Artık günlük hayatın bir parçası haline gelen televizyon, dengeli kullanmayı bilmeyenler için büyük bir fitne aracı olurken, iyi şeyler için kullanıldığında da bir anda kitlelere ulaşan güzel bir araç. Televizyon izleyen herkesin ucundan kıyısından da olsa baktığı/gördüğü diziler var. Ve sinema filmleri. Sinema, çok sık gidemesem de benim için keyifli bir hobi. Seçerek izlemeye çalışıyorum. Ne farklı amaçları olup sanatı bir subliminal mesaj vasıtası olarak kullanan Hollywood'u seviyorum ne de taklitçilik ve saçmalıklarla dolu Türk sinemalarını. İçlerinde güzel çalışmalar yok mu? Elbette ki var. Mesela Fikret Hakan ve Selim Erdoğan'ın oynadığı Umut filmi unutulmazlarımdan. Senaryo biraz gerçek dışı olsa da, bir babanın çaresizliğini çok güzel aktarmış film. Ancak sinemada Türk filmine gitmek cesaret istiyor. İçerik genellikle ya ahlaksız oluyor ya da bir başka filmin eskizi. Örneğin 2012 yapımı olan Evim Sensin, 2004 Güney Kore yapımı olan A Moment To Remember'ın aynısı (Evim Sensin'e tabi ki gitmedim ancak giden arkadaşlar filmi bize anlatmaya başlayınca, ilk cümleden sonra devam etmelerine gerek kalmadan
ablam "sonra da şunlar oluyor değil mi?" diyerek tüm senaryoyu anlattı =) Birebir aynı senaryo yani. Bu kadar olur! ) Keşke biraz daha özgün olabilsek...
Sinemada Hint ve İran sinemasını seviyorum. Bir şey izliyorsam, ondan bişeyler öğrenmeliyim. Yoksa vaktim boşu boşuna heba olmuş oluyor. Mesela Hint sinemasından Taare Zameen Par (Yerdeki Yıldızlar), izleyince 'izlemeye geç kalmışım' dediğim filmlerden. Bir öğretmenin azmi, bir çocuğun hayata adapte oluşu... Herkesin izlemesi gereken filmlerden. Zaten Aamir Khan filmleri genelde hep güzel oluyor. Ya da İran sinemasından Güvercinin Kaybolan Kolyesi. İçinde ne hoş mesajlar var. İran sineması diğer sinemalara göre çok hareketli değil. Hatta sabırsız davranırsanız size sıkıcı bile gelebilir. Ancak sabırla ve anlamaya çalışarak izleyince verdiği güzel hayat derslerine bayılıyorsunuz.
Korelileri seviyorum {Samsung hariç =) } Belki tarihteki bağımızdan, bilemiyorum. Hep sevmişimdir Kore insanını. Ancak filmlerini ve dizilerini takip etmeye başlayınca daha da bir sever oldum. Hayatta belki en etkilendiğim filmlerden biridir A Moment To Remember. Ya da Daisy, unutulmayanlar arasındadır. Kore Dizileri ise TRT vasıtasıyla tanıyıp sevdiklerimizden. Bir çok güzel Kore dizisi var. Ancak TRT Okul'da cumartesi akşamları yayınlanan Boys Over Flowers (BOF) dizisi, benim Türk dizilerini bir kez daha sorgulamama sebep oldu. BOF'u tevafuk eseri TRT Okul'da gördüm. Çok hoşuma gidince takip etmeye başladım. Sonra orijinalini ve ilk bölümlerini de göreyim diye internetten izledim. Orijinali daha da bir harikaymış. İnternetten tüm bölümlerini izledim. Dizi, Geum Jan Di adlı liseli bir kızın başından geçenleri ve hayat mücadelesini anlatıyor. BOF dizisini izleyince bizim kanallardaki dizileri düşündüm. Niçin Kore dizilerini bu kadar beğeniyordum? Niçin bunları görünce bir çok Türk dizisi bana boş geliyordu? Bizde de güzel diziler var elbette. Haklarını yememek lazım. Onları ayrı tutuyorum. Ama