04 Nisan Çarşamba günü gezimize Bezmi Alem Valide Sultan Camii'ni ziyaret ederek başladık. Dolmabahçe'de denize sıfır çok güzel bir cami. Yapandan yaptırandan Allah (celle celaluhu) razı olsun. Nur içinde yatsınlar.
Caminin karşı tarafında bulunan türbe gibi mezarı merak ettim ve caminin önünde bekleyen güvenlik görevlisine sordum. O mezar Balıkesirli bir ailenin aile mezarıymış ama hakkında başka bir bilgi yokmuş.
Camiden yukarı doğru yürüyüp Dolmabahçe Sarayı'na vardık. Girişteki saat kulesi:
Dolmabahçe Sarayı'nı şimdiye dek gezmemem büyük kayıpmış gerçekten. Bina içlerinde fotoğraf çekimi yasak olduğu için sadece dış yüzeyleri alabildim. Ancak ısrarla gitmenizi tavsiye ediyorum. Duvarlardaki perdeler bile orijinal. Saray ana olarak Haremlik ve Selamlık olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Girişte bu bölümler için bilet alıyorsunuz. Diğer her yere, başka bir bilet almadan girebiliyorsunuz. Müze Kart geçmiyor. Her iki bölümü de gezecekseniz Harem+Selam bileti almak daha mantıklı. Ki mutlaka gezin derim. Fiyatlar şöyle:
Haremlik: 10 TL
Selamlık: 15 TL
Haremlik+Selamlık: 20 TL
Öğrencilere indirim var.
Sarayın harem ve selam bölümlerine saatle giriş yapılıyor. Misalen saat 10.00'da İngilizce tur, saat 10,20'de Türkçe tur gibi. Kişileri de sayarak alıyorlar saraya çok yüklenme olmasın ve zarar görmesin diye. Sizi görevli rehberler ayrıntılı bir şekilde anlatarak gezdiriyorlar. Gerçekten muhteşem bir tecrübeydi. Bu geziden en akılda kalan hatıram ise bizim girdiğimiz Türkçe turda orta yaşlı bir hanımın "Bir de Türklere barbar derler. Gelip de taa o yıllarda yaptığımız şu sanatı şu zerafeti bir görsünler." demesi oldu. Emin olun ağzınız açık gezeceksiniz. Hiç vakit kaybetmeden saraya koşun derim =)
Sarayın selamlık bölümü:
Saray bahçesinden denize bakış:
Saray bahçesinden _puslu da olsa_ Kız Kulesi'nin görünümü:
Selamlıktan çıkıp Haremlik bölümüne giderken gördüğüm sazlığa benzer bitkiler:
Sarayın içinde bulunan Saat Müzesi:
Yerdeki toprak saat hakikaten çalışıyordu ve doğruydu:
Camlı Köşk'e doğru giderken sarayın bahçesinde gördüğümüz ve üzerinde Hoca Ahmet Turani Hazretleri'ne ait olduğu yazılı kabir:
Camlı köşk civarındaki hayvan kümesleri:
Camlı köşk:
Bahçede dolanan tavus kuşlarından birisi:
Saraydan çıkıp yukarı doğru devam ettik yola. Ancak sarayın duvarları o kadar uzun devam etti ki, yol boyunca bitmedi. İşte sarayın kapılarından birinin önünde duran ve canlı mı değil mi diye hep konuşulan iki nöbetçi asker:
Gerçekten de canlı olduklarını anlamak çok zor. Adeta göz dahi kırpmıyorlar. Fakat kolay değil öylece beklemek. Çok dikkatli baktım. Askerlerden biri dizini oynattı =) Gençler önlerine gidip fotoğraf çekiniyor ve bakıyorlar. Ancak askerler istiflerini dahi bozmuyorlar. Görevleri kolay değil. Allah yardımcıları olsun.
