27 Ekim 2016 Perşembe

Şehit Astsubay Ömer Halisdemir

15 Temmuz hain darbe teşebbüsünden sonra ülkemizde Ömer Halisdemir'i tanımayan kalmadı. O gece hainlere İLK KURŞUNu sıkan kahramanımız Ömer Halisdemir...
Komutanı kendisini arayıp nöbet yerini koruması emrini verdiğinde "Emredersiniz Komutanım" diyor. Komutan soruyor "Oğlum Ömer bu işin sonu şehadet biliyorsun değil mi?" "Evet biliyorum komutanım" Bu nasıl bir teslimiyettir! Nasıl bir iman gücüdür! Adını ve hikayesini öğrendiğim ilk günden beri hep kabrini ziyaret etmek istiyordum. 9 ekim 2016'da kısmet oldu. Allah'a şükür, isteğimi kırmayan aileme de teşekkür ediyorum. 

Konya'dan çıkıp Niğde Bor'a bağlı Çukurkuyu Köyü'ne yöneliyoruz. Yolda Kaymak ve Köpük'e yani yeğenlerime anlatıyorum:
-Nereye gidiyoruz biliyor musunuz?
- Ömer Halisdemir'in kabrine.
-Peki Ömer Halisdemir kim biliyor musunuz?
-Kim?
-15 Temmuzda hain düşmanlar ülkemizi ele geçirmeye çalıştılar. Ömer Halisdemir ve onun gibi onlarca kişi Allah'ın izniyle düşmandan ülkemizi kurtardılar. Ömer amcanız ilk kurşunu sıktı. Düşmanla savaşıp vatan için, Allah için şehit oldu. Bütün bunlar siz uyurken oldu. Şimdi biz kabrine dua edip ona teşekkür etmeye gidiyoruz.


Öncelikle "Kızılca Kasabası'na Hoşgeldiniz"yazısı görünüyor. Oradan girip ilerleyince Çukurkuyu'ya dönülecek yere ulaşıyoruz.


Her yerde bayrağımız ve Ömer Halisdemir'in fotoğrafları var. Girişteki bir petrolde "ruhun şad olsun Çukurkuyu'nun aslan evladı" yazılı pano var. Kabre gidilecek yoldaki kocaman bayrağımızı taaa yolun ilerisinden bile görebiliyorsunuz.


Ve işte şehidimizin kabrindeyiz. 


Tarifi zor bir duygu yoğunluğu var burada. Ne yapıp edin ilk fırsatta muhakkak gelin derim.



Aradan üç ay geçmesine rağmen etraf ziyaretçi kaynıyor. Türkiye'nin her yerinden akın akın gelenler var. Kimi özel aracıyla gelmiş kimi tur gibi birleşerek gelmiş.

Ziyaretimiz bitince köyün içine yönelip şehidin taziye evine ulaştık. Beyler kapının önünde oturuyorlar. Evin içi ve avlu hanımlardan tıklım tıklım. Zannedersiniz ki defin yeni yapılıp eve dönülmüş.O derece kalabalık, o derece taze.

Şehidimizin anacığının o pamuk ellerinden öperken ona çok söylemek istediklerim vardı. Lakin o an hiçbir şey konuşamadım. Sadece başınız sağolsun diyebildim. Ona demek isterdim ki "anacığım sen ne mübarek bir kadınsın ki vatana böyle yiğit bir evlat doğurdun. Ben bugün, senin hiç tanımadığım oğlun için ağlıyorum. Senin oğlun bugün benim ağabeyim. Tüm Türkiye'nin kardeşi, babası, evladı, ağabeyi..." Ve bu güzel anaya aylardır aklımı kurcalayan bir soruyu sorabilmek isterdim. Eğer boğazım düğümlenmese ona derdim ki "Anacığım senin yiğit oğlun nasıl yaşadı nasıl bir iyilik yaptı ki bu mertebeye kavuştu? Bu memleket sayısız şehit gördü. Ancak biz tüm şehitlerimizi vatan payidarken uğurladık. Oysa senin oğlunun şehadeti, vatanın ya kalması ya düşmesi demekti. Nasıl bir iyilik yapmış, nasıl güzel ve istikametli bir hayat yaşamış olmalı ki; hiç kimsenin kendisini tanımadığı 80 milyonluk Türkiye'de bugün herkes onun adını biliyor, onun arkasından ağlıyor, milyonlar cenaze namazına katılıyor, şehadetinden beri milyonlar onun için dua ediyor ve üç ay geçmiş olmasına rağmen bugün hala kitleler onun kabrini ziyarete geliyor. Nasıl yaşadı? Nasıl yaşadı ki böyle güzel öldü? Hani dinimiz der ya 'nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz' diye. Senin oğlun nasıl yaşadı ki böylesi bir mertebeyi hak etti?" Bu soru gerçekten aylardır zihnimi meşgul ediyor. Cevabı arıyorum; bulmak istiyorum. Buna cevaben sadece 'Ömer Halisdemir iyi bir insandı' demek yetmez. Zira pek çok kişi iyi insan olabilir ama kimse kolay kolay böyle bir mertebeye kavuşamıyor. Neticede her şey nasip, evet. Ama Ömer Halisdemir nasıl yaşadı ki böyle bir nasibi oldu? Keşke bu sorunun cevabını duyabilsem...

Ev civarında bir araba takılıyor gözüme. Üstünde "kadere inanan insanı ölümle korkutamazsınız." yazıyor:


Çukurkuyu'da başınızı çevirdiğiniz her yerde Türk bayrakları ve Ömer Halisdemir posterleri var.

Evdeki ziyaretimiz bitince Kocaeli Belediyesi tarafından yapılan Şehit Astsubay Ömer Halisdemir Parkı'na uğruyoruz.





Konyamıza dönmeden evvel yol yorgunluğunu ve duygu yoğunluğunu bir parça topraklamak için güzel bir parkta piknik yapıyoruz.


Yeni bir yazıda buluşmak ümidiyle. Umut hep vâr olsun...