genelde bizim dizilerde iki şey var. Aşk ve entrika. Hangi kanala bakarsanız bakın bu böyle. Ya bir sevda anlatılır ve kavuşup kavuşamama etrafında döner tüm olaylar ya da aklınızın almayacağı hayret verici entrikalar dizisi vardı kurguda. Gelin-kaynana entrikaları, karı-koca entrikaları, ne ararsanız... Çoğu da toplumun ahlakını bozuyor. Dün 'vay bu ne ahlakdışılık!' dediğimiz şeylere, bugün göre göre alışır olduk malesef. Ortaokuldaki Fizik öğretmenim sürekli "bize düşünmeyi unutturdular" derdi. Böyle uyuşturulmamız da bunun bir parçasıdır belki ha ne dersiniz? Ben Kore dizilerini, işte bu yüzden seviyorum. Mutlaka onlarda da kötüler vardır. Fakat ben henüz görmedim. Benim izlediklerim ne bizdeki diziler gibi en mahrem durumların sahneye uyarlanışını içeriyordu ne de reyting için kendi tarihlerini karalayışlarını. Basitçe karşılaştırınca aklıma ilk gelen farklar:
*Kore dizileri 16-25-29 bölüm gibi olup bir sezonda bitiyor. Bizdekiler gibi uzattıkça uzatmak için yüzlerce bölüm olup da asıl senaryodan uzaklaşıp saçmalamıyorlar.
*Kore dizilerinde de bizdeki gibi aşk var, entrika var. Ama her şey dozajında. Ne reyting uğruna bir kızın başına kötü bir iş getirilip tüm senaryo onun etrafında dönüyor ne de sorunca bizdekilerin "bu sadece bir dizi" dedikleri gibi tarihlerine küfredecek senaryolar içeriyor. Yani bu gibi şeyler yapmadan da çok ciddi reyting alınıp tutan projeler yapılabiliyor demek ki.
*İçinde hep bir hayat dersi var. İnsanın dünyaya bakışını değiştiriyor adeta. Mesela ben BOF dizisinden ânı yaşamayı öğrendim. Jan Di'nin başına gelenler bir Türk dizisinde olsaydı, muhtemelen zamanının çoğunu kendine acıyarak geçirirdi. Ancak BOF'ta Jan Di karakteri başına ne gelirse gelsin ânı yaşayarak , İslam'da "geçmişin elemlerine takılma" diye anlatılan şeyi bir kez daha hatırlamama vesile oldu. Mücadele azmi vardı bu dizide. Ne yaşanırsa yaşansın hayata devam etmekten, umut etmekten ve gülümsemekten vazgeçmemek vardı.
Şu an severek takip ettiğim pazar günleri TRT1'de yayınlanan Warrior Baek Dong Soo var. Savaşçı yani. İçinde biraz kan revan var ama onu görmezden gelirseniz çok güzel dersler de var. Ben severek izliyorum.
Ben her gün ekranlarda "İyi olmak aslında enayi olmaktır" demek istercesine iyilikle enayiliğin karıştırıldığı günlük dizileri, gerçek dünyayla pek de alakası olmayan pembe aşk masallarının anlatıldığı ve izledikçe beynimizin uyuşturulduğu dizileri ya da sırf daha çok izlensin diye ahlak dışı kurguların yapıldığı dizileri, üzerimizde hakları bulunan ecdadımıza türlü iftiraların atıldığı dizileri görmekten çok ama çok sıkıldım. İçinde küfürlü sözlerin olmadığı, ahlaksız görüntülerin olmadığı, tarihin çarpıtıldığı senaryoların olmadığı ve izlediğimde bir şeyler öğreneceğim/kendimi mutlu edeceğim/zamanım boşa gitmedi diye sevineceğim şeyler izlemek istiyorum artık. Televizyon ile ne kadar az zaman harcarsak o kadar iyi. Ama ille de bişeyler izleyeceksek, bize empoze edilen beyin uyuşturucu saçmalıklar yerine, internetin nimetlerinden faydalanarak kendi ekranımızı oluşturmaya ne dersiniz?
Hepinize sevgilerimle;