömrü boyunca çok zaman susmayı seçen annesi, nedense o anlarda inadına devam ederdi konuşmasına, ağzına yayılan bir gülümsemeyle... Anlayamazdı puslarla dolu şair gönlü. Anlayamazdı bu nice bir hâldir. Ne desindi ama? Anne anneydi işte sonuçta, anne anneydi...
Söyleyemediği, diline kelepçe vurduğu her sözü gönlünden dökerdi o vakitlerde şair. Okumasını bilen çıkmamıştı şimdiye kadar ya, olsun. Annesine sadece "Biliyorum" dedi. "Ne yaparsam yapayım, ne dersem deyim anlamayacaksın beni." Susmayı seçmişti o yüzden. Ve son sözleri döküldü dudaklarından, hani o çok sevdiği şiirde geçen söz:
"İçimde ölen biri var"...
28 Kasım 2011 / KONYA / 17.55
Not: Resim internetten alınmıştır.