12 Nisan 2012 Perşembe

UMUT MU?...


Hani sen her zaman "umut hep vâr olsun" derdin ya Abdullah, peki şimdi neden böylesine ümitsiz görüyorum seni? Şu omuzların niçin dünyanın yükü altında ezilmiş gibiler? "Tarifi imkansız acılar içindesin" he mi? Kendini inandığın tüm değerlere ihanet etmiş gibi görüyorsun. Halbuki sen bişey yapmadın be dostum! Bilmeden olmuyor bu işler. Bilmeye mecburdun anlamak için. Ve bilmek için bir kez okumakta bir kötülük yoktur. Belki de en baştan hepsine birden "hayır" deyivermeliydin. Kestirip atmalıydın külliyen. Ama o zaman da beynini kemiren rutubetli düşünceler "ya hayatımın hakkına giriyorsam böyle yaparak" diyorlar. Biliyorum. Şimdi sen işkencede sıkışmış bir parça profil gibi hissedersin kendini. Dünya bir işkence. Kolları döndükçe arada sıkışıyorsun. Bu ışıltılı metropoller hiç bir zaman sana göre olmadı zaten. İnsanlar senden o pırıltılı dünyalarına ayak uydurmalarını istedikçe, sen kendini Hicaz çöllerinde yalın ayak yürüyen bir kulun huzuruna yönlendirdin. Dünyada huzur bir tek düşlerdeydi senin için. "Ne olurdu her şey daha basit olsaydı" dediğini duyar gibiyim. Ama olmuyor işte. Burası dünya. Burası imtihan diyarı...

Sana "çok okuma" derken belki de haklıydı. Hani bir hikaye anlatılır. Bir diyarda çeşme suyunu içenler deliriyormuş. Fakat gerçek akıllıları deli sandıkları için, onlara bakıp bakıp alay eder "deli deliiii" derlermiş. Bir tek adam kalmış kasabada o suyu içmeyen. Adam gerçekten akıllıymış. Ancak aklı onun yalnız kalmasına, dışlanmasına sebep olmuş. Neticede daha fazla dayanamayıp o da çeşme suyundan içerek halkın arasına karışmış. Çok okursan uzaylı gibi kalabiliyorsun bu devirde. Espri diye güldükleri, sana seviyesiz söz öbekleri olarak görünüyor sadece. Sen onların neden güldüklerini anlamazken onlar da senin niçin gülmediğini anlamıyorlar. Yalnız hissediyorsun, evet. Ama seviyorsun bu yalnızlığı. İyi ki onlardan biri değilim diyorsun. Yok be Abdullah! Sen ne iç o sudan ne de kalabalığa karış. Ne yapalım yani, yalnız kalman evlâ ise kal.

Hem baksana dostum, sana ne diyeceğim. Derdim var diye kötü hissediyorsun kendini, düşüne düşüne iyice fena oluyorsun ya; kapatıver gözlerini bir an için. Kendini Suriyeli bir anne ya da baba yerine koy. Bebeği gözlerinin önünde öldürülen bir anne ne hisseder gözüm? Ondan daha dertli değilsin ya... Hani hep diyorum ya sana, takma kafana tokadan başka bir şey ve gel gidelim bu diyardan birlikte, sen ben ve zehre. Şimdi böyle düşünmüyorum Abdullah. Gel sadece ikimiz gidelim. Bırak şu vefasız zehreyi. Unutuver gitsin, bitsin...

12 Nisan 2012 / KONYA / 15.09


NOT: Resim internettendir.

4 yorum:

  1. Gayet dirençli bir yazı.Yaşamak kadar güçlü ve ölüm kadar hakiki.

    YanıtlaSil
  2. Allah direncimizi daim etsin. Eksik olma muhterem.

    YanıtlaSil
  3. insanı üzen, enerjisini tüketen gene insan galiba
    sevdiklerimizin yanında ve sağlıklı olduğumuz sürece gerisi boş diyeceğim, şükürler olsun bugünümüze

    YanıtlaSil
  4. Elbette, Allah bu günümüzü aratmasın.

    YanıtlaSil

Hayatın kendisi bir yorumdur aslında. Özgün ol, kendi hikayeni yaşa.
Yorumlarınızla mutlu oluyorum. Hepinize teşekkürler.