Saraydan sonra yukarı doğru devam edince Deniz Eserleri Müzesi vardı. Ancak orası bir okul turundan dolayı aşırı kalabalık olduğu için gezmedik ve yukarı doğru devam edip Saray Eserleri Müzesi'ne vardık. Önce büyük bir salona giriyorsunuz. Konser/sergi gibi etkinlikler oluyormuş bu salonda. Biz gittiğimizde de opera konseri vardı =) Bunun arka tarafındaki kapıdan ayrı bir salona giriliyor ve işte orası saray eserlerinin sergilendiği müze bölümü. Müze Kart geçmiyor ve giriş ücreti 2,5 TL. Osmanlı'nın kullandığı eşyaları yakından görmek çok güzeldi. Dürrüşehvar Sultan'ın resim defterine varana dek sergilenmişti. Fotoğraf çekimi yasak olduğu için orada çekim yapamadım. İmkanınız varsa gidip gezin derim. Ancak eşya açıklamalarının tamamına inanmayın bence =)
Müzeden sonra Galata Kulesi'ne geldik. Sokak aralarından yukarı tırmana tırmana vardığımız kulede Müze Kart geçmiyor ve giriş ücreti 6 TL. Görevlilerin gözetiminde sıra ile asansöre binip çıkıyor ve son iki katı merdivenlerden çıkıyorsunuz. Kule şu an özel bir işletmenin restaurantı olarak kullanılıyor. Ziyaretçiler ise balkona çıkıp tek sıra halinde ilerliyor ve etrafı fotoğraflıyorlar. Balkon o kadar dar ki! Yan yana iki kişinin sığamayacağı kadar dar. Ben böyle olduğunu tahmin etmemiştim. Bir de önünüzdeki ilerlemeyince sıkıntı olabiliyor.
İşte Galata Kulesi'nden İstanbul fotoğrafları:
Nasibime hava biraz kapalıydı. O nedenle fotolar yağmur havası gibi karanlık çıkmışlar:
Bu fotoğrafın orta kısmına düşen çatıda bir kuş yuvası ve içinde biri kırık dört yumurta var. Dikkatle bakınca göreceksiniz. Bu nasıl bir yumurtadır ve o çatıda ne arıyor diye merak ettim. Yumurtanın birinin boyu bir metreyi geçiyordu. Düşünün artık. Belli ki maket olarak yapılmış ama ne için ve çatıda ne işe yarıyor anlamadım. Alttaki fotoda ise yakından görünümü var.
İşte bu da yakın halleri. Yandaki çanak antenle kıyaslarsanız boyutunu az çok anlarsınız.
Galata Kulesi'nden Topkapı Sarayı'na bakış:
Ayasofya Camii'ne bakış:
Fotoğraf çekerken bir anda önümde biten ve gagasının büyüklüğünü ilk kez farkettiğim bir martı =) Çekinmedi de. Bir hayli kaldı yanımızda.
Kuleden inince köprüye doğru geldik. Burası ismini şu an hatırlayamadığım ünlü bir pasaj:
Bir altgeçit satıcısının eşyaları:
Ve işte balıkçılar:
Balıkçılar biter bitmez balık lokantaları başlıyor. İstanbul'a her gidişimizde uğradığımız deniz kenarındaki alkolsüz balıkçıda yemek zamanı =) Anneme hamsi:
Bana balık ekmek:
Balık lokantasından çevre manzaraları. Lokanta dediysem deniz kenarına atılmış masa-sandalyeler. Gayet hoş ve doğal bir ortam =)
Yemeğin ardından köprüye çıkıp karşıya geçtik. İşte köprünün üzerinde satılan ilginç bir tatlı. Tulumba tatlısını dev spiraller halinde pişirmişler ve küçük küçük keserek satıyorlar. Bu hamuru nasıl bu şekilde kızarttılar anlayamadım doğrusu. Çok büyük sarmallar halindeydi:
Urfa Tutkunu İstanbul'da da Urfa'dan bir iz buldu =)
Köprüden Yeni Cami'ye bakış:
Eminönü'nden Sirkeci'ye ara sokaklardan geçerseniz, orada bulunan PTT Müzesi. Bu müzeyi bir başka gün gezdik ama fotoğraf çekmek yasaktı. Bu sadece dıştan görünüşü. İçinde PTT'nin kurulumundan beri kullanılan cihazlar, aletler, kıyafetler, kart postallar vb var. Giriş ücretsiz. Saat 16.00'da kapanıyor. Muhakkak gezin derim. Gerçekten çok güzeldi tarihte yolculuk yapmak. Rahmetli büyükbabam PTT emeklisi idi. Onun bize aldığı bir telefon var, eski zaman telefonlarından =) Ondan da vardı müzede.
Bir sonraki yazıda görüşmek ümidiyle. Umut hep vâr olsun.
