07 Ekim 2009 çarşamba günü sabahın erken saatlerinde telefonumun çalmasıyla uyandım. Annem arıyordu. Yazının başında annemin mecburen Antep'ten geri döndüğünü belirtmiştim özel bir iş için. Oradaki görevini tamamlayıp beni de sevindirmek maksadıyla kalkıp hiç üşenmeden taaa Bursa'dan Urfa'ya gelmiş. Tabi işin ucunda Urfa'yı görmek olunca bu bana hiç tuhaf gelmez. Bir de evlat sevindirmek olunca katmerleşmiş sanırım. Ertesi gün evlerine yemeğe davetli olduğumuz Bahattin abiye annem de geldi deyince "ben olsam yapmazdım, bunu sadece 'anne şefkati' diye adlandırabiliriz" demişti.
Sabah beş gibi Urfam'a inen annem, yol arkadaşı olan ve Akçakale'deki öğretmen ablasını ziyarete gelen kızcağızı Akçakale arabasına bindirmek için onunla beklemiş, otogarda yalnız oturmasın diye. Sonra kahvaltı geleneğimizi bildiği üzere Halepli Bahçe'ye geçmiş :) Ve oradan bizi aradı 6.40 gibi. Önce şaka yapıyor sandım uyku sersemliğiyle. "Gerçekten burda mısın?" demişim :) Hemen kalkıp aceleyle bahçeye gittik. Annem oturmuş bizi bekliyordu. Gezi boyunca her ne kadar Canım Urfam'da olduğum için çok çok mutlu olsam da, içimin bir yanı buruktu annem yok diye. Bugün işte o yan da tamamlanmıştı ve artık sevincime diyecek yoktu elhamdülİllah. Selamlaşmadan sonra yola koyulduk hemen. İstikametimiz Viranşehir'di. Yol yorgunu ve yol uykusuzu annem hiç otele gideyim dinleneyim filan demedi sağolsun. Urfa'daki tek bir salisenin bile bende pırlantadan daha değerli olduğunu bildiği için, annelik fedakarlığıyla "ben iyiyim, Viranşehir'e varana dek arabada biraz uyurum yeter inş" dedi. Allah (c.c.) kimseyi anasız bırakmasın. Böyle fedakarlıkları anadan başka kimse yapmaz bence.
Yolda gördüğümüz hoş bir parkta ailece güzel bir kahvaltı yaptık. 2009 Urfa gezimin en güzel kahvaltısıydı, çünkü annem de gelmişti :) Kahvaltıdan sonra yola koyulup Viranşehir'e vardık.
Viranşehir'e girince sol kolda gördüğüm bir yazı gülümsememe vesile olmuştu. Urfalılar "soğuk" kelimesi yerine "savuk" diyorlar. Soldaki o bina da soğuk hava deposuymuş ve binanın duvarına iptidai bir tarzda boyayla "savuk hava deposu" yazmışlar. Ne doğal, ne şeker insanlar :) MaşaAllah.
Viranşehir merkezdeki sarmaşık anıtından dönüp Viranşehir Belediyesi Dikmeler Park ve Açık hava Müzesi'nin önüne geldik. Parkın önünde biraz duraklayıp dinlendik ve bu esnada dikmeleri fotoğrafladım. Parkta görev yapan babam yaşlarındaki beyefendinin bizimle ilgilenmesi, misafiriz diye etrafımızda fır fır dönmesi, sorduğumuz yolu güzelce tarif etmesi, sevinçle ve gülümseyen bir ifadeyle ve adet olduğu üzere "yolunuz açık olsun" deyip uğurlaması gerçekten görülmeye değerdi. Güzel Urfam'ın güzel insanları. Allah (c.c.) bozmasın sizi.
Parktan ayrılıp Viranşehir kütüphanesi'ne nâm-ı diğer İbrahim Paşa Konağı'na gittik. Tarihi İbrahim Paşa Konağı şimdilerde kütüphane olarak kullanılıyor. Her yıl gittiğimizde uğruyoruz muhakkak. Muhteşem bir binası var. Kütüphanede görevli bey ise babaannemin safra kesesi ameliyatını yapan doktor Adil Kartal'ın yeğeniymiş. Konyamız'daki başarılı ve iyi kalpli Viranşehirli doktor Adil Kartal Bey. Allah ondan razı olsun.
