30 Eylül 2015 Çarşamba

Sen Aşkımsın O Tutkum Seslendirildi

Yıllar önce bir radyo programcısı "Ben sana yok yere tuzumsun demedim ki" adlı acizane şiirimi seslendirmişti. O vakitler henüz bloğum bile yoktu. Şimdi ise instagram takipçilerimden Mehmet İpekçioğlu Bey "Sen Aşkımsın O Tutkum" adlı şiirimi seslendirdi. Bu şiir Urfa Tutkunu'nun en "ilginç" bulunan şiiridir. Neden mi? Okuyanlar genelde okuduklarına inanamıyorlar çünkü. Bizzat bana "Ne umduk ne çıktı! Nasıl olur nasıl olur..." diyen pek çok kişi oldu. Hatta bir tus sitesinde bile yayınlanmış haberim olmadan ve oraya da ilginç yorumlar gelmiş.Günlerden bir gün tevafuken rastlamıştım...

Seslendirdiği için Mehmet Bey'e çok teşekkür ederim. Sizler de bu "ilginç" şiiri Mehmet Bey'in güzel yorumundan dinlemek isterseniz buyrun(Videodaki tüm görseller 2015 yılı Mayıs ayında Canım Urfam'da çektiğim fotoğraflardır):

SEN AŞKIMSIN, O TUTKUM

Gözümü açtım Sen’ i gördüm,
Sen’ inle tattım ilk mutlulukları,
Sen’ inle öğrendim insan olmayı,
Ne varsa sevi’ye dair,
Sen’ de öğrendim onu zahir.
Sevindiğimde benimle gülen Sen,
Ağladığımda gözyaşımı silen Sen,
Nereye dönsem hep Sen, Sen, Sen…

Zaman geçiyordu,
Ben büyüyordum,
Sen’ inle öğreniyordum hayatı.
Saflığı,
Temiz kalmayı,
Büyüğünü saymayı,
Nerede insana ihtiyaç varsa oraya koşmayı,
Adabı,
Sonra sevmeyi, yaratılmış her ne varsa,
Sen’ den öğreniyordum.
Sen’ inle mutluydum,
Sen’ inle umutluydum.
En karanlık olduğunda hayatım,
Şöyle gözlerine bir bakıvermem aydınlığım oluyordu.
Sen, hep umut aşılıyordun bana.

İlk mahcubiyet,
İlk mahzuniyet,
İlk mezuniyet…
Ne varsa hayatımda “ilk” olan,
Hepsinde duruyordun Sen, “benim olan”.

Sen,
İlkimdin benim.
“Aşkım” dediğim tekimdin,
Yine de öylesin.

Hatırlar mısın?
Eskidendi hani,
Dua etmiştim bir gündüz vakti,
Demiştim “Ya Rabb’ i,
Ne olur verme bana bu eziyeti,
O’ nunla imtihan etme beni
O’ nu benden, beni O’ ndan ayırma,
Her daim cem eyle bizi.”
Sonra bu dua zikir oldu dilime sanki?
Acep büyük mü konuşmuştum ki?

Sen’ den kısacık bir süreliğine ayrılsam,
Bir şehre gezmeye gitsem farz et ki,
Dolardı içime en derin hüzünler yağmur misali.
Gözlerine bakmadan uyuyamam inan ki.

Ama şimdi,
Onca yaşadığımıza rağmen,
Onca sevince, hüzne,
Hayata dair ne varsa işte…
Hepsine rağmen,
Bazen gitmek istiyorum Sen’ den.
Sen’ sizliğe dayanabilir miyim, budur bilinmeyen.
Sen,
Bana asla ihanet etmeyen…
Sen,
En zor zamanımda ruhuma teselli veren…
Sen,
Canım, sevdiğim, bir tanem…

Senden ayrılmamak için ben dua ederken,
Şimdi nedir bu ayrılmak istemelerim?
Nasıl oldu da düştü içime bu ikinci sevgim?
Ve ahhh ben,
Bunu bir anlayabilsem!...

