Kim bilir şimdi hangi diyardasın Hazalım.... Bıraktın beni burada bir başıma, yapayalnız. Oysa ne olurdu giderken beni de yanına alsaydın? Ben hep gözlerinin içine bakmadım mı? Ben hep yüreğinin gerçekte hissettiğine şahit olmadım mı? Herkes seni garip olmakla suçlarken, ben hep hülyalı gözlerindeki mefkureni desteklemedim mi? Sen her şeyi bir kenara bırakıp sırat yolunda emin adımlarla yürürken, ben gizli aşikar ellerini tutmadım mı? Ne vakit yalnız bıraktım seni? Ne vakit desteklemedim? Ne vakit 'yeter artık' dedim de koyverdum gittum seni?
Oysa sen, sen yanımdan salına salına geçip gittin de ardına dönüp bir of demedin. Demedin ki ne olacak hali arkada kalanın? Peki şimdi merak ediyor musun ne yapıp ettiğimi? Ben hala her temmuz aynı günde o kuyuya gidiyorum. Hani içine mor papatyaların atıldığı o kör kuyu var ya, oraya. Her şey bıraktığın gibi. Çocuklar hala gülüyor kuyunun etrafında koşuşurken. Civardaki trafik hala yoğun. Aşıklar gelip geçerken mor papatyalar atıyorlar kuyuya "aşkımız bitmesin, bu papatya bu kuyudan çıkmadıkça ayrılmayalım" diye.Ve ben hala çay içiyorum. Ama yalnız... Sahi, biz de mor papatya atmamış mıydık birlikte o kuyuya? Peki biz niye ayrıldık Hazalım? Sen niye koyverdun gittun beni? Sahi niye?...
12 Kasım 2017 / KONYA /00.08
ıyı bır sıte
YanıtlaSil