2 Şubat 2010 Salı

2009 AYINTAP-URFA GEZİM-7

06 Ekim 2009 salı günü ilçelere gitmeden Canım Urfam' ın merkezini gezecektik. Gezi planını hazırlarken Urfa merkez gezisini özellikle araya sıkıştırmaya çalışıyorum; sürekli direksiyon sallayan babamı dinlendirmek için.

Urfa'daki her kahvaltıda olmazsa olmazım isot söğürmesi ve tırnaklı ekmeklerimizi alıp, müdavimi olduğumuz o güzel Halepli Bahçe'de elhamdülİllah çok güzel bir sabah kahvaltısı yaptık. Ardından Urfa Kal'ası'na yöneldik. Kalenin iki çıkışı var. Biri dışardan normal merdivenlerle, biri tünelden Nemrut'un yaptırdığı merdivenlerle. Tünelden çıkmak çok zor. Eski insanların boyu bize göre hayli uzun olduğu için onların bir basamağı da bizim üç dört basamağımız kadar. Dolayısıyla adımlarınızı aça aça ve tünelden döne döne ve Canım Urfam'ın o güzel-o meşhur sıcağında :) azıcık bunalarak çıkmak durumunda kalıyorsunuz (şikayet için yazmıyorum haa, Urfam'ın sıcağı bile güzeldir bana göre. Rahmettir.). Fakat 2007'de kaleye ilk çıkışım tünelden olduğunda yanımdaki suyu iki dakikada bitirip de susuzluktan da yanınca "Nemrut'un Hazreti İbrahim'i ateşe atması şöyle dursun, işkence çektirmek için bu tüneli bir kez yürüyerek çıkartması yeterdi." dediğimi hâlâ hatırlarım. Halama tünelin bu geçmişini anlatıp "Sana bir iyilik yapmak istiyorum, gel dışarıdan çıkalım ve tünelden de inelim. İniş daha kolay olur, o tüneli de böylece görmüş olursun" dedim. Çıkarken bir yatır gördük yol üzerinde. Nasıl olduysa daha evvel dikkatimi çekmemişti. Yakup Kalfa Türbesi yazıyor duvarında. Allah (c.c.) rahmet eylesin, kabrinin yeri müthiş. Hani bir türküde denir ya "mezarımın taşı Urfa'ya karşı" diye; bu mezar sadece taşıyla değil, tümden bizzat Urfa'ya karşı.

Kaleye çıkınca etrafı bir kolaçan etmeden, akıl sır almayan o koskoca kale duvarlarını incelemeden olmaz. Ama bunun ardından en sevdiğim ve her sene özellikle yapmaya çalıştığım iş, mancınıkların dibine oturarak doyamaya doyamaya Urfam'ı seyretmektir. Sesler silinir kulağımdan o an, sadece izlerim düşünerek. Giderseniz bunu yapmanızı size de tavsiye ederim.

Dönüşte tünelden inerek direk Anzılha'ya geçtik. Bu tatlı yorgunluğun üstüne taptaze bir sade kahve iyi giderdi tabi. Babamla halamsa her zamanki gibi çay :)

Yorgunluğumuzu biraz attıktan sonra yola koyulduk ve çarşılara yöneldik. Seyyar bir satıcıda bulunan kocaman kocaman Urfa narları görmeye değerdi gerçekten. Urfa'da meşhur olan narlar. Sıra sıra isotlar, pul biberler, Urfalı hanımların elbise dikindiği pullu tüllü rengarenk kumaşlar, gözünüzü alamadığınız bakırlar, tarihi eser gibi sokak çeşmeleri, dolmalık kurular, daha neler neler... Hepsi Balıklıgöl'ün arkasından başlamak üzere Haşimiye'ye kadar ilerleyen tarihi Urfa Han'larında. Mümkün olan resimleri (bir önceki yazımda eksik kalan resimlerle birlikte) ayrı bir yazı olarak ekleyeceğim İnşaAllah. Bakır severler olarak halamla beraber bakır eşyalar aldık çarşıdan. Öğlen yemeği vakti gelince de domates çömlek yemek üzere Kadir Usta'nın yerine gittik. Usta ameliyat olduğu için dükkanda değildi tabi. Oğlu ve çalışanı vardı. Yemek güzeldi. Ama itiraf etmeliyim, önceki sene Kadir Usta'nın elinden yediğim gibi değildi. MaşaAllah diyeyim onun elinin lezzetini hiç kimse tutturamıyor.

Yemekten sonra Halil-ur-Rahman Camisi'ne gittik namazlar için. Ardından Balıklıgöl Alışveriş Merkezini gezdik. Sonra Şurkav gezisi ve çay faslı. İkindiler de Rızvaniye'de. Hani o salâsına doyum olmayan güzel cami var ya, orası işte.

Namazdan sonra Balıklıgöl'de balıkların seyrinin ardından tekrar yola düştük ve Kocaman bir anıttan sürekli mırra akıtan Haşimiye Meydanı'ndan başlayıp, Ulu Cami, Urfa sokakları, su çeşmeleri, konuk evleri derken Şahin Bakırcılık'a geldik. Balıklıgöl'ün yanından Hasan Paşa Camisi'ni geçip de hiç bir yere dönmeden dümdüz devam edince karşınıza tarihi eser gibi binasıyla Esnaf Çay Ocağı çıkıyor. Şahin Bakırcılık'sa onun karşı tarafında. Sadece yolu atlamanız lazım. Bulunduğu binanın ikinci katında. Ve içeri girdiğinizde ne tarafa bakacağınızı şaşırıyorsunuz, hele bir de bakırları seviyorsanız bizim gibi. Dükkân görevlisinden müsade alarak pek çok da fotoğraf çektim. Bakır incelemelerimizi ve bakır alışverişimizi bitirince akşama dönmüş olan havada Şurkav'ın ve Balıklıgöl Sağlık Ocağı'nın önünden geçerek arabamıza vardık. Aldıklarımızı bırakıp Halepli Bahçe'de bir mola verdikten sonra akşam öğünü olarak meşhur Urfa ciğeri yemeye gittik yine. Yemeğin ardından Balıklıgöl'e geldik ve gece manzarasında o eşsiz havayı teneffüs ettik. Sohbet muhabbet derken otele dönüş saatimiz geldi. Uykuya dalarken, ertesi gün güzel bir sürprizin bizi beklediğinden haberimiz yoktu hiçbirimizin.

Yeni bir yazıda buluşmak ümidiyle. Umut hep vâr olsun.
(İlk yayın tarihi: 11.01.2010)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hayatın kendisi bir yorumdur aslında. Özgün ol, kendi hikayeni yaşa.
Yorumlarınızla mutlu oluyorum. Hepinize teşekkürler.