Canım Urfam,
Hasretin her daim içimde. 12 Ekim 2009 akşamı vedalaşmam nasıl da uzun sürmüştü seninle. İçimden bir ses "öbür seneye gelemeyeceksin" diyordu. Gelemedim de biliyorsun, rahatsızlandım. Bu yıl ise he yo derken kaçıp gitti zamanın. 771 gün geçti sana gelemeyeli. Ömrümün koskoca 771 günü... Söylemesi dile kolaysa da çekmesi gönle pek bir zor. "Ben yanında olmayanda ne ediysen?" deyisense eğer, bil ki bocalıyorum. Ekranımda senin resmin, masamdaki saksının üstüne monte edilmiş senin resmin, defterimde senin ismin, tenceremde senin yemeğin, her yerde hep sen sen sen. Ama ben yanında yamacında değilim işte.
Özlüyorum seni. Bocalıyorum yokluğunda. Başka bir ben oluyorum adeta zaman zaman. Hiç yapmayacağım şeyleri yapıyorum. Olmayacağı en başta belli işler için çaba sarfediyorum "ya tutarsa" misali. Sonra olmadığını görüyorum. Sonra buna rağmen yine emek harcıyor yine çaba sarfediyorum. Yanımızda yaşamış, toprağımıza gömülmüş, memleketlimiz olmuş Nasreddin Hocamız'ın gayretinden midir diye düşünüyorum bu çabam; ama yok, değil. O'nun göle maya çalması ne kadar mantıklı ise benim olmayacak işlere çaba sarfetmem bir o kadar mantıksız. Sonunda ne mi oluyor Urfam? Bile bile tüketiyorum beni. Göz göre göre kanırtıyorum yaralarımı. Keskin bir kararla kırıp atıyorum her hatayı. Kanserleşmiş düşünceleri-hisleri-her ne varsa işte hepsini kopartıp atıyorum kör bir bıçakla. Acıtmadı mı dersen acıtıyor elbet. Ama yarayı kesmek değil acıtan. Benden başka bir ben olmaya zorlamak kendimi. Sonra doruğa çıkıyor ağrılar. Morfinsiz gecelerin sabahlarında acıdan insanlıktan çıkıyorum adeta. Duyguların doruk noktasında beni uyaran ve titre diyen yine o oluyor. Bu defa nasıl da kızgın, hiç olmadığı kadar. Bu defa nasıl da umutsuz, onu hiç görmediğim kadar. İçim nasıl acıyor Urfam bir bilsen. Benden başka bir ben değilim ben. Neden zorladım ki kendimi sanki öyle olmaya? Neden incittim onu da kendimi de? Ani bir karar verip 20 Kasım 2011'i miladım seçiyorum. "Tamamdır, bitti o hüzün. Seni kaybedeceğime söker atarım bu saçmalığı içimden." diyorum. Bekliyor. Göreceği gün olacak mı bilemiyor. O derece sarsılmış. O derece kararsız. Ben diri tutmaya çalışıyorum, unutmamaya çalışıyorum göreceği günü. Başka her ne varsa, unutmak için duada ellerim. Sığınıyorum Kudret'ine. Şükrediyorum sonra, iyi ki biliyorum Kime Sığınacağımı diye.
İçimin sağ ve sol yanı konuşmaya devam ediyor Urfam. Bir tarafım nasıl da ümit kesmiş benden. "Söylüyorsun ama inanamıyorum nedense bunu yapacağına" diyor. Diğer yanım alabildiğine kararlı, sağlam, aktif ve biraz da ürkek. "Göreceksin" diyor. "Bekle. Emin ol göreceksin." Bekliyoruz ikimiz de. "Su akıp yatağını bulacak" elbet diyor ve bekliyoruz.
Bir o gün, bir de sen Urfam. Bir de sensin beklediğim...İyi ki varsın. İyi ki içimdesin. Bundandır belki de oraya başka kimsenin sığamayışı, kim bilir...
Not: Resim internetten alınmıştır.
Hasretin her daim içimde. 12 Ekim 2009 akşamı vedalaşmam nasıl da uzun sürmüştü seninle. İçimden bir ses "öbür seneye gelemeyeceksin" diyordu. Gelemedim de biliyorsun, rahatsızlandım. Bu yıl ise he yo derken kaçıp gitti zamanın. 771 gün geçti sana gelemeyeli. Ömrümün koskoca 771 günü... Söylemesi dile kolaysa da çekmesi gönle pek bir zor. "Ben yanında olmayanda ne ediysen?" deyisense eğer, bil ki bocalıyorum. Ekranımda senin resmin, masamdaki saksının üstüne monte edilmiş senin resmin, defterimde senin ismin, tenceremde senin yemeğin, her yerde hep sen sen sen. Ama ben yanında yamacında değilim işte.
