"ZEHREMİ KAYBETTİM, HÜKÜMSÜZDÜR" başlıklı yazıma Kıymetli Âwdil'den öyle güzel ve emek verilmiş bir yorum geldi ki, yorumlar bölümünde kalmasına gönlüm razı olmadı. Kendisinden müsade alarak yorumunu burada yayınlıyorum. Bu güzel yazı için Âwdil'e teşekkürlerimle;
- Yalnızlık içimde frengili bir bilmece.Konuşsam ûs(lar)a firari militan olarak düşeceğim.Ve son (raki)baharların güne bakmayan yüzlerine atılacak dibace olacak anlaşılmaz lehçemde saklı kalacak bilinmez kelimelerim.Bu yüzden bana konuş deme.Konuşsam kırılgan bir ağıt dökülecek dilimdem,konuşsam seni söyleyip yine en çok kendimi kanatacağım.
Oy Zehre.Ben yine cennete râm olmaya çalışırken,ellerine kibrit kutusu habsetmiş;şeytanlarca cehennem sürülüyor yüzümün en sana bakan yanına.Cemresi filistine düşmüş bir ilkbahar gibi istila ediliyor düşlerim.Bakma yüzüme! Yüzüm,erken doğan ceninlerin yüzü kadar kan karası bir acıya muttasıl.Dokunsan,ölüme denk düşecek ağlamalarım.
Ah Zehre.Düşlerim tutsak zamanların en münkesir sayhasına,prangalı masallarca tecrid edilmiş.Yine sert akabelerde sadr olan çocukları üşütüyor bu deli rüzgâr.Beni sorma,payiz bir yazgının zemheresinde doğduğumdan beri üşümedim şehrin işlek meydanlarında.Görmüyormusun,sol yanımda bir deli ayaz,dokunsam sana;kış olacak gözlerinde çağlayan bahar,dokunsan bana;yanacak içimde binlerce yıldır yanmayan cehennem.Bir nefeste benim için al zehre.Yoksa nefessiz kalacak içimdeki çocuğun delişmen sevişmeleri.
Gökyüzü içimin kuytuları kadar zulmetefza,yağmuru bekliyorum yeryüzüne sakladığım günahları etrafa saçmak için.Korkma sakın düşmeyecek ellerinden,kayıp bir vadiden topladığın papatyalar.
Zehre,gecenin bağrında saklambaç oynamayı bilirmisin?Ben hep geceyim;sadece gece anlıyor içimde olup bitenin halinden.Kapkara bir zilletim ben gecenin en galiz makamında.
Yanmış bir kağıdın tutuşmayan köşesinden başlıyorum
yine sabahın getirdiği,bilinmez günlere.Oysa sen güneştin ve ben bakamıyordum sana.Gökyüzü sana boyanmış,gökkuşağı seni saklıyor her renginde.Yani sana boyanmış gök-kubbenin her
halesi.Söylesene;Zehre!Hangi renk sana çıkar,hangi bulut gözbebeklerinden su taşır kurak iklimlere,hangi mevsim seni bekler,cemresiz iklimlerin
coğrafyasında.
Doğma bu mevsim,Zehre.
Ben aydım,ve gece kadardım,kendimden yana,gece kadar,karanlık zûl.
Kaçıyorum güneşe uzanan saatlerin yelkovanından.Ömrüm bir saniye,yaşarsam lahzada kayıp düşeceksin ellerimden.Olmuyor imkan/sızım/ varmıyor yorgun meleklerin yaşamından çaldığım,mütenahi zamanlar,yetmiyor seni dillendirmeye kalemin şekillendirdiği kelimeler.
Ah Zehre.Münzevilik iddiasıyla soyunmuyorum artık,yenilgiye uğrayacağım savaş
meydanlarına.Severek girip,söverek çıktığım savaşlar nedamet eker oldu dudaklarımın,en militan yanına.Söylesene hangi barış fermanı sunacak gözlerini yaslı bir gece nöbetinin çıkmazına?Hangi mermiye kurban olacak mücrim bedenim?Hangi tüfeğin namlusuna sürdün müferreh kokunu?Yine bilinmezlerle
hükmediyorsun hüznümün en mavi tonuna.Bense bir bilinmeze
sürükleniyorum.
Bitiyorum.Sözün varsa susma,hükümsüzüm.
Ben teşekkür ederim.Zira nazenin ve naif sözler ile Zehre'yi tasvir eden siz'den,onure edici rana kelamlar okumak ziyadesi ile memnun etti şahsımı.
YanıtlaSilSaolun,varolun.
Bu nezakete ne dense kâfi gelmez. Bilmukabele.
YanıtlaSil