02 Nisan Pazartesi günü ilk olarak Emirgan Korusu'na gittik. Burayı Muhterem Abla'nın bloğunda görmüştüm. Çiçeklerle ve lalelerle bezenmiş; piknik yapmak ve kafa dinlemek için çok uygun bir yer. Bu fotoğrafta çiçeklerden Hazreti Mevlânâ'ya atfedilen resmin yapıldığı görünüyor:
Koruluğun girişte bulunan haritası:
Çiçekten semazen desenleri:
Yalnız bir yaprak:
İstanbul'da lale festivali başlamış olmasına rağmen, lalelerin bir çoğu henüz açmamıştı. İşte açanlardan bir örnek:
Emirgan Korusu'nda Beyaz, Sarı ve Pembe olmak üzere üç köşk bulunuyor. Türk filmlerinden bilirsiniz bu köşkleri. Her biri restaurant ve çay bahçesi hizmeti veriyor şu günlerde. İşte Beyaz Köşk'ün yandan görünüşü:
En sevdiğim, beyaz papatyalar...
Beyaz Köşk'ün bahçesinde çay keyfi:
Beyaz Köşk'ün içinden tavan ve duvar manzaraları:
Henüz açmamış laleler:
Korulukta gördüğünüz birbirinden güzel çiçekleri almak isterseniz uzağa gitmenize gerek yok. Çiçek satış mağazası:
Canım Urfam'da da çok gördüğüm fakat adını bir türlü öğrenemediğim ağaç:
Emirgan Korusu'nun her yeri çiçek. Oturacağınız banklar bile:
Sarı Köşk'ün önden görünüşü:
Sarı Köşk'ün diğer taraftan çift katlı görünüşü:
Pembe Köşk:
Korudan deniz manzarası:
İçi oyulmuş bir ağaç:
Çiçeklerden olimpiyat meşalesi ve olimpiyat halkası deseni yapmışlar. Bu meşale:
Ve halkalar:
Girişte bulunan lale maketi:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Amblemi:
Emirgan Korusu'ndan sonra anayola indik. 42T otobüsüne binip Atatürk Arboretumu'na yöneldik. Bahçeköy tarafı diye geçiyor. Vakti bol olanlar otobüs durağının karşı ilerisinde bulunan Sabancı Müzesi'ne de gidebilirler. Ben gidip görmedim. İşte otobüs durağından ve otobüsün içinden çektiğim fotoğraflar:
Filmlere konu olmuş meşhur Tarabya Oteli:
Sahilde yürüyen insanlar ve antika görünümlü fayton:
Burası Arboretum'a giderken ineceğiniz durak. Trafik ışığının arkasında küçük bir levha var ama tam görünmüyor bile. Solda ise bir iskenderci:
Eğer bizim gibi toplu taşıma aracı ile giderseniz, vızır vızır araba geçen bu yolu ne yazık ki yürümeniz gerekiyor Arboretum'a kadar:
Atatürk Arboretumu (Canlı Ağaç Müzesi)'nin girişi:
Atatürk Arboretumu kişi başı giriş ücreti 2 TL.
Burada belirtmek istiyorum ki Atatürk Arboretumu güzeldi. Ancak Oylat, Cerrah, Doğu ve Batı Karadeniz, Gölcük, Abant, Karagöl, Kestel gibi doğal yerleri gördükten sonra Arboretum bana olağanüstü gelmedi. Arabası ve zamanı olan, doğayı seven gidip görsün tabi.
Arboretum'dan manzaralar:
Alttaki fotoğrafta solda gördüğünüz küçük kulübede dokunmatik bir ekran var. Bulmak istediğiniz ağaç/ot türünü bu ekrandan aratıp Arboretum'un hangi kısmında olduğunu öğreniyorsunuz. Bitki türleri hakkında çok ayrıntılı bilgiler, Arboretum haritası, vs... Çok güzel bir hizmet.