Özlüyorum seni. Bocalıyorum yokluğunda. Başka bir ben oluyorum adeta zaman zaman. Hiç yapmayacağım şeyleri yapıyorum. Olmayacağı en başta belli işler için çaba sarfediyorum "ya tutarsa" misali. Sonra olmadığını görüyorum. Sonra buna rağmen yine emek harcıyor yine çaba sarfediyorum. Yanımızda yaşamış, toprağımıza gömülmüş, memleketlimiz olmuş Nasreddin Hocamız'ın gayretinden midir diye düşünüyorum bu çabam; ama yok, değil. O'nun göle maya çalması ne kadar mantıklı ise benim olmayacak işlere çaba sarfetmem bir o kadar mantıksız. Sonunda ne mi oluyor Urfam? Bile bile tüketiyorum beni. Göz göre göre kanırtıyorum yaralarımı. Keskin bir kararla kırıp atıyorum her hatayı. Kanserleşmiş düşünceleri-hisleri-her ne varsa işte hepsini kopartıp atıyorum kör bir bıçakla. Acıtmadı mı dersen acıtıyor elbet. Ama yarayı kesmek değil acıtan. Benden başka bir ben olmaya zorlamak kendimi. Sonra doruğa çıkıyor ağrılar. Morfinsiz gecelerin sabahlarında acıdan insanlıktan çıkıyorum adeta. Duyguların doruk noktasında beni uyaran ve titre diyen yine o oluyor. Bu defa nasıl da kızgın, hiç olmadığı kadar. Bu defa nasıl da umutsuz, onu hiç görmediğim kadar. İçim nasıl acıyor Urfam bir bilsen. Benden başka bir ben değilim ben. Neden zorladım ki kendimi sanki öyle olmaya? Neden incittim onu da kendimi de? Ani bir karar verip 20 Kasım 2011'i miladım seçiyorum. "Tamamdır, bitti o hüzün. Seni kaybedeceğime söker atarım bu saçmalığı içimden." diyorum. Bekliyor. Göreceği gün olacak mı bilemiyor. O derece sarsılmış. O derece kararsız. Ben diri tutmaya çalışıyorum, unutmamaya çalışıyorum göreceği günü. Başka her ne varsa, unutmak için duada ellerim. Sığınıyorum Kudret'ine. Şükrediyorum sonra, iyi ki biliyorum Kime Sığınacağımı diye.
İçimin sağ ve sol yanı konuşmaya devam ediyor Urfam. Bir tarafım nasıl da ümit kesmiş benden. "Söylüyorsun ama inanamıyorum nedense bunu yapacağına" diyor. Diğer yanım alabildiğine kararlı, sağlam, aktif ve biraz da ürkek. "Göreceksin" diyor. "Bekle. Emin ol göreceksin." Bekliyoruz ikimiz de. "Su akıp yatağını bulacak" elbet diyor ve bekliyoruz.
Bir o gün, bir de sen Urfam. Bir de sensin beklediğim...İyi ki varsın. İyi ki içimdesin. Bundandır belki de oraya başka kimsenin sığamayışı, kim bilir...
Not: Resim internetten alınmıştır.
keşke aynı duygular değilde sempati duyabilseydim.Kültür ve yaşadığı dönemlere ettiği şahitliklerine hayran olsam da ,eşimin ailesini tanıdıktan sonra buz gibi soğudum belki de hayatım boyunca asla gitmeyeceğim Urfa 'ya.Ne garip oysa nasıld a güzel bir şehir :(((((((((
YanıtlaSilayy canım.
YanıtlaSilarkadaşım tencerede çaylı keki sormuşsun en kısık ateşte piştiği zaman dibinin tutması gibi bir durum söz konusu olmuyor.
Sevgili Düşlerimden İnciler,
YanıtlaSilUrfalılar der ki Urfa'da iki çeşit insan bulunurmuş. İbrahimîler ve Nemrudîler. Bu derece tepkili iseniz demek ki size Nemrudîler denk gelmiş. Ama emin olun İbrahimîlerin sayısı onlardan fazla. Kendinizi bu güzel şehirden mahrum etmeyin derim. Sevgilerimle.
güzelimmm Aslıhan Abla'mmm canım ben sen gel ben bekliyorummm ibrahimiler olarak seni bekliyoruz annemlee gel ablam güzelce bi dolaşalım bu kutsal şehirde.. :)
YanıtlaSilSevgili Özlem çok sağol açıklaman için. Çok merak ettim bu keki deneyeceğim inş.
YanıtlaSilSedacım inş Ablacım. Ben de anneni ve seni görmek istiyorum çok =)