03 Nisan Salı günü öncelikle Florya Atatürk Deniz Köşkü'ne gittik. Banliyo treni ile gidip köşke varmak için biraz yürüdük. Giriş çocuklara ücretsiz, yetişkinlere 2,5 TL.
Giriş Bölümü:
Milletvekilleri bu odalarda kalıyorlarmış:
İşte Atatürk için denizin üstüne tam 45 günde yapılan deniz köşkü:
Köşkün sahili. Atatürk burada kayığa binmiş ve denize girmiş:
Köşkün girişi:
Köşkün içinde fotoğraf çekmek yasaktı. Ziyaretçileri görevli rehberler gezdiriyor. Girişteki büyük salondan başlayan gezi, rehberlerin verdiği bilgiler eşliğinde devam ediyor. Biz gittiğimizde çok sayıda anaokulu çocuğu gelmişti. Birlikte gezdik. Köşkün içinde Atatürk'ün ve manevi kızı Ülkü'nün orijinal eşyaları-kıyafetleri sergileniyor. Burada Evren de dahil cumhurbaşkanları kalırmış yazlık gibi. Evren'den Özal devrine geçilince Özal kalmamış ve köşk Milli Saraylar'a devredilmiş. Böyle olunca Dolmabahçe Sarayı'nın deposunda duran orijinal eşyalar da tekrar çıkarılıp köşke konmuş ve müze halinde ziyarete açılmış.
Milletvekillerinin kaldığı bölümden bir fotoğraf:
Köşkten çıkınca İstanbul Akvaryum'a gitmek üzere yola koyulduk. Daha önceden Esenler civarındaki Turkuazo'ya gitmiştim. Ancak İstanbul Akvaryum'u görünce Turkuazo solda sıfır kaldı. O kadar büyük ki. Gez gez bitmiyor. Girişler sivillere kişi başı 29 TL. Ama emin olun kesinlikle o paraya değer. Talebelere ve aile halinde giriş yapan kişilere indirimler var. Sitelerinden bakıp inceleyebilirsiniz. Köşk ile akvaryumun arası baya var. Biz sahilden yürüyerek gittik. Akvaryumun yan tarafları inşaat halinde. Oradaki görevlilerin söylediğine göre bu alanlar da akvaryuma dahilmiş ve genişletme çalışmaları-ek binalar yapılıyormuş. Buraya giderken rahat spor bir ayakkabı giyin. Çünkü emin olun gezerken ayaklarınıza kara sular inecek =)
Yeşilköy Atatürk Hava Alanı ile akvaryum çok yakın. Tepenizden vızır vızır uçaklar geçiyor:
İşte İstanbul Akvaryum'un girişi:
Biz sahilden yürüyerek geldiğimiz için akvaryuma varınca girmek üzere ön tarafa dolandık. Eğer araba ile ana yoldan gelirseniz ya da İETT ile gelirseniz zaten ön tarafta olacaksınız ve hemen yakında durak var.
Akvaryum'un iç girişi:
İçeride bölümleri ayrı ayrı yapmışlar. Pasifik, Cebeli Tarık, Yağmur Ormanları, vs... Deniz deyince aklınıza her neresi geliyorsa her biri için ayrı ayrı bölümler var. İçeride her şey düşünülmüş. Çok geniş bir alanı gezdiğiniz için aralarda oturup dinlenecek banklar, tuvaletler, kafeteryalar var. Girişte akvaryumu tanıtan harita var. Ondan almanız faydanıza olur. Sonra da yollardaki okları takip ederek gezinize devam edebilirsiniz. Oklar sizi yönlendiriyor zaten.