Arboretum'dan çıkınca indiğimiz duraktan binmedik. Bir durak yukarıya yürüdük ve yine 42T otobüsüne binip Taksim'e indik. Burası durağa yürüdüğümüz yol:
Ve burası da yürüdüğümüz durağın karşısındaki Orman Fakültesi:
Otobüsten çekilen fotoğraflara devam:
Hisar:
Köprünün altı =)
Taksim'de şimşirlerden yapılmış kedi maketi:
Taksim Meydanı'ndaki anıt:
Meşhur İstiklal Caddesi Tramwayı:
İstiklal Caddesi:
İstiklal Caddesi'ndeki asırlık Ayia Triada Kilisesi:
İlk defa aktif kullanımdaki bir kiliseye girdim. İçeride fotoğraf çekimi yasaktı. Üstelik ayin vardı. Kilise görevlisi "Girin ama içeride gezmeyin. Dua var. Bir uçtan bakın." dedi. Girdik annemle. Papaz bir şeyler okuyordu. Hani filmlerde oluyor ya, makamlı ayin sözleri. İşte onlardan. Kapıda birden bizi görünce şaşırdı. "Nereden çıktı bunlar" der gibi bakıp durdu =) Hem okudu hem bize baktı. Papazdan sonra ayine katılanlar okuyorlardı. Papaz'ın karşı tarafında oturan kişiler. Ancak o kadar bakınmamıza rağmen karşıda hiç kimseyi göremedik. Ses var, görüntü yok. Bir an kasetten mi yayınlanıyor acaba diye düşünmedim değil.
Taksim'de gördüğüm bu çöp, çeşitli şehirlerin çeşitli belediyelerinde gördüğüm çürümüş sac çöplerden çok çok daha iyi ve akıllıca. Çöp ağzı var sadece. Oraya poşet takılmış. Bitince belediye görevlisine sadece poşeti alıp atmak ve yerine yenisini takmak düşüyor.
Bindiğimiz otobüs bizi Beyazıt'a götürüyordu. Bu da Zeyrek Yokuşu'ndan geçerken çektiğim restorasyon halindeki Zeyrek Sarnıcı'nın bir bölümü:
Pertevniyal Valide Sultan Camisi:
Ve nihayet Beyazıt'tayız. Oradaki bir esnaftan öğrendiğime göre Kapalı Çarşı'nın 23 kapısı varmış. Biz Beyazıt Kapısı'ndan girdik:
Çarşı her zamanki gibi kalabalıktı:
Çarşının içinde çinili bir çeşme:
Çarşının sokaklarından birinde Yağlıkçılar Caddesi'nde bulunan ve merdivenle çıkılan Çakır Ağa Camii:
Ve otele dönüş yolunda gördüğümüz Köprülü Mehmet Paşa kabri. Allah (celle celaluHu) rahmet eylesin:
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle. Umut hep vâr olsun...
Sevgili Aslıhan,
YanıtlaSilBir kaç gündür İstanbul gezini merakla takip ediyorum.
Gezdiğin yerler inan nefesimi kesiyor, Maşallah bir güne ne çok yer sığdırmışsınız.
Emirgan'a bu yıl fırsat bulup hemen gidemedim, dün gittiğimde de lalelerin çoğu yapraklarını dökmüştü.
Çuha çiçekleri ile yapılan peysajların çoğu yok olmuştu.
Birde park o kadar kalabalıktı ki, hafta içi bir günde ben bu kadar kalabalığı ilk defa gördüm.
Kalabalık ve trafik yüzünden taksiler bile Emirgan'a gitmek istemiyor.
Arboretuma giderken otobüsten inince yürünen yolun ne kadar tehlikeli olduğunun farkındayım, eşimle araba ile gittiğimiz zaman "kızımla bir gün gelsem buradan mı yürüyeceğiz" diye dikkatimi çekmişti.
Parkı hem kış hemde sonbaharda gördüm, yaz resimlerini internetten gördüm ama galiba en etkileyici zamanı kızıl-kahverengi ve sarının binbir tonuna büründüğü sonbahar zamanı.
Teşekkürler Muhterem Abla. Mümkün olan en çok yeri gezmek için gitmeden bir tur programı yapmıştım =) Ve yetiştirmek için fazla oyalanmadan gezdik. Çok şükür bir sürü yer sığdı bir haftaya. Emirgan'a hafta içi gittik. Çok tenhaydı diyebilirim. Laleler açmasa da peyzajlar muhteşemdi. Arboretum'a yayalar için güvenli bir yol yapılsa çok iyi olur bence. Sonbahar'ı hayal ediyorum da, bence de çok güzel olur o mevsim. Güzel yorumun için teşekkür ederim.
YanıtlaSilİstanbulda olmamıza rağmen Emirgana bu senede gidemedik ve o güzelim laleleri yine göremedim..
YanıtlaSilEmirganda lale zamanı bir başka güzel yaşanıyor sanki İinşallah seneye kaldı ,İstanbul gezinizi anlatışınız ilgi çekici olmuş vede faydalı ayağınıza sağlık..
Sağolasın sevgili Sevgi. Kısmetse seneye gidersin umarım. Orası lale mevsiminde görülmeye değer hakikaten.
YanıtlaSil