İş çıkışı eve gitmek istememiş, daralan gönlünü bir nebze olsun ferahlatmak maksadı ile biraz yürüyüş yapmayı uygun görmüştü. Mesainin son yarım saatinde başlayan yağmura aldırmadan yürüyecekti. Şemsiyesini de yanına alarak mesai arkadaşlarına iyi akşamlar deyip daireden çıktı. Aslında çocukluğundan beri yağmurda yürümeyi severdi. Ancak son günlerde kendisini fazlasıyla yorgun ve halsiz hissettiği için hastalanmama düşüncesiyle şemsiye ile yürümeye başladı. Yürüyüşü yaparken amaçladığı şey kafasını boşaltmak ve bu vesileyle sıkıntılardan yorgun düşmüş kalbini ferahlatmaktı. Ancak pek çok zaman olduğu gibi o nereye giderse düşünceleri de onunla gittiği için bu amaca pek de ulaşamadı. Aslında sürekli kendine telkin veriyor ve düşünmeyeyim düşünmeyeyim diyordu. Ancak Neşet Ertaş'ın da dediği gibi "Kalpten Kalbe Bir Yol var"dı. Demek ki karşısındaki de sürekli onu düşünüyordu ki o da muhatabını bir türlü aklından çıkaramıyor, ne yapsa ne etse sürekli onu düşünüyordu. Üstelik aradan geçen yıllar yarasının kabuklanmasına ve iyileşmesine yardım etmemişti. Bu zamana kadar herkes zaman her şeyin ilacıdır demişti. Hani o zaman? Madem zaman her şeyin ilacıydı, bunca yıl geçmesine rağmen o hala niçin iyileşemiyordu? Beklemediği anda beklemediği iki insandan aldığı derin darbelerin etkileri adeta peşini bırakmıyordu. Yüzeye çıkmak için çabaladıkça daha çok batıyor gibi hissediyordu kendini. Ânı ânına, günü gününe uymuyordu. Bazen unutur gibi oluyor, kısmen de olsa gününü mutlu geçiriyor, fakat bir başka gün yine en derinlerinde hissediyor ve istemsiz bir hüzüne kapılıyordu. İşte bugün de o hüzünlü günlerinden biriydi. Gece uyku tutmamış, onu düşünmekten gözünü kırpmamıştı. Acaba şimdi neredeydi, ne yapıyordu, yanında kimler vardı?... Her şeyden öte, mutlu muydu?... Acaba o da düşünüyor muydu yoksa tamamen çıkarmış mıydı aklından, kalbinden?... Eğer o aklından ve kalbinden çıkarmışsa, bu tarafın da çıkarması gerekmiyor muydu? İnsanoğlu kalbine mukabil bir kalp arardı ya hayatta hani, arkadaşlıkta da hayat arkadaşlığında da bu böyleydi. Ve o kalbine mukabil kalbi bulduğu zaman hisler karşılıklı ise akıllardan çıkmıyor, tek taraflı ise bir şekilde unutulup gidiyordu. Dünyanın düzeni bu şekilde kurulmamış mıydı? Aradan yıllar yıllar geçmişti. Fakat numarasını halen ezbere biliyordu. Geceleyin uyuyamamanın da verdiği sarhoşlukla daha fazla dayanamadı ve eli telefonun tuşlarına gitti. Ahizeden duyduğu 'Aradığınız numara kullanılmamaktadır' cümlesi bir bomba gibi patladı beyninde. Şok olmuştu. Acaba dedi,o tamamen unuttu mu beni? Gerçekten aklından ve kalbinden silip attı mı? Beni unutmasına yardımcı olmak için mi numarasını değiştirdi yoksa? Bu soruların hiç birinin cevabını bilmiyordu. Kendisine ciddi manada zarar veren bu iki kişiden birini bırakıyor diğerini düşünüyor ve kendisine bu kötülüğü niçin yaptıklarını anlamaya çalışıyordu. Ancak zaman içerisinde o da öğrenecekti ki 'bana bunu niye yaptı' cümlesi cevapsız bir cümleydi. Buna kafa yormak anlamsızdı. Zira insanoğlu her türlü vefasızlığı ve kötülüğü gösterebilecek bir canlıydı. Madem umulmadık anda sırtını dönüp gidecekti, madem her şeye rağmen yapayalnız bırakacaktı o halde niçin zamanında gelmiş ve bazı şeylere inandırmıştı? Madem kendisi bile kendinden emin değildi, keşke hiç karşısına çıkmasaydı... Bu düşünceleri kafasında çevirirken şemsiyenin giderek koluna ağır geldiğini, daha fazla taşıyamayacağını hissetti. Üstelik evi ile iş yeri arasındaki ormana yaklaşmıştı yürüye yürüye. Ormanın nispeten tenha olmasından faydalanıp içinde tuttuğu duyguları bir anda salıverip rahatlamak istiyordu. Açıkçası o anda etrafta kendisini görecek birilerinin olması da umurunda değildi. Kalbi dolmuş, Birecik köprüsünün altından geçen Fırat gibi fokur fokur kaynamaya başlamıştı. Ağırlaşan kolunu yere bırakmasıyla yağmur damlaları başına, gözyaşları yüzüne döküldü. Serbest kalan duygularının etkisiyle bir anda hüngür hüngür ağlamaya başladı. Cevapsız bir soru olduğunu bildiği halde neden demekten alamadı kendini. Madem hiçbir zaman var olmamış gibi tüm izlerini silip ortadan kaybolacaktın, acaba bunlar yaşandı mı, acaba o gerçek miydi yoksa hiç olmadı mı dedirtecek kadar izlerini kaybettirecektin, madem kendinden ve duygularından emin değildin; o halde keşke hiç karşıma çıkmasaydın diye haykırdı ağlarken. O sırada karşıdan gelmekte olan anne ile ilkokul çağındaki oğlunu fark etmemişti bile. Çocuk onu parmağı ile göstererek 'Anne, hani erkekler ağlamazdı?' deyince kadın çocuğu apar topar susturmaya çalıştı. Ama kadının bu çabası nafileydi. Çünkü hepsini duymuştu bile... Erkeklerin de kalbi vardı ve incindikleri zaman onlar da ağlardı. Adam, koluna yük olmuş şemsiyesini, tek şemsiyenin altına sığışmaya çalışan anne ve oğluna uzatırken çocuğa gülümsemişti. Adeta bir yükten kurtulmuş gibi hissetti şemsiyeyi verince. Ve ruhundaki diğer yüklerden kurtulmak istercesine ağlayarak yoluna devam etti. Yalnızlığına, duvarlarda sesinin yankılandığı evine doğru yol aldı...
21 Ağustos 2020 / KONYA / 22.41