Bir garip anacığı vardı hayatta Zeynep'in, Esma Ana. Aslına bakarsanız o da öz anası değildi. Ailesi onu filmlerdeki gibi cami avlusuna bıraktığında sahip çıkıp evlat edinen kadındı Esma Ana. Zeynep'e ışık olmuş, yıllarını vermişti. Ne var ki bir ay önce kaybetmişti Esma Ana'sını Zeynep. Henüz onun yokluğuna alışamamışken bir de en sevdiğinin ihanetine uğramıştı. Yok yok. İhanet dediysem yanlış anlamayın. Aldatma değil. Tek ihanet aldatmak mıdır sanki? Yıllarını adadığın bir gönlü yarı yolda bırakmak da ihanettir mesela. Yahut verdiğin sözden dönmek...
Vakit öğlen sonu olmuş, Zeynep pencere önünde dışarıya dalmıştı. Son üç saattir kıpırdamaksızın oturduğunun farkında bile değildi. Yoldan gelip geçenleri izliyordu. Bir yandan da radyo çalmaktaydı. Ocakta kısığa yakında kaynayan çaydanlıkta neredeyse su kalmamıştı. Pek bi severdi çayı. Ve fakat efkarından onu içmeyi dahi unutmuştu. O sırada radyoda bir şarkı çalmaya başladı. "Onların" şarkısı... Şarkıyı işiten Zeynep'in gözlerinden istemsizce yaşlar boşanmaya başladı. Belli ki yüreğine çöreklenen sancının dışavurumuydu bu yaşlar. Nasıl da içli söylüyordu Zeki Müren:
"Sevgimizin aşkımızın üstünden
Sene geçti, mevsim geçti, ay geçti Rüyamızın hülyamızın üstünden
Yağmur geçti, dolu geçti, kar geçti
Ne birleştik ne ayrıldık biz senle
Kış geçti, bahar geçti, yaz geçti...
Bu aşkın bu sevdanın üstünden
Hayat geçti, ömür geçti, yaş geçti..."
En çok da "ne birleştik ne ayrıldık biz senle" cümlesine takılmıştı. Zaman akıp gidiyordu. Hayat geçiyordu. Telafisi yoktu bir sarmal misali yitip giden vakitlerin. Lakin sevdiği, Mehmet'i; ona umutların en güzelini aşılayan, yaşama sevincinin en hakikisini veren güzel gözlü adam; en derin acıyı yaşatmıştı Zeynep'e. Bir korkak gibi "ben vazgeçtim" demişti. "Senden, sevdamızdan, umutlarımızdan vazgeçtim." demekti bu. Esma Ana vefat edeli bir kaç hafta olmuştu ki Mehmet de terketti Zeynep'ini. Acılar bir kor gibi sinesinde yanarken kulağına bir ses geldi güzel kızın. "Ağla" diyordu bu ses. "Ağla, bağır çağır, dök içini. Dök ki rahatlayasın. Hatta ağzına geleni say. Haketti o!" Birdenbire kendisine hayır dedi. "Olmaz. Ağzıma geleni sayarsam yüreğimin yangınıyla dilimden istemediğim bir şey çıkabilir. Oysa ben her şeye rağmen onu... Yani... Şeyy... " Bir an sustu, duraksadı. Mehmet'in hiç bir şey yaşanmamış gibi normal hayatına döndüğünü ve kendisine yeni bir yol çizerek mutlu olduğunu biliyordu. Sonra şu cümleler döküldü dudaklarından:
"Ben zaten mutsuzum. Bu hikayede birisi mutsuz olacaksa o benim Mehmet. İki kişinin kederli olmasına ne gerek var? Ben yaşattığın bu gam ile bu sevdanın diyetini fazlasıyla ödedim. Sana çekecek bir acı kalmadı. İçimizden biri bari mutlu olsun. Sen mutlu ol. Her şeye rağmen..."
Ah be Mehmet! Ne ettin sen bu güzel yürekli kıza? Neden incittin onun nazenin kalbini? Üstelik Esma Ana'sı da yok artık. Tam da sarıp sarmalayacağın vakit niçin buzlar ülkesine attın onu?
Radyoda yeni bir şarkı çalmaya başlamasına rağmen, Zeynep'in kulaklarında aynı ses yankılanıyordu:
"Sevgimizin aşkımızın üstünden"...
14 Mart 2017 / KONYA / 01.05