Kızıyor musun bana?
O’ na vuruldum diye hiç beklemediğim bir anda,
Söyle, kızıyor musun bana?
Çok sordum ben de kendime aslında,
Neydi bunun sebebi acaba?
Dilim çok mu büyük konuşmuştu bilmeden de olsa,
Hep Sen’ i dilerken hayatımda,
Şimdi nereden çıkmıştı bu ikinci sevda?
Adını koydum ben zor da olsa,
Sen aşkımsın benim, vazgeçemediğim asla,
O ise tutkum, yerleşen ruhuma bir anda.
Tutkusuz aşk, sönmeye,
Aşksız tutku mahvetmeye mahkûmdur.
Anlayacağın bir tanem,
Ne Sen’ den vazgeçebiliyorum,
Ne de O’ nsuz nefes alabiliyorum.
Ben galiba,
Galiba dilimin cezasını çekiyorum.
O’ na gitsem Sen’ i özlüyorum,
Sen’ de kalsam O’ na yanıyorum.
Hep çıkmazlar mı olmalı diye düşünüyorum,
Sürekli, tetirbelerde kalıyorum.
Bu güne kadar tutkuma bir sürü nağme diziyorum,
Sana ise ilk kez kâğıttan sesleniyorum.
Biliyorsun çok zaman Sen’ le direk konuşuyorum.
Ama olsun,
Belki alınırsın diye düşünüyorum,
Onun için Sana bu duygularımı şiirle yolluyorum.

Şimdi söyle bana bir tanem,
Aşkımda mı kalmalıyım,
Tutkuma mı varmalıyım?
Yoksa hayatımı bölüp tam ortasından,
Bir Sana, Bir O’ na mı yanmalıyım?

Sen,
Asla vazgeçemeyeceğim ilk göz ağrım,
Konyam,
O,
Ne yapsam unutamayacağım tutkum,
Urfam…

12.11.07 / KONYA / 00.07
KOCASiNAN (Urfa Tutkunu'nun mahlası)

13 Eylül 2015 Pazar

Abdullah'ın Mektubu

O gün Abdullah için diğerlerinden farklı bir gündü. Öğle tatilinin başladığını bildiren zil çalmış olmasına rağmen yerinden kalkmak istemiyor, ne yemek ne de başka bir şeyi düşünmüyordu. Masasına yapışıp kalmıştı adeta. İçinden o an geçen tek şey, hislerini Melek'i ile paylaşmaktı. Hem de vakit kaybetmeden. Özel eşyalarının durduğu çekmeceyi açıp içinden bir A4 çıkardı. Odada yalnız kalmasının verdiği rahatlıkla yazmaya başladı:

"Melek'im, gözümün nuru,
Şu günlerde öyle sıkıntılıyım ki ne yapsam ferahlayamıyorum.  Ve biliyorum, bana ancak seninle konuşmak iyi gelecek. Madem gül cemalini göremiyorum, madem bülbül sesini işitemiyorum; o halde ben de sana mektup yazarım. Kim bilir ne vakit geçecek eline...

Şu dünyada öyle sıkıntılar gördüm ki sekineti mümkün değildir sanırsın. Ama yanılırsın be gülüm! Her şeyin bir sonu vardır elbet; acının bile. Gün gelir biter. Sana kalansa öğrettiği tecrübe olur. Bak ben mesela; edindiğim tecrübelerden sonra bırak yoğurdu, dondurmayı üfleyerek yemeye başladım. Eskisi gibi gözü kapalı pürneşe atılamıyorum yeni umutlara. Bi ölçüp biçiyorum evvela. Bu yeni umut acep ne halda ola ki? Mutluluk mu getirir bana yoksa yeni kırgınlıklar mı? Halbuki bu derece muhasebe etmek terstir umudun tabiatına. Teslimiyet ister umut. Ve yeni sevdalara yelken açarken gülümseyen bir yürekle teslim olmak gerektir.

Sevmenin özünde biraz nedensizlik, biraz gözü karalık yatar. Nasılını nedenini düşünmeden sever insan. Sevince de bir ırmağa düşmüştür adeta. Artık o ırmak ne yana sürüklerse, o yana gider kişi. Fazla yorumlamadan/irdelemeden. Zira adı üstünde seviyordur. Delice bir eylemdir sevmek. İnsan ne kültürel/maddi/duygusal/vb anlamlarda uygun muyuz diye bakar ne de ölçüp biçer. Sadece sever; çünkü o ateş yüreğe düşmüştür bir kere. Kürk Mantolu Madonna'nın Maria Puder'i "Deli gibi değil, gayet aklı başında seviyorum seni" derken; "kapılarak, ne yaptığını bilmeden/sürüklenerek değil; bile isteye kendi irademle kendi seçimimle seviyorum seni" demek istemiştir bence. İşte tıpkı onun gibi _her ne kadar artık dondurmayı üfleyen biri olsam da_ aklı başında sevdim ben seni...

