Merhaba blog dünyası,
Bir önceki yazımdan sonra ha bugün ha yarın derken aradan tam dokuz ay geçmiş. Elbette ki bu dokuz ay bomboş da geçmedi. Kendimi, hayatı, ölümü sorguladığım zamanlardı. Bir vakit "acaba şunu yazmalı mıyım yoksa yazmamalı mı" diye düşünürken, gün geldi yazmanın yazabilmenin nasıl büyük bir nimet olduğunu algıladım. Öyle anlar oluyor ki insan hayatında, yazmak istiyor lakin yaz(a)mıyor. O vakit anlıyor yazmak dahi nimetmiş insana bahşedilen...
Yazının başlığına dönecek olursak, bekar bir insanın böyle bir başlık atması sizleri şaşırtmış olmalı :) Lakin tam da şu an, yol halindeyken, zihnime bir şeyler geliverdi. Bunu bloğumda yazmalıyım deyip geldim. Bismİllah deyip aylar sonra yeniden başladım :)
Canım Urfam'a en son 2015 mayısında gitmiştim. Elbette ki her zaman olduğu gibi o gün bugündür burnumda tütüyor. Hasret hem çok zor hem çok güzel. Zor çünkü insan tüm hücrelerinde bir acı gibi hissediyor. Güzel çünkü özleyecek bir sevginiz var. Şimdi neredeyse 3,5 sene sonra çok sürpriz bir şekilde Urfa yoluna düştüm. Son zamanlarda mütemadiyen "Canım Urfam'ı çok özledim, keşke nasip olsa da gitsek" diyordum. Rabb'im nasip etti, dün gece belli oldu, bugün yoldayım. Sadece 1-2 günlük ama olsun. Az şey mi? Nasipse Urfam'ın suyunu içeceğim, havasını soluyacağım, insanını görüp şivesini duyacağım :) Sürmeli gözlerine doyaaa doya bakacağım inşaAllah. Şimdi bu sevinç ve heyecan ile yola düşmüşken yol tefekküründe kalbime evlilik ile ilgili şu düşünce geldi. Hani geçimsizlikler boşanmalar arttı diye konuşulur ya hep, düşündüm de insanın geçinip geçinmeyeceği belki az çok belli olur bekarken. Şöyle ki, evlilik kesinlikle bir imtihan. O vesile ile hayat size ya Cennet oluyor ya Cehennem. Bunu da başına gelmeden bilemez tabi insan. Lakin kendimize şöyle bir dönüp baktığımızda evlilik hayatıyla ilgili çıkarımlarda az çok bulunmamız mümkün sanki. İki farklı insanın aynı evde aynı hayatı paylaşması elbette ki çok kolay olmayacaktır. Herkesin kendine ait düzeni alışkanlıkları vb var... Lakin bugün bekarken nasıl bir insan olduğumuza bakalım. Annemiz/babamız/aynı evin içinde yaşadıklarımız bizimle tıpatıp aynı mı? Hayır. Onların bizi, bizim de onları zorlayan huylarımız vardır elbette. Sonuçta herkes başka bir insan. Lakin birbirimizi olduğumuz gibi kabul edebiliyorsak, farklılıklarımıza rağmen birbirimizi sevebiliyorsak, sürekli şikayet etmiyor yahut sorun çıkarmıyorsak; geçinmenin yolunu bulmuşuz demektir diye düşünüyorum. Anahtar kelimeler sanırım tahammül, olduğu gibi kabul etmek ve her şeye rağmen saygı sevgi. Ne diyelim, Rabb'im cümlemize Peygamber ahlaklı eşler nasip etsin. Bizleri de öyle etsin.
Yani özetle bugün etrafımızdaki insanlara karşı geçim ehli biri miyiz yoksa saldırgan/huysuz/tahammülsüz/bencil biri mi? Kendimizi bu noktada sorgulayıp eksiklerimizi gidermeye çalışarak (nasipte varsa) yarınlarımıza yatırım yapabiliriz.
Arayı dokuz ay kadar uzatmadan, en kısa zamanda yeni bir yazıda görüşmek ümidiyle :) Umut hep vâr olsun.
29 Eylül 2018 / KONYA / 00.15