Kütüphane görevlisi bizi oturttuktan sonra bir iki dakikalığına ortadan kayboldu. Geri döndüğünde elinde soğuk bir içecek şişesi tutuyordu. Ve görülüp de ayıp olmasın diye şişeyi resmen saklıyordu. Hani bizim için zahmete girdiğini belgelemiyor yani, saklıyor. Ne kadar firasetliler Allah'ım. Çoğunun "köylü" deyip de beğenmediği-küçümsediği o insanlarda öyle ince düşünceler, öyle firasetler gördüm ki, başkasında şahit olmadığım cinstendi.
Kütüphaneden sonra Urfa yoluna geri dönüp Eyüp Nebi Köyü'ne yöneldik. Hazreti Eyyüp ve Hazreti Elyesa Peygamberler ile, Hazreti Eyyüp'ün hanımı Hazreti Rahime Hatun'un medfun bulunduğu köy. Bu köye gelirken sol kolunuzda bulunan bir köyde ise Hazreti Eyyüp'ün iki oğlu medfun. Urfam'da "bir yıl önce nasıldı bir yıl sonra nasıl olmuş" karşılaştırmasını yaptığımda, pek çok gelimşe olduğunu görüyorum. İlk geldiğimizde bu köyün yolu bile yoktu resmen. arabamız takır tukur zor ilerlemişti. Şimdi hem yolu var, hem ana yoldaki girişe koskocaman bir taş kapı yapılmış. Urfa'da insanlar ve kurumlar çalışıyor :)
İlk geldiğimizde bir amca oturuyordu giriş kısmında. Köyde hatırı sayılır bir ağaymış. Babamla biraz sohbet etmişti. O amcadan öğrendiğimize göre adap gereği önce Hazreti Elyesa'nın kabrine gittik. Şöyle ki Hazreti Elyesa senelerce Hazreti Eyyüp'ü aramış. Onu bulup görüşmeyi çok istemiş. Tam Viranşehir'in bu köyüne geldiğinde karşısına insan suretinde çıkmış şeytan. Ve "Eyüp burada değil. Boşuna arama" demiş. Hazreti Elyesa doksanlı yaşlarında ve çok bitkinmiş. Öyle üzülmüş öyle üzülmüş ki, daha aramaya da dermanı kalmamış. Oracıkta ruhunu teslim etmiş. Bu durumu öğrenen Hazreti Eyüp (A.S.) ise, çok üzülmüş ve insanların kendisinden önce Hazreti Elyesa'yı ziyaret etmelerini söylemiş. O'na karşı bir sevgi bir saygı olsun diye. Girişte hemen solda bulunuyor Eyüp Nebi kabri. Hazreti Elyesa ise baya bir yürüdükten sonra bahçenin en sonunda sağda bulunuyor. İkisinin arası epey var. Bu yolda ise sağ kolda Hazreti Eyüp'ün yaslandığı sabır taşı var. Şifalı suyu da var. Belirtmeden geçmeyeyim Konyamız'ın gururu Vali Ziyaeddin Akbulut vardı ki bize Urfa'daki görevinden sonra gelmişti. Bu kabirler önceden türbesiz ve düzensizmiş. Vali burada göreve başlayınca "Bir Peygamber kabri böyle olmaz" diye hem türbelerini hem de bahçesini yaptırmış. Urfalılar bu valiye çok hürmet duyuyorlar.
Buraya her gelişimizde farklı illerden ziyaretçiler görüyoruz. Bu defa Adanalı bir aile vardı. Ziyaretlerimizden sonra öğleni kılıp Hazreti Rahime Hatun'u ziyarete gittik. Çok acıkmıştık ve bir değişiklik olsun diye öğle yemeğimizi burada yemeye karar verdik. İleride bir fırın vardı, bahçeli. Orada miss gibi sıcacık lahmacunlarımızı yeyip yola koyulduk.
Urfam'a dönünce annem yeni geldiği için Şurkav'ı tekrar gezdik. Balıklıgöl ve etrafını saymıyorum zaten. Çay iç, sohbet et, hasret gider derken akşam doğru ciğerciye. Annem de özlemiş. İyi oldu. Ertesi sabah oldukça yorucu geçecekti. Mümkün olan bütün taş konakları gezmek, hem de yürüye yürüye :) İnsanın ayaklarında derman kalmıyor. Ama olsun, Sürme Gözlü Urfam'a değer. Akşam otele dönüp dinlendik.