Uzunca bir aradan sonra yorum yazmaya geldiiim, zati blog ziyaretlerimizi devamlı tutuyorduk :D
YanıtlaSilHay maş. İstanbul kazan sen kepçe olmuşsun :P
ne güzel, ne güzel...:)
Bursa'ya da bekleriz sayın bayan ablacım :))
Hey Maşallah Ne uzun bir konuydu :D
YanıtlaSilBu sefer ki Kareler Güzel :)
Ne güzel gezmişsiniz, bu hafta sonu inşallah biz de gidiyoruz :)
YanıtlaSilHoş geldin Kelebek'im=) Bursa'ya gelmeyeli uzun zaman oldu. Nasipse istiyorum ben de.
YanıtlaSilUrfalı, sonunda sana beğendirebildik desene =)=)
Medura, şimdiden sizlere de iyi gezmeler =)
Gezi notlarınızı okurken emin olun hayran kaldım.İnce detaylara kadar fotoğraf karelerini anlatmanız. Bir kuş yuvasını görünce çok sevindim.Demek Urfa'lı denizciliğede el atmış dediniz.Urfa'lı Cemal'in gemisiyle çok yolculuk yaptım.Ellerine gönlüne sağlık Aslıhan kardeşim.
YanıtlaSilSelam ve saygılarımla.
Sevgili Aslıhan,
YanıtlaSilMaşallah, annenle yine bir güne pek çok yer sığdırmışsınız.
Topkapı sarayına sık sık giden biri olarak, 3 yıl önce Dolmabahçe sarayına ilk gittiğim zaman haşmetinden, içinin şaşası beni çok şaşırtmıştı.
Topkapı sarayı, ne kadar mütevaziyse Dolmabahçe tam tersine çok haşmetliydi.
Fakat gezmek için, içinde özgür olamamak ve resim çekememek hiç bana göre değil.
İçeride resmi çekilecek binlerce obje ve mekan varken tek kare çekememek kötü oluyor.
Geçen yıl yine gittim, dışarıdan farklı resimler çektim ama araya blogspot yasağı girdi.
Şimdi resimler arşivimde yayınlanmayı bekliyor.
Galata kulesinin bizim aile için yeri başkadır, yıllar önce eşimin abisi gazinonun fotoğraf işlerini yapıyordu.
Eşimde arada bir abisine yardıma giderdi ama ne ilginçtir ki ben halen galata kulesine gitmedim : )
Bu arada;
Ben o maket kuş yumurtalarının bir proje için oraya yerleştirilmiş olduğunu düşünüyorum.
Bahsettiğin tatlı, halka tatlısı olarak satılıyor.
Bazen böyle büyük sarmal halde, bazen de küçük halkalar halinde satılıyor.
Ve aleykum selam Sabri Ağabey. Çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilMuhterem Abla güzel yorumun için teşekkür ederim. Topkapı'ya bir kaç kez gittim. Dolmabahçe'ye ise bu ilk gidişim. Ben de aynı şeyleri düşündüm gezerken. Biri alabildiğine sade, diğeri olabildiği kadar ihtişamlı. İkisi de ayrı ayrı güzel bence. Dolmabahçe'de görüntü almaya izin vermemeleri beni sevindirdi aslında. Ne kadar az yıpratırsak o kadar iyi. Bizden sonraki nesiller de görebilsin dedelerinin eşyalarını. Galata Kulesi'ne ilk fırsatta git bence. Ama biz gittiğimizde çok kalabalıktı, bilmiyorum her zaman öyle midir. O kalabalıkta yürümek bile çok zordu =) Kuş yuvaları bence de bir projedir. Ama ne =)
YanıtlaSilBu tatlıya Konyamız'da da halka tatlısı denir ama büyüklüğü bir simit kadar olur. Böyle sarmalını ilk kez Birecik'te görmüştüm. Ki o da ufak boy yuvarlak borcam kadardı. Bu ondan da büyük. Görünce baya şaşırdım =) Senin Dolmabahçe yazını da merakla bekliyorum. Sevgilerimle.
İstanbul'u gezmemiş olanlara rehber olabilecek bir yazı olmuş; zevklidir İstanbul'u gezmek ama birde ulaşım zorluğu olmasa ne güzel olurdu...
YanıtlaSilUlaşım sıkıntısı hakkında haklısın. Fakat bu defa, bir önceki geldiğimden daha rahat ettim bu konuda doğrusu. Teşekkürler.
YanıtlaSil