Bildiğimiz bilmediğimiz bir sürü canlı türü vardı. Her biri için kendi doğal yaşam ortamları oluşturulmuş. Rahatsız olmamaları için flaşlı fotoğraf çekimi yasak. Çektiklerimden en görünür olan bir kaç tanesini seçtim sizin için:
İstanbul'un minyaTürk'ü gibiydi bu bölüm:
Bu vatoz hamile olduğu için bulunduğu havuzun bir bölümüne ağ gerilerek oraya alınmış. Doğumda diğer balıklar yavruya zarar vermesin diye böyle yapmışlar:
Barbaros Hayrettin Paşa maketi:
Akvaryumun bir bölümünde küçük bir balkon var. Balkonda 1 TL ile çalışan dürbünlerden var. Bu da balkondan çekilmiş bir fotoğraf:
Deniz altı bölümü:
Tarihteki deniz savaşlarını böyle küçük maketlerle sergilemişer. Önlerinde dürbünler var:
Bu bölüm, eğilmeden ayakta duramayacağınız kadar basık. Tavanda gördüğünüz deliklerin içine gelip ayağa kalkıyorsunuz. O deliklerin içi camdan. Yukarıdaki akvaryumun içine adeta başınızı sokmuş gibi oluyorsunuz. Sanki üstünüze üstünüze geliyor balıklar. Biz ordayken bir grup genç geldi. Kızlar korkudan çığlık çığlığa bağırdılar =)
İşte bu da o deliklerden birinin içi. Buradaki balıklar ufak:
Antartika bölümü:
Penguen maketi:
Bu kütle gerçekten buz. Üzerinde "Türkiye'nin tek buzdağı. Lütfen dokunun." yazıyordu. Her gelen dokunuyor zaten:
Batık bölümü:
Akvaryumdaki köpek balığının resmini çekiyordum. O sırada akvaryumun önünde duran bir ufaklık da cama yansımış =)
Dalgıçlar. Sanırım isteyen girebiliyormuş:
Gezinin en son kısmı Yağmur Ormanları Bölümü. Öyle değişik ki. Kendinizi gerçekten farklı ve doğal bir ortama gitmiş gibi hissediyorsunuz. İçeride sıcaklık ve nem çok yüksek. Kıyafetleriniz üstünüze yapışıyor. Tavandan sürekli nem yağıyor:
Yağmur ormanlarındaki balıkları bakıcısı beslerken:
Şu aşağıdaki hayvanın adı Kapibard imiş:
Bu bölümde ücretli olarak fotoğraf çekinip alabiliyorsunuz Turkuazo'daki gibi:
Akvaryumdan çıkınca yine sahilden yürüyerek Florya Sosyal Tesisleri'ne gittik. Ancak arası baya vardı. Bir de üzerimizde onca yol yürümenin yorgunluğu olunca, Florya Parkı'nda dinlene dinlene gittik:
İstanbul'a önceki gelişimde Tuzla civarındaki Dragos Sosyal Tesisleri'ne gitmiştim. Bu defa da Florya'ya gittim. Gerçekten ikisi de çok güzel ve çok temizdi. İstanbul'da yemek yemeye korkuyor insan içinde ne vardır, güvenilir midir diye. Bu sosyal tesisler Büyükşehir Belediyesi'ne ait. Öyle olunca içim daha rahat etti. Tabi yine de et yemedim =) Ve gördüğüm/gittiğim her sosyal tesis deniz kenarında deniz manzaralı idi. Sevdiklerinizle güzel vakit geçirmek için ideal yerler. Sahilden tesise girerken sağ kolunuzdaki bina restaurant bölümü. Balık vb yiyecekler varmış o kısımda. Sol tarafta ise hem açık hem kapalı alanlı kafeterya bölümü var. Fast food tarzı yiyecekler, pastalar, çay-kahve, vb var. Biz açık bölüme oturmayı tercih ettik. Hafta içi olmasına rağmen o kadar kalabalıktı ki! Zaten self servis. Bazı insanlar yiyeceklerini tepsilerle alıp aşağı inip parka oturuyorlardı yer yokluğundan. İşte tesise giden insanlar:
Burası tesisin fast food kafeterya bölümü:
Bu da girişteki yastık heykeli. Ne anlamda yapılmış bilemedim =)
Parktaki bu küçük arabalar çok şirin görünüyorlardı:
Her yan lale ve çiçek doluydu:
Ve en sevdiğim, beyaz papatyalar...
Bu da parka sahil tarafından değil de anayoldan gelirseniz gireceğiniz giriş kapısı. Biz buradan çıktık:
Bir sonraki yazıda görüşmek ümidiyle. Umut hep vâr olsun.