Yeni bir yazıda buluşmak ümidiyle. Umut hep vâr olsun.
Sabah beş gibi Urfam'a inen annem, yol arkadaşı olan ve Akçakale'deki öğretmen ablasını ziyarete gelen kızcağızı Akçakale arabasına bindirmek için onunla beklemiş, otogarda yalnız oturmasın diye. Sonra kahvaltı geleneğimizi bildiği üzere Halepli Bahçe'ye geçmiş :) Ve oradan bizi aradı 6.40 gibi. Önce şaka yapıyor sandım uyku sersemliğiyle. "Gerçekten burda mısın?" demişim :) Hemen kalkıp aceleyle bahçeye gittik. Annem oturmuş bizi bekliyordu. Gezi boyunca her ne kadar Canım Urfam'da olduğum için çok çok mutlu olsam da, içimin bir yanı buruktu annem yok diye. Bugün işte o yan da tamamlanmıştı ve artık sevincime diyecek yoktu elhamdülİllah. Selamlaşmadan sonra yola koyulduk hemen. İstikametimiz Viranşehir'di. Yol yorgunu ve yol uykusuzu annem hiç otele gideyim dinleneyim filan demedi sağolsun. Urfa'daki tek bir salisenin bile bende pırlantadan daha değerli olduğunu bildiği için, annelik fedakarlığıyla "ben iyiyim, Viranşehir'e varana dek arabada biraz uyurum yeter inş" dedi. Allah (c.c.) kimseyi anasız bırakmasın. Böyle fedakarlıkları anadan başka kimse yapmaz bence.
Yolda gördüğümüz hoş bir parkta ailece güzel bir kahvaltı yaptık. 2009 Urfa gezimin en güzel kahvaltısıydı, çünkü annem de gelmişti :) Kahvaltıdan sonra yola koyulup Viranşehir'e vardık.
Viranşehir'e girince sol kolda gördüğüm bir yazı gülümsememe vesile olmuştu. Urfalılar "soğuk" kelimesi yerine "savuk" diyorlar. Soldaki o bina da soğuk hava deposuymuş ve binanın duvarına iptidai bir tarzda boyayla "savuk hava deposu" yazmışlar. Ne doğal, ne şeker insanlar :) MaşaAllah.
Viranşehir merkezdeki sarmaşık anıtından dönüp Viranşehir Belediyesi Dikmeler Park ve Açık hava Müzesi'nin önüne geldik. Parkın önünde biraz duraklayıp dinlendik ve bu esnada dikmeleri fotoğrafladım. Parkta görev yapan babam yaşlarındaki beyefendinin bizimle ilgilenmesi, misafiriz diye etrafımızda fır fır dönmesi, sorduğumuz yolu güzelce tarif etmesi, sevinçle ve gülümseyen bir ifadeyle ve adet olduğu üzere "yolunuz açık olsun" deyip uğurlaması gerçekten görülmeye değerdi. Güzel Urfam'ın güzel insanları. Allah (c.c.) bozmasın sizi.
Parktan ayrılıp Viranşehir kütüphanesi'ne nâm-ı diğer İbrahim Paşa Konağı'na gittik. Tarihi İbrahim Paşa Konağı şimdilerde kütüphane olarak kullanılıyor. Her yıl gittiğimizde uğruyoruz muhakkak. Muhteşem bir binası var. Kütüphanede görevli bey ise babaannemin safra kesesi ameliyatını yapan doktor Adil Kartal'ın yeğeniymiş. Konyamız'daki başarılı ve iyi kalpli Viranşehirli doktor Adil Kartal Bey. Allah ondan razı olsun.
Kütüphane görevlisi bizi oturttuktan sonra bir iki dakikalığına ortadan kayboldu. Geri döndüğünde elinde soğuk bir içecek şişesi tutuyordu. Ve görülüp de ayıp olmasın diye şişeyi resmen saklıyordu. Hani bizim için zahmete girdiğini belgelemiyor yani, saklıyor. Ne kadar firasetliler Allah'ım. Çoğunun "köylü" deyip de beğenmediği-küçümsediği o insanlarda öyle ince düşünceler, öyle firasetler gördüm ki, başkasında şahit olmadığım cinstendi.
Kütüphaneden sonra Urfa yoluna geri dönüp Eyüp Nebi Köyü'ne yöneldik. Hazreti Eyyüp ve Hazreti Elyesa Peygamberler ile, Hazreti Eyyüp'ün hanımı Hazreti Rahime Hatun'un medfun bulunduğu köy. Bu köye gelirken sol kolunuzda bulunan bir köyde ise Hazreti Eyyüp'ün iki oğlu medfun. Urfam'da "bir yıl önce nasıldı bir yıl sonra nasıl olmuş" karşılaştırmasını yaptığımda, pek çok gelimşe olduğunu görüyorum. İlk geldiğimizde bu köyün yolu bile yoktu resmen. arabamız takır tukur zor ilerlemişti. Şimdi hem yolu var, hem ana yoldaki girişe koskocaman bir taş kapı yapılmış. Urfa'da insanlar ve kurumlar çalışıyor :)
İlk geldiğimizde bir amca oturuyordu giriş kısmında. Köyde hatırı sayılır bir ağaymış. Babamla biraz sohbet etmişti. O amcadan öğrendiğimize göre adap gereği önce Hazreti Elyesa'nın kabrine gittik. Şöyle ki Hazreti Elyesa senelerce Hazreti Eyyüp'ü aramış. Onu bulup görüşmeyi çok istemiş. Tam Viranşehir'in bu köyüne geldiğinde karşısına insan suretinde çıkmış şeytan. Ve "Eyüp burada değil. Boşuna arama" demiş. Hazreti Elyesa doksanlı yaşlarında ve çok bitkinmiş. Öyle üzülmüş öyle üzülmüş ki, daha aramaya da dermanı kalmamış. Oracıkta ruhunu teslim etmiş. Bu durumu öğrenen Hazreti Eyüp (A.S.) ise, çok üzülmüş ve insanların kendisinden önce Hazreti Elyesa'yı ziyaret etmelerini söylemiş. O'na karşı bir sevgi bir saygı olsun diye. Girişte hemen solda bulunuyor Eyüp Nebi kabri. Hazreti Elyesa ise baya bir yürüdükten sonra bahçenin en sonunda sağda bulunuyor. İkisinin arası epey var. Bu yolda ise sağ kolda Hazreti Eyüp'ün yaslandığı sabır taşı var. Şifalı suyu da var. Belirtmeden geçmeyeyim Konyamız'ın gururu Vali Ziyaeddin Akbulut vardı ki bize Urfa'daki görevinden sonra gelmişti. Bu kabirler önceden türbesiz ve düzensizmiş. Vali burada göreve başlayınca "Bir Peygamber kabri böyle olmaz" diye hem türbelerini hem de bahçesini yaptırmış. Urfalılar bu valiye çok hürmet duyuyorlar.
Buraya her gelişimizde farklı illerden ziyaretçiler görüyoruz. Bu defa Adanalı bir aile vardı. Ziyaretlerimizden sonra öğleni kılıp Hazreti Rahime Hatun'u ziyarete gittik. Çok acıkmıştık ve bir değişiklik olsun diye öğle yemeğimizi burada yemeye karar verdik. İleride bir fırın vardı, bahçeli. Orada miss gibi sıcacık lahmacunlarımızı yeyip yola koyulduk.
Urfam'a dönünce annem yeni geldiği için Şurkav'ı tekrar gezdik. Balıklıgöl ve etrafını saymıyorum zaten. Çay iç, sohbet et, hasret gider derken akşam doğru ciğerciye. Annem de özlemiş. İyi oldu. Ertesi sabah oldukça yorucu geçecekti. Mümkün olan bütün taş konakları gezmek, hem de yürüye yürüye :) İnsanın ayaklarında derman kalmıyor. Ama olsun, Sürme Gözlü Urfam'a değer. Akşam otele dönüp dinlendik.
Yeni bir yazıda buluşmak ümidiyle. Umut hep vâr olsun.
(İlk yayın tarihi: 12.01.2010)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hayatın kendisi bir yorumdur aslında. Özgün ol, kendi hikayeni yaşa.
Yorumlarınızla mutlu oluyorum. Hepinize teşekkürler.