Sen varsın. Yarsın sen ömrüme. Lakin şu gurbet olgusu elimi ayağımı bağlıyor be gülüm! Öyle yalnız, öyle kimsesiz hissediyorum ki bazen... Ruhumdaki acıya yarenlik eden tek şey sıcacık çayım oluyor. İyi ki çay var Melek'im. O da olmasa nasıl katlanırdım senin hasretine?"

Abdullah o an mesai zilinin çalmasıyla irkildi. Melek'i ile konuşurken dalıp gitmiş, vaktin su gibi akıp geçtiğini farkedememişti. Bir an evvel sözlerini toparlayıp mesaiye geçmek için davrandı:

"Seninle konuşmaya doyamam Melek'im. Lakin mesai saati geldi. Kelamı burada keselim ki boynumuza hakkı geçmesin kimsenin. 

Boncuk gözlerinden hürmetle öper, hasretle kavuşacağımız günü beklerim.

Allah'a emanet ol sevdiğim,

Abdullah"

Mektubu dikkatle katlayıp zarfına yerleştiren Abdullah mesaisine başlarken, yüreğini garip bir huzur kaplamıştı. Kim bilir, belki de her şey hayalen de olsa Melek'i ile dertleşmesindendi...

13 Eylül 2015 / KONYA/ 02.01

9 Eylül 2015 Çarşamba

Aşk mı?


Aşk nedir? Bu soru, öyle sanıyorum ki, yüzyıllardır en çok sorulagelen suallerden. Herkes kendince cevaplar vermiş, pek çok insan yüreğinde/zihninde bu soruyu irdelemiş. Hazreti Mevlana'ya sormuşlar aşk nedir diye, "ben ol da bil" demiş...

Aşk öyle bir duygudur ki, şimdiki zaman insanlarının zannettiği gibi kadın-erkek arasındaki çekim gücü değildir.
Aşk gibi ulvi bir duyguyu böylesine küçük bir alana sınırlandırmak akıl dışı olur. Gerçek aşk, Allah'a (celle celaluHu ille cemaluHu) duyulan aşktır . Ve bundan dolayı kainata farklı bir gözlükle bakar insan. Bir çiçeği sever, O (cc) yaratmış diye. Bir şehri sever, O nice güzelliklerle bezemiş  diye. Hanımını/beyini sever, Rabb'im'in emanetidir/ikramıdır diye... Aşk ne büyük ne güzel bir duygu değil mi... Aşk yaratılışın sebebi, varlığın vücut buluşu. Aşk gözü kapalı atlanacak tek ateş. Gönüllü yanmak olgusu. Aklın sınırlarından bile isteye çıkmak, anlaşılamamak, deli divane sanılmak, yine de vazgeçmemek, "ille de Yar" demek...

Aşk, insanın hayata bakışını değiştiren bir sağlık iksiri gibi adeta. En güzel terapi yolu. Beşeri aşk ise, Yar-ı Hakiki 'ye giden yolların en kestirme haritası, okuyabilene... İnsan, beşeri aşkın bir amaç değil, bir araç olduğunu unutmamalı. Olmazsa olmaz mıdır peki karşı cinse duyulan aşk? Hayır. Olmasa da olur. Ancak olsa aliyyül ala olur. Zira kabul etmek gerekir ki beşeri aşksız bir insanın boynunda hep bi büküklük, içinde hep bi burukluk olur. Peki kişi bu güzelliğe erdiyse ne yapmalı? Bu noktada kavuştuğu nimetin şükrünü eda etmek düşer insana. Bu şükür belki duadır, bu güzelliği başkaları da yaşasın diye. Aşksız ve aşktan bihaber bir hayat ne kadar da anlamsız ve yavan geliyor kulağa zira... Rabb'im muhafaza buyursun. Unutmayalım ki bilenler ancak yaşayanlardır o duyguyu.

Netice-i kelam, bu konuya herkesin kendince bir cevabı vardır. Bana aşk nedir diye sorulsa, "ruhun özünü yitirmemektir" derim. Peki sizce aşk nedir?

?+09 Eylül 2015 / KONYA / 03.31