6 Ocak 2012 Cuma

Darağacında


"Ah ne varsa güzellikten yana,
Bölüştüm, büyümüştüm.
Bu ne yaman çelişki?" demiş ya şair, sen daha büyümeden öğrenmiştin bölüşmeyi neyin varsa Abdullah. Bunu hep Allah rızası için yaptın. Ben şahidim. Fakat niyetin içinde kaldı be dostum! Benden başka kimse anlamadı seni. Olsun gözüm, bir ben de olsam anlayan, anlaşılmak güzeldir. Emsalsizdir etrafta bunca yanlış anlayan varken.

Genç yaşında “penceresiz kalmak” ne kadar kötü ise, biliyorum ki pencereli evlerde penceresiz hissetmek daha da bir yorar insanı. İyilik güzellik adına atarsın da bütün adımlarını, sonu hep bir çelişkiye çıkar. Anlatmaya çalıştıkça yorulursun; anlaşılmadığını gördükçe batarsın adeta bataklığa. Çabalar çabalar ama hep aynı noktada kalırsın. Bir lâbirenttir seni içine alan. Sen çırpınırsın. Ama anlamazlar Abdullah. Sen çırpındıkça her şey daha güzel olsun diye, aslında daha da batarsın. Sebep arama boşuna. Yalnızca bir tek kelime yeter bunu açıklamaya: Önyargı. O girmiş ise bir kalpten içeri, ne edersen et, asla anlatamazsın. Kimi zaman doğduğun yerden dolayı yaftalanırsın. Orada doğdunsa sen de kesin oranın çoğu halkı gibisindir. Adları kötüdür ya onların, sen de kesin kötüsündür. Kimi zamansa aynı evde doğup büyüdüklerin bile anlamazlar seni. Ne yana koşsan boşa düşer ellerin. Düşünmediklerinle ithaf olunur, duyduklarınla şok yaşarsın. Bakarsın ki hiçbir açık kapı kalmamış etrafında, “İyi ki Allah var, o biliyor gönlümü” der, sükûn bulursun. Yargısız infazların yapıldığı gecelerin sabahlarında, darağaçları kurulmuştur çoktan meydanına tüm halkların. Artık ne desen boş, ne yapsan fuzulidir. Ve işte asıldın Abdullah. İşte sen yaşarken kanın bulaştı herkesin eline. Artık düşlerin kırık, kaburgaların çatlaktır. Ve yüzünde cehennemsi bir isyan*. Şimdi hangi rüzgârlar durultur yürekleri, hangi yağmurlar yıkar ki ellerdeki bu kanı? Artık sen asla eski sen olmayacaksındır. Bir yanın hep kırık dökük, bir yanın hep ezik, hep sevinçsiz. Bu kimin umurundadır gözüm? Senin kanını fütursuzca ellerine bulaştıranlar şimdi senin bu durumuna üzülecek değillerdir ya! Anlarsın bir gün, inandığın doğrular doğru değilmiş. Herkes hısımca bakmazmış hayata. Sen hısımız sanıp safça yaşadıkça, hasımların oluyormuş meğer. Çehrelere, dahası gönüllere takılmış sahtelik kokan maskeler görmek etrafında, incitir küçük yüreğini. Anlayamazsın, nasıl bu kadar rahat yıkar insanlar bir başkasının hayatını. Nasıl bu kadar denîleşir “insan” dediklerin, anlayamazsın. Neylersin Abdullah! Dünya böyle bir yerdir işte. Düşünürsün sonra. Bu maskeli güruha insan deniyorsa, peki ya nerede “insan kardeşim” dersin. Bunlar insansa, nerede “insan kardeşim”?...

Arama gözüm, bırak her şey öylece kalsın. Unutma, darağacı daraltamaz senin özgür yüreğini. Suretindir orda sallanan. Yüreğinse, içindeki gamla bâkî…

05 Ocak 2012 / KONYA / 17,57

9 yorum:

  1. Yüreğimin mızrabı hüzün notalarından bir ezgi tutturmuş
    gidiyor.Bense hala kaybolamadığım sevda mağaralarının içinde elest bezminde sesler arıyorum.Umudun yoksa hiçbirşeyin yoktur diyenlere kör bakışlı bir şahin gibi hiddet nağmeleri savuruyorum.

    Eğer mevcudiyetimin ispatı gözlerimin kırmızı çizgilerinden anlaşılacaksa,ve gözlerimin içinde gözlerinden kan akan çocuklar umuda kafa tutuyorsa,ve hala birileri mevcudiyetimin eşitliğine eksi işareti koyuyorsa,söyleyin bana nedir yanağımdan süzülen kanların lügatinizdeki meali.

    Bana yalanların içine sıkıştırılmış doğrular yerine doğruların içine hapsedilmiş yalanlar verin.Zira cehennemden cennet çıkaranlaradır adı konulmamış sevdam!

    YanıtlaSil
  2. Ve adı konulmamış sevdamın güllerini dererken bir şafak vakti, varlığıma göz kapayanların hazin hitamı serilir gözlerimin önüne. Yine de burkulur "insan" yüreğim. O vakit gözlerime hapsolmuş çocuklar için hakiki hürriyet vakti gelmiştir. Ve başlar cehennemden cennet çıkaranların sonsuz bayramı.

    Var olasın Muhterem, her zaman.

    YanıtlaSil
  3. Gönüllerdeki güzel ve ince duygularin kaleme alinisi bu olsa gerek! Kelimeler ve sözcükler insana çok seyi anlatiyor.

    YanıtlaSil
  4. Yüreğin,kendi kanında yıkanan çocuklarca yaralıdır senin çatlamış ellerin en büyük sığınağı yaşlı aşkların hüznü asarsın her şiirin satır sonu okunuşlarına.

    Uçurum boylarında rüzgara direnen gül yazgısı kaderin kederin,kederime tercüman kalemin ucunda hakikattir!

    Bir masalda buluşur iç kanamalı elemler;biz yaşar,biz anlatır,biz ağlarız…

    Ve siz;çocuk yüreğiyle masal dinleyenler!Acıyarak bakmayın bize çünkü hayatın özetidir acı ve tenimizde temize çekmiştir kendini.

    Ve hep bundandır;yüzümüzün düş ülkelerinde kaybetmenin resmi oluşu.

    YanıtlaSil
  5. Ama düşlerin kırık olsa dahi, yüreğin hâlâ kocamandır, hâlâ sıcacık; tüm yaralı çocukları içine alacak kadar.

    Keder yazgısı olmuştur arzı sarı arşı mavi bu coğrafyadaki hüzne sevdalı gönüllerin. "Çocuk yüreğiyle masal dinleyenler" anlayamaz o kederde gizli olanları. Her köşe başında bir tuzak, her duvarın ardında bir kapan varken; inadına özgürlüğe koşar kendi kırmızısını görmüş yürekler. İnsanlığın ellerine bulaşmış o kırmızıyı temizlemek için değildir sarfettiğin çaba. Bilakis, öyle kalsın ki diri olsun tenindeki acının görünürlüğü.

    Kırık düşlerden yepyeni bir hayat kurma çabası, acıyı hiç tatmamış olan nasipsiz kalplere göre bir ütopya olsa da, hakikatin ta kendisidir aslında. Ve gün olur, kurulur o hayat, kurtulur tüm yaralı çocuklar.

    Yüreğin gökkuşağı, yıllanmış aşkın taptaze ve kederlerin hâlâ el değmemiştir, sakladığın yüreğinin taa içinde...

    YanıtlaSil
  6. Ercan Bey, teşekkür ederim teveccühünüze. Bloğuma hoş geldiniz.

    YanıtlaSil
  7. En yırtıcı kalpler,kırılmış kaburgaların ardın-da saklıdır.

    YanıtlaSil
  8. keyifle okudum ..
    kutlarım ..

    YanıtlaSil
  9. Âwdil, ve en kötüsü, bu onların seçimi değildir. Sağolasın Muhterem.

    Seçil, teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Hayatın kendisi bir yorumdur aslında. Özgün ol, kendi hikayeni yaşa.
Yorumlarınızla mutlu oluyorum. Hepinize teşekkürler.