Ahmet, Manolyasına yaptığı ilk hayali konuşmadan sonra rahatladığını hissetti. Şimdi ne zaman içi daralsa eline kağıt kalem alıp O'na yazıyordu. Okumayacağını bilse bile sanki O okuyacakmış gibi yazıyordu. Kağıt kalemi masaya bırakıp radyoyu açtı önce. O an çalan şarkı nasıl da denk gelmişti, nasıl da içini yakmıştı Ahmet'in. Şöyle diyordu şarkı:
"Bir kulunu çok sevdim, o beni hiç sevmiyor,
Kalbimi ona verdim, artık geri vermiyor!
Elim kolum bağlanmış, çaresizim Allah'ım,
Bu canımı Sen verdin, benden almak istiyor."
Bu nasıl bir acıydı böyle? Ansızın duyduğu şarkılar bile ok olup sinesine saplanıyordu. Oturdu masanın başına ve yazmaya başladı Manolyasına:
"Merhaba Manolyam,
İçimden yine seninle konuşmak geldi. Biliyorsun, artık sadece yazıyorum sana (sanki okuyacakmışsın gibi). Biliyorum, bunları hiç bir zaman okumayacaksın. Hatta sana yazdıklarımdan haberin bile olmayacak. Ama ben yine de duyuyormuşsun gibi yazıyorum. Bu bana iyi geliyor çünkü.
Günlerdir, gecelerdir düşünüyorum neden böyle oldu diye. Bulabildiğim tek cevap 'hayırlısı buymuş'. Hiç şüphesiz ki öyle. Ama daha farklı bir şekilde de bitebilirdi. Beni bu derece incitmeyebilirdin mesela. Yüreğimi böylesine acıtmadan da gidebilirdin. Ben de kırdım seni başta. Kabul ediyorum. Lakin bunu farkedince defalarca özür dilemiştim senden. Kırmaktan korkuyordum çünkü ve istemeden olmuştu bu. Oysa sen beni mahvetmekten hiç çekinmedin. Hani şair der ya 'sen ki beni rezil ettin yedi cihanda, yalan oldum talan oldum senin sayende' diye; aynı o vaziyetteyim işte. Beni bir uçurumun kenarına kadar getirdin. Sonra sırtıma ansızın bir yumruk atıp uçurumdan itekledin. Düştüm, tutmadın. Biliyor musun artık rüyalarımda bile devasa uçurumlardan düşüyorum. Ben düştüm, sen tutmadın Manolyam. Zaten tutacak olsan neden itekleyesin ki?...
Merak ediyorum acaba sen de beni düşünüyor musun? Merak ediyorum acaba çektiklerimi anlayabiliyor musun? Merak ediyorum acaba sayende neler hissettiğimi biliyor musun? İçin cız ediyor mu? Sanmam. Kıydın bana. Ellerinle öldürdün. Artık yastığımın kuru kaldığı bir tek gece yok. Sakın 'erkekler ağlamaz' deme bana. Erkekler de yürek taşır. Onlar da incinir. Tamam güçlüdür erkek adam, her şeyi göğüsler. Ama taştan da değildir be gülüm...
Sayende hayattan koptum Manolyam. Adapte olamıyorum yaşamaya. Sadece Rabb'im'in beni çağıracağı günü bekliyorum. O güne kavuşmak için zaman dolduruyorum işte. Ötesi yok. İttin beni Manolyam, düşürüp öldürdün de bir of demedin. Bunca kötü müydüm ben? Ne ettim ki seni bunca nefret ettirdim kendimden?...
Şimdi o çok sevdiğin kırmızı gülleri alamıyorum. Çünkü vereceğim bir sen yok yanımda. Ahh benim vefasız Manolyam ahh...
İyileşemiyorum. Geçmiyor. Geçmiyor kalbimdeki öfke ve sızı. Bir gün bir yerde karşılaşırsak ansızın ve güldüğümü görürsen aldanma sakın. İçimde bir enkaz taşıyorum ben. Bundan böyle kimseye faydam olmaz. Ne kendime ne bir başkasına. Ailesini yitirmiş mülteci bir çocuk gibi hissediyorum. Bunun nasıl bir şey olduğunu anlayabiliyor musun?...
Ayrılırken hiç bir şey demedim sana. Sadece "mutlu ol" dedim. Oysa çok söylemek istediklerim vardı. Yuttum. Demirden bir leblebi gibi yuttum tüm lafları. Sen her şeye rağmen mutlu ol istedim. Kıyamadım sana. Kızamadım...
Şimdi eserinle övünebilirsin Manolyam. Alkışla kendini. Ardında bıraktığın enkaza dönüp bakmadan alkışla. Mutlu yaşa sen. Nasılsa ben iki kişilik üzülüyorum...
Geçmiyor işte. Tedavisi yok adeta. Geçmiyor..."
Ahmet'in belki çok söyleyecekleri vardı daha. Ama gücü yoktu. Yaşamaya, sevmeye, mutlu olmaya dair gücü yoktu. Yalnız üç kelime döküldü dudaklarından. Yalnız üç kelime:
"İnanmıştım sana. Yalanmış..."
19 Ekim 2015 / KONYA / 02.39
İçimden yine seninle konuşmak geldi. Biliyorsun, artık sadece yazıyorum sana (sanki okuyacakmışsın gibi). Biliyorum, bunları hiç bir zaman okumayacaksın. Hatta sana yazdıklarımdan haberin bile olmayacak. Ama ben yine de duyuyormuşsun gibi yazıyorum. Bu bana iyi geliyor çünkü.
Günlerdir, gecelerdir düşünüyorum neden böyle oldu diye. Bulabildiğim tek cevap 'hayırlısı buymuş'. Hiç şüphesiz ki öyle. Ama daha farklı bir şekilde de bitebilirdi. Beni bu derece incitmeyebilirdin mesela. Yüreğimi böylesine acıtmadan da gidebilirdin. Ben de kırdım seni başta. Kabul ediyorum. Lakin bunu farkedince defalarca özür dilemiştim senden. Kırmaktan korkuyordum çünkü ve istemeden olmuştu bu. Oysa sen beni mahvetmekten hiç çekinmedin. Hani şair der ya 'sen ki beni rezil ettin yedi cihanda, yalan oldum talan oldum senin sayende' diye; aynı o vaziyetteyim işte. Beni bir uçurumun kenarına kadar getirdin. Sonra sırtıma ansızın bir yumruk atıp uçurumdan itekledin. Düştüm, tutmadın. Biliyor musun artık rüyalarımda bile devasa uçurumlardan düşüyorum. Ben düştüm, sen tutmadın Manolyam. Zaten tutacak olsan neden itekleyesin ki?...
Merak ediyorum acaba sen de beni düşünüyor musun? Merak ediyorum acaba çektiklerimi anlayabiliyor musun? Merak ediyorum acaba sayende neler hissettiğimi biliyor musun? İçin cız ediyor mu? Sanmam. Kıydın bana. Ellerinle öldürdün. Artık yastığımın kuru kaldığı bir tek gece yok. Sakın 'erkekler ağlamaz' deme bana. Erkekler de yürek taşır. Onlar da incinir. Tamam güçlüdür erkek adam, her şeyi göğüsler. Ama taştan da değildir be gülüm...
Sayende hayattan koptum Manolyam. Adapte olamıyorum yaşamaya. Sadece Rabb'im'in beni çağıracağı günü bekliyorum. O güne kavuşmak için zaman dolduruyorum işte. Ötesi yok. İttin beni Manolyam, düşürüp öldürdün de bir of demedin. Bunca kötü müydüm ben? Ne ettim ki seni bunca nefret ettirdim kendimden?...
Şimdi o çok sevdiğin kırmızı gülleri alamıyorum. Çünkü vereceğim bir sen yok yanımda. Ahh benim vefasız Manolyam ahh...
İyileşemiyorum. Geçmiyor. Geçmiyor kalbimdeki öfke ve sızı. Bir gün bir yerde karşılaşırsak ansızın ve güldüğümü görürsen aldanma sakın. İçimde bir enkaz taşıyorum ben. Bundan böyle kimseye faydam olmaz. Ne kendime ne bir başkasına. Ailesini yitirmiş mülteci bir çocuk gibi hissediyorum. Bunun nasıl bir şey olduğunu anlayabiliyor musun?...
Ayrılırken hiç bir şey demedim sana. Sadece "mutlu ol" dedim. Oysa çok söylemek istediklerim vardı. Yuttum. Demirden bir leblebi gibi yuttum tüm lafları. Sen her şeye rağmen mutlu ol istedim. Kıyamadım sana. Kızamadım...
Şimdi eserinle övünebilirsin Manolyam. Alkışla kendini. Ardında bıraktığın enkaza dönüp bakmadan alkışla. Mutlu yaşa sen. Nasılsa ben iki kişilik üzülüyorum...
Geçmiyor işte. Tedavisi yok adeta. Geçmiyor..."
Ahmet'in belki çok söyleyecekleri vardı daha. Ama gücü yoktu. Yaşamaya, sevmeye, mutlu olmaya dair gücü yoktu. Yalnız üç kelime döküldü dudaklarından. Yalnız üç kelime:
"İnanmıştım sana. Yalanmış..."
19 Ekim 2015 / KONYA / 02.39
TÜM MANOLYA SERİSİ YAZILARI:
1. İçimdeki Boşluk
2. Hayallerim ve Sen
3. Güllerin Kurudu Kaldı Ellerimde
4. Neden Manolyam?
5. KırgınımSana
6. Ahmet'in Manolyaya Son Mektubu (SON)
7.Manolya'ya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hayatın kendisi bir yorumdur aslında. Özgün ol, kendi hikayeni yaşa.
Yorumlarınızla mutlu oluyorum. Hepinize